12 Temmuz 2014 Cumartesi

Malumun İlamı...

Koro başladı...
Erdoğan’ın şakşakçılarının hep bir ağızdan söylediği yeni şarkının adı “Vizyon Belgesi”...
Ciddi bir hazırlığın ürünüymüş...
Bu belgeyi hazırlayanlar arasında, Ömer Çelik, Mahir Ünal, Yalçın Akdoğan, Süleyman Soylu ve Hüseyin Çelik'in yanı sıra, Osman Can, Etyen Mahcupyan, Vedat Bilgin, Naci Bostancı ve Savaş Barçın da varmış...
Eğitimden sağlığa, ekonomiden sosyal yaşama birçok alanda yaptıklarını anlatmakla kalmıyor, üzerine yeni program koyuyormuş...
Aman efendim neymiş de neymiş...
*
Yetmedi; Erdoğan’ın konuştuğu salon da sanatçısından futbolcusuna herkes oradaymış, konuşmasına kardeşlerim diyerek başlamış, İhsanoğlu’nun konuştuğu salon ise cılızmış, konuşmasına azizler diye başlamış...
*
Bakalım şu AKP’nin malum isimleriyle, Anayasa Mahkemesi raportörlüğündeyken AKP hukukunu uygulayan ve ayrılıp AKP’ye katılan Osman Can’ın, Hrant Dink’i katleden çetenin arkasındakilerin AKP döneminde bir türlü ortaya çıkarılamamasına rağmen AKP yandaşlığını bir türlü bırakmayan Etyen Mahcupyan’ın, MHP ye göz kırpıp AKP ye oynayan Vedat Bilgin’in de katkı verdiği “vizyon” belgesine...
*
Nedir vizyon?
Geleceğe ait bir resim; kafamızda tasarladığımız gelecek düşüncemizin resmi...
O zaman soralım, Erdoğan kafasındaki Türkiye’yi 12 yıllık iktidar döneminde ortaya çıkartmadı da bugün mü bekledi?
Vizyonunun ne olduğunu bilmeyen kaldı mı ki, yeni bir iş yapılıyormuş gibi vizyon belgesi açıklanıyor...
Vizyonun belgesi mi olur?
*
Adı vizyon, ama aslı baştan aşağı geçmişle cumhuriyetle hesaplaşma belgesi...
Birinci dünya savaşında Osmanlı topraklarının işgal edilmesinden sonra Mustafa Kemal’in önderliğinde verilen kurtuluş savaşı ile cumhuriyetin kurulmasına sahip çıkılıyormuş gibi başlıyor, ama devamında Mustafa Kemal’in kurduğu cumhuriyetin başarısız olduğu, statükoyu koruyup değişimi yakalayamadığı vurgulanıyor...
Neymiş, ikinci dünya savaşından sonra tamamen yerle bir olan Almanya ve Japonya toparlanıp atak yaparken Türkiye değişimi izlemek zorunda kalmış, 50’li yıllardaki Menderes ve Bayar dönemi bir değişim noktasıymış ama bu süreç askeri darbe ile kesilmiş, sonraki yıllar hep darbelerle ve koalisyonlarla kaybedilmiş ve 2001 de AKP değişim arzusunun tezahürü olarak ortaya çıkana kadar da ülke tarihi hep statükonun değişim, hak, özgürlük isteyenleri bastırması, işkence ve zorbalıkla sindirmesiyle geçmiş...
91 yıllık cumhuriyet tarihi içinde yaşanan olumsuzlukların büyük çoğunluğu sistemin değişime direnmesiyle ortaya çıkmış 1940’larda devletin ve kurumların değişime direnmesi çok ağır bedeller ödetmiş...
AKP den önce anlayış, “önce devletmiş”, AKP’den sonra “önce millet” olmuş...
Erdoğan ve yanındakiler, geriye doğru 91 yıllık tarihe baktıklarında gurur duyuyormuş; zira bu süre içinde her zorluğa sabretmişler, değişim umutlarını hep diri tutmuşlar, zorbalığın, yasakların ve yolsuzlukların ilelebet sürmeyeceğine inanmışlar ve bu inanç ve umutla ayakta kalmışlar...
Kim bunlar?
Onların karşısında olanlar, devletin yanında olanlar kim?
İşte Erdoğan’ın vizyonerlerinin hazırladığı sözde yeni vizyonunun ana fikri bu; geçmişle hesaplaşma, cumhuriyet dönemini statükocu ilan edip karalama, bizden olanlar ve karşımızdakiler diye ayrıştıran bölücülük...
İyi de bunun nesi yeni, neresi vizyon?
Baştan beri söyledikleri bu değil mi?
*
Gelelim cumhuriyet döneminde statükoyla bastırılan değişim taleplerinin ne olduğuna...
Bunlardan en başta geleni, etnik kökenli meşhur dersim isyanıymış, bunun bastırılması halkın hak taleplerine kulak tıkanmasının eseriymiş...
Bu yıllarda camilerin kapatılması, kuran eğitiminin yasaklanması, milletin manevi değerlerine duyarsız kalınması, yazar ve sanatçıların sürgünlere gönderilmesi ve faili meçhul cinayetler hep değişime yönelik direncin ürünleriymiş...
Nihayet, başörtüsü sorunu da statükonun değişime olan direncinin, hatta ve hatta terör meselesi de statükonun değişime olan direncinin, farklı olana tahammülsüzlüğün neticesiymiş...
Demek ki, neymiş, statükoculuğu bırakıp PKK taleplerine evet denilseymiş terör de olmazmış...
Pes doğrusu...
İşte vizyon vizyon dedikleri bu!
Etnik kökenli Kürt milliyetçiliğine ve “velev ki siyasi simge” diye savunulan türbana selam, cumhuriyeti eleştirmeye ve kemirmeye devam...
Adı da ne güzel değil mi, kulağa ne hoş geliyor, “değişim”...
Neyin neye değişimiyse artık...
*
“Vizyon belgesinin” gerisi, “icraatın içinden” programı...
Muhalefete ve cemaate eleştiri, cumhurbaşkanının cumhurun başı olduğu edebiyatı, 17 Aralık’ın darbe girişimi olduğu...
Hülasa, miting alanlarında bugüne kadar ne söylendiyse o; gaz verme...
Her türlü özgürlüğü savunmuşlar, şehirlere parklar okullar yapmışlar, darbe girişimlerini önlemişler, devleti “değişime” karşı koruyan çetelerle mücadele etmişler, ders kitaplarını ücretsiz dağıtmışlar, kimsenin hayat tarzına müdahale etmemişler filan...
Ne ala değil mi?
Bir taraftan statükoyu koruyan “çetelerle” mücadele etmekle övüneceksin,  öte yandan “orduya kumpas” kuruldu diye bu işi başkalarına yıkmaya çalışacaksın...
Yersen!..
*
Netice, AKP iktidarıyla başlayan yeni Türkiye’yi inşa sürecinin cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle en “parlak” dönemine ulaşacağı, Erdoğan’ın herkesi kucaklayacağı, çözüm sürecinin devam edeceği, demokrasinin daha da gelişeceği, toplumsal refahın artacağı ve öncü ülkeler arasına girileceği vaatleri...
*
İşte abartılan “vizyon belgesinin” içeriği bundan ibaret...
Belge bu haliyle bir vizyonun değil, olsa olsa AKP iktidarıyla Türkiye’nin nereden nereye geldiğinin ve cumhuriyetin altının nasıl oyulduğunun, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesi halinde daha da karanlığa sürükleneceğinin açık itirafı olacak nitelikte...
Kısacası Vizyon mizyon hikaye...
Allaya pullaya söyledikleri, malumun ilamı...
Hepsi bu!..

