17 Eylül 2018 Pazartesi



İŞ BANKASI ve CHP MESELESİ...

Zamlar çok acıtmadan sindirilsin diye olsa gerek, nur topu gibi bir gündemimiz daha oldu çok şükür...
İş bankasındaki Atatürk hisseleri ve CHP’yi konuşacağız yine..
Yine diyorum, çünkü bu konu daha önce de defalarca konuşuldu...
Son olarak, Sn. Erdoğan tarafından yine gündeme oturtuldu...
Gerek CHP tarafından, gerekse de İş bankası cenahından da Erdoğan’a cevaplar verildi...
Zamanlama yanlış ve amaçlı olsa da bu konu madem ki, gündeme geldi, o halde bir iki laf da biz edelim...
*
Ne diyor Sn. Erdoğan?..

Bir partinin bankacılık işleriyle uğraşamayacağı noktasından hareket ederek, “Şu anda CHP, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü suistimal ederek, onun Cebi Hümayunundan dediğim, İş Bankası hisselerinin yüzde 28’inin sahibi durumunda. Oradan para alamıyor ama yönetim kurulunda dört üyesi var. Bu dört üye ne iş yapar? Buna bir bakılması lazım. Ben diyorum, bir defa Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu tür bir varlığı herhangi bir siyasi partinin etiketi altına giremez. Girse girse Hazine’ye girer.” Diyor...

Buna karşılık,

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Biz sadece ve sadece Mustafa Kemal Atatürk'ün hisselerinin temsilcisiyiz o kadar. Biz 5 kuruş para almayız. O para, Türk Dil Kurumu'na, Tarih Kurumu'na gider. Çünkü Atatürk'ün vasiyeti böyle. Herkesin Atatürk'ün vasiyetine saygı duyması lazım. İş bankası yönetiminde bulunan arkadaşlar iş bankasının işlerine karışmazlar, bankacılık işlerine karışmazlar. Sadece ve sadece Mustafa Kemal Atatürkün hisselerini temsil etme onurunu taşırlar. Onun dışında biz bankacılık kuralları içinde asla ve asla o konulara girmeyiz. Erdoğan neden böyle bir karar aldı? Onu da anlamıyorum alıp da varlık fonuna devretmeyi mi düşünüyor ona da bakmak lazım...” diyor...

İş Bankası Yönetimi de,

“Atatürk'ün vefatının ardından vasiyetnamesine uygun olarak Atatürk hisseleri Cumhuriyet Halk Partisi'ne devredilmiş, yine vasiyete uygun olarak hisselerin oy hakları Cumhuriyet Halk Partisi tarafından kullanılmış, hisselerden kaynaklanan temettü vasiyette belirtilen şekilde Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumu'na tevdi edilmiştir. 
Bugün Banka hisselerinin %31,79'u halka açık olup, çoğunluk hissesi ise %40,12'lik bir oran ile Türkiye İş Bankası Mensupları Munzam Sandık Vakfı'na yani Banka çalışan ve emeklilerine, İş Bankalılara aittir. Atatürk hisselerinin oranı ise %28,09'dur.
Çoğunluk hissesi, Yönetim Kurulu teşkilinde de yine çoğunluğu Türkiye İş Bankası Mensupları Munzam Sandık Vakfı'na vermektedir. Dolayısıyla, Türkiye İş Bankası, sermaye yapısı gereğince Atatürk hisselerini temsilen Yönetim Kurulu'nda bulunan üyelerin kim olduğu ya da kim tarafından aday gösterildiğinden bağımsız olarak, olağan ticari faaliyetlerini tarihi boyunca olduğu gibi kanunlara, mevzuata, ticari prensipler ve kuruluş misyonuna uygun olarak devam ettirmektedir.” Açıklama yapıyor...
*
CHP adına Kılıçdaroğlu’nun ve İş Bankasının açıklamalarında, partinin bankadan bir gelir sağlamadığı, Atatürk hisselerinin parasal gelirinin, Türk Dil ve Türk Tarih Kurumlarına gittiği açıkça ortaya konuluyor...

Ki, zaten Erdoğan ‘da aksini iddia etmiyor...