Mustafa Tuğrul Turan













1 Temmuz 2014 Salı

İki Bilezik...

Bizde adettir; devlette büyük bir makama geldiyseniz veya çok ünlü birisi olduysanız, mutlaka bir hikayeniz vardır...
Küçükken kimisi simit, kimisi limon satmış, kimisi ayakkabı boyamıştır...
Recep Tayyip Erdoğan’da kuşkusuz böyle bir çok hikayeye sahiptir ve bugün cumhurbaşkanlığına adaylığını açıklarken yaptığı konuşmadan öğreniyoruz ki,  bir de bilezik hikayesi bulunmaktadır...
*
O hikaye şöyledir:
Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduğunda, seçim çalışmaları sırasında yoksul mahallelerinden birinde kalabalığın içinden 7-8 yaşlarında bir kız çocuğu yanına gelir, elini tutar ve bunları annem gönderdi, seçildikten sonra sakın bizi unutmasın dedi der ve ki tane bileziği Erdoğan’ın eline tutuşturur. Sonra daha ne olduğunu anlayamadan küçük kız bu defa o incecik bileğindeki oyuncak bileziği çıkarır ve onu da Erdoğan’ın eline tutuşturur ve Tayyip bey daha bir şey söyleyemeden, o yavrucak kaybolup gider...
Ve Erdoğan o çocuğun gözlerindeki parıltıyı, umudu ve de o iki bilezikle kolundan çıkardığı oyuncak bileziği hiç unutmaz...
Pınarhisar cezaevinde yatarken de AKP’yi kurarken de Başbakanlık yaparken de akşam başını yastığa koyduğunda da sabah kalktığında da o gözleri ve verdiği mesajı hatırlar...
Kendi ifadesine göre siyaseti, o temiz yürekler için yapar...  
*
Ne etkileyici değil mi?
Mantık süzgecinden geçirildiğinde pek de akla yatkın görünmese de hikaye budur...
Yorumu da herkese göre değişir...
Kadın, o bileziği neden çocukla göndermiştir de kendisi getirmemiştir diye de sorulabilir...
Erdoğan, yanındakilere o kadını ve çocuğu hemen buldurup o bilezikleri neden iade etmemiştir diye de düşünülebilir...
Veya Erdoğan’ın seçildikten sonra o mahallede kadını ve çocuğu bulup bir iyilik yapıp yapmadığı merak edilebilir...
Ama esas can alıcı soru galiba, o kadının iki bilezik göndermesi, Erdoğan’ın dediği gibi bir temiz yüreklilik midir, yoksa saflığın da ötesi midir olmalıdır...
*
Bu sorunun yanıtı, Erdoğan adeta bir din hocası gibi başlayıp, baştan aşağı ağdalı hamaset kokan ifadelerle sürdürdüğü uzun konuşmasında şunlar için bunlar için yaptığını söylese de gerçekte, siyaseti kimler için ve kimlerin desteğiyle yaptığını da bütün çıplaklığıyla ortaya koyacaktır...
*
Herhalde 17 Aralıktan sonra Erdoğan’a sahip çıkıp oy verenler de yine bu iki bileziği veren kadın gibi “temiz yürek”liler olsa gerektir...
Ve hiç kuşku yok ki, onlar olduğu sürece, Erdoğan da onlar için siyaset yapmaya devam edecektir...


Mustafa Tuğrul Turhan