Erdoğan, madem böyle İş Bankası Yönetiminde CHP’den neden 4 üye var bunlar ne iş yapar diyor...
Erdoğan’ın hakkını yemeyelim; bu sorunun pek de haksız olduğu söylenemez...

Çünkü gerek Kılıçdaroğlu, “İş bankası yönetiminde bulunan arkadaşlar iş bankasının işlerine karışmazlar, bankacılık işlerine karışmazlar. Sadece ve sadece Mustafa Kemal Atatürkün hisselerini temsil etme onurunu taşırlar” diyerek,  gerekse İş Bankası yönetimi, “Türkiye İş Bankası, sermaye yapısı gereğince Atatürk hisselerini temsilen Yönetim Kurulu'nda bulunan üyelerin kim olduğu ya da kim tarafından aday gösterildiğinden bağımsız olarak, olağan ticari faaliyetlerini tarihi boyunca olduğu gibi kanunlara, mevzuata, ticari prensipler ve kuruluş misyonuna uygun olarak devam ettirmektedir.” Diyerek, CHP’li üyelerin bankacılık faaliyetlerine karışmadıklarını söylüyorlar... 

Öyleyse, bu durumda İş bankası Yönetimindeki CHP temsilcileri ne iş yaparlar, diye sormak gerekmez mi?..

İşte Erdoğan da bunu soruyor...

Sahi, bu arkadaşlar bankacılık faaliyetlerine karışmıyorlarsa ne iş yaparlar?

Mesela, banka Yönetim Kurulunca onaylanan kredi açma işlerinde imzaları yok mu?..

Geri dönmeyen, mesela, Türk Telekomu satına alan Ofer ailesi ve ortaklarına açılan ve tahsil edilemeyen kredilerde sorumlulukları yok mu?..

Kılıçdaroğlunun ifadesiyle, bu üyeler sadece ve sadece Atatürk’ün hisselerini temsil etme onurunu taşıyorlarsa, onlara banka yönetim kurulu üyesi olarak neden ballı maaşlar verilmekte?..

Atatürk’ün hisselerini taşıma onuru yetmez mi bu arkadaşlara?..

Kimin nesidir bu üyeler, CHP, hangi kritere göre atama yapmaktadır?..
*
Bu soruların sorulması gerekir...

Salt Erdoğan sordu diye, biz bu soruları görmezden mi geleceğiz...

Elbette hayır...
*
Hani, Atatürk, “Mal ve mülk, bana ağırlık veriyor. Bunları, soylu milletime geri vermekle büyük ferahlık duyuyorum. Zenginlikten ne çıkar; insanın serveti, kendi manevî kişiliğinde olmalıdır!” diyerek, bütün varlığını milletine bağışladı diye, iki de bir sosyal medyada paylaşıyoruz ya, konuyu bir de bu açıdan değerlendirelim...

CHP milleti mi temsil ediyor?..

Hayır, bir siyasi parti olarak, kendisiyle aynı dünya görüşünü paylaşanları temsil ediyor..

O halde, Atatürk’ün hisselerinin CHP’de ne iş var?..

Atatürk bu hisseleri bırakırken, çok partili sisteme geçilmemişti, şimdiyse, Türk milletini temsil eden pek çok siyasi parti var...

Kaldı ki, Atatürk yine ileri görüşle, hisselerinin maddi gelirini TDK ve TTK’ gibi iki büyük kuruma bırakmış...

Hal böyleyken CHP’nin İş Bankası Yönetiminde temsil edilmesine ne gerek var?..

Madem ki, zaten bu üyeler “sorumsuz” ve “bankacılık işlerine karışmıyorlar”, o halde, banka TDK ve TTK’ya düşen kar paylarını doğrudan bu iki kuruma aktarsın olsun bitsin, CHP’li üyelere ballı maaş vermenin manası ne?..
*
Biliyorum, yine kimilerini kızdırdım, kimilerini şaşırttım...

Varsın olsun...

Ben vicdanen rahatım...

Ve bitirirken son söz olarak, meselelere objektif bakmayı beceremezsek, asla doğruyu bulamayız ve haklı olamayız diyorum...

                                                                     --0--  


http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/1085048/Kilicdaroglu_ndan_Erdogan_a_is_Bankasi_yaniti.html

2 Eylül 2018 Pazar




ZABITA, POLİS, İŞLETMECİ ÜÇGENİNDE GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ..

Eğlence mekanlarından kaynaklanan gürültü sorunu, gerek tatil yörelerinin, gerekse büyük kentlerin önemli sorunlarından biri...

Gürültü üzerine çok yazıldı çizildi. Bugün de Hürriyet köşe yazarı Mehmet Y. Yılmaz yazmış...

"Bodrum’da bir mekânda canlı müziğin 03.00’e kadar sürdüğünü, yetkili mercilere iletilen şikâyetlere rağmen bunun bir türlü engellenemediğini yazmıştım. Eğer bu amaçla rüşvet alınıyorsa mahalle sakinlerine pay dağıtılmasını rica etmiştim! Bodrum Belediye Başkanı, yazım üzerine, bu konuda attığı adımları belgelemek yerine, benim orada olacağım tarihlere karar vermeyi tercih etmiş. Haliyle benim de diyeceklerim var." diyor...

Ve gürültü konusunda Türk Ceza Kanunun 183 maddesinin "başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine yol açacak şekilde gürültüye sebep olan kişinin iki aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezasıyla cezalandırılacağını hükme bağladığını,

Polis Vazife ve Selahiyet Yasasının 14 maddesinde "Şehir ve kasabalarda gerek mesken içinde ve gerek dışında saat 24.00’ten sonra her ne suretle olursa olsun civar halkının rahat ve huzurunu bozacak surette gürültü yapanların polisçe men olunacağı, bu yasağı dinlemeyenler hakkında Ceza Kanunu’nun 546’ncı maddesine göre takibat yapılacağı” hükmünün yer aldığını,

Kabahatler Kanunu’nun 36’ncı maddesinde, "başkalarının huzur ve sükûnunu bozacak şekilde gürültüye sebep olan kişiye veya işletme sahibine idari para cezası verileceği, idari para cezasına kolluk veya belediye zabıta görevlilerince karar verileceğinin" belirtildiğini yazarak, ilgililerin bu konudaki yetki ve sorumluklarını hatırlatıyor...

Sonra da bu yetkilere rağmen, kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirmemelerinin nedeni ne olabilir diye soruyor ve

"Ben söyleyeyim:
1. Kamu yöneticisi işinin gereklerini yerine getirmeyen, yetersiz bir kişidir. Maaşını alıp emeklilik yaşının gelmesini bekliyordur.
2. Kamu yöneticisinin emrindeki kamu görevlileri, yöneticilerini deyim yerindeyse sallamıyordur.
3. Kamu görevlileri, görevlerinin gereklerini yerine getirmemek için rüşvet alıyorlardır.
Bu üç ihtimalden biridir söz konusu olan." diyerek kendi sorusunu kendisi yanıtlıyor...
*
Geçen yıl ben de Turgutreis'teki otellerden ve barlardan yayılan müzik sesiyle ilgili Bodrum Zabıtasıyla epey uğraşmış, ama netice alamamıştım...

Mehmet Y Yılmaz çok haklı; kamu görevlilerin görevlerini layıkıyla yapmamalarının bir nedeni mutlaka olmalı ve açık söylemem gerekirse bence, bunun temel nedeni Yılmaz’ın nezaketen 3. Şıkta belirttiği rüşvet olgusu...
*
Ve bu menfaat ilişkisi işi, Bodrum’dan misliyle fazlasıyla büyük kentlerdeki eğlence mekanlarının işleyişinde geçerli...

Bodrum, sayfiye yeri olarak belki sadece yaz sezonunda gürültüyü yaşıyor, ama ya büyük kentler öyle mi?
Her mevsim vur patlasın çal oynasın...
Mesela bizim Yenimahalle ve Çankaya bölgesi...

Önüne gelen restoran, kafe, kıraathane “canlı müzik” adı altında gürültü çıkartıp müziği de katlediyor, çevreyi de...

Neredeyse, artık küçük büfeler de bile canlı müzik yapılacak...
Kebapçılar da canlı müzik, pideci de bile canlı müzik yapılıyor...
Ve bunların çoğunun  canlı müzik yapma izni bile yok..
*
Çünkü canlı müzik denilen her türlü elektrikli aletle, yani, cd çalarak v.s de olsa müzik yayını yapılabilmesi için, iş yeri açma ve çalışma ruhsatına ek olarak, bir de canlı müzik yayını yapma ruhsatı alınması gerekiyor..

Bu ruhsatı alabilmek için de hoparlörlerin yerlerinin dahi gösterildiği bir müzik yayını tesisat şemasına uygun sistem kurulduktan sonra, Ankara’da faaliyet gösteren, yasal desibel (ses düzeyi) yüksekliğini ölçerek, çevreyi rahatsız etmediğine onay vermek suretiyle, müzik sistemi kontrol ve düzenlemesi yapan yetkili bağımsız şirketlerden birinden belge alınmasını takiben ilgili belediyeye başvurarak, saat sınırının da belirtildiği canlı müzik ruhsatı almak gerekiyor..

Fakat ne yazık ki, birçok işletme bu izni almadan müzik yayını yapıyor, izin alanlar da kontrol edilmediği için yasal desibel sınırlarını veya saat sınırını aşarak gece geç saatlere kadar müzik yayını yaparak çevreyi rahatsız ediyor...
*
Oysa iş yeri açma ve çalışma yönetmeliğinin ilgili maddelerinde belirtildiği üzere, canlı müzik izni verirken belediyelerin gözetmeleri gereken ilk kriterin, o bölgede oturan insanların huzur ve sükunu olması gerekiyor...

Ayrıca, o yerde eğlence mekanı açılmasında bir sakınca olup olmadığının ilgili emniyet müdürlüğünden sorularak, sakınca olmadığına dair belge almak icap ediyor...

Ama nerede?..

Hangi yasamız amacına uygun çalışıyor ki, bu yönetmelik çalışsın...

Belediyeler, her isteyene, işleteceği mekan konutlara çok mu yakın, insanlar rahatsız olur mu, huzur ve sükun bozulur mu? demeden canlı müzik izni veriyor...
*
Sonra birileri, bir gece canlı müzik yayınından rahatsız olup da belediye zabıtasına nezdinde şikayetçi olursa, Zabıtanın şikayet edilen mekanla ilgili bir işlem yapabilmesi mümkün olmuyor, çünkü yetkisi bulunmuyor...

Zabıtada ses düzeyi ölçen cihaz olmuyor, sizin şikayetiniz Çevre Koruma ve denetleme müdürlüğüne intikal ediyor, bu müdürlüğün elemanları bir başka gece gelip şikayet edilen mekanın müzik sesi seviyesini ölçüyor...
Ve genellikle her şey kuralına uygun çıkıyor...

Yani şikayet anında denetlenmiyor, sonrasında da haberli mi habersiz mi denetleniyor Allah kerim..
*
Polis deseniz, harekete geçirebilmeniz asla mümkün olmuyor...

O size akıl veriyor, kendi kuruluş yasasına göre yetkileri ve görevleri olmasına rağmen, insanların bilgisizliğinden yararlanarak, gürültü denetleme işinin belediyenin görevi olduğunu söyleyip kenara çekiliyor...

Siz, gürültüye müdahale yetkileri olduğunu söyleyip, görevlerini yapmaları konusunda ısrar ederseniz, şimşekler size dönüyor; bize görevimizi mi öğreteceksin diye azar bile işitiliyor...
*
Sonuç; bu ülkede kamu görevlilerinin genelinde olduğu gibi, polis ve zabıta da yasa ve yönetmeliklerden kaynaklanan gürültüyle ilgili görevlerini layıkıyla yapmıyor...

Elde kanıt olmasa da bunun en büyük nedeninin, eğlence mekanlarının polis ve zabıta ile “rüşvet” v.s şeklinde menfaat ilişkisi içinde bulunmaları olduğu düşüncesi ağır basıyor...

Hal böyle oluca da gürültü kirliliği önlenemiyor ve çevreyi olumsuz etkilemeye devam ediyor...

                                                                   --0--