29 Ekim 2013 Salı


Sarıgül Halk Adamıysa…

Muhalefet partileri seslerini duyuramıyor.
Öğrenciler, sendikalar, memurlar, asgari ücretliler, sorunlarını yüksek sesle haykırsa da küçücük bir haber bile medya da yer almıyor.
Bu genelde böyle…
Ama istisnalar da yok değil.
Muhalefete kulaklarını tıkayan o medya, nedense kimilerine oldukça cömert davranıyor.
Attıkları her adımı allayıp pullayıp haber yapıyor.
Parlatıyor da parlatıyor.
İstanbul belediye başkanlığına adaylığı meselesi, pehlivan tefrikasına dönen Mustafa Sarıgül de bu medyanın parlattıklarından…
Haber yapılmadığı, boy boy fotoğraflarının yayınlanmadığı gün olmuyor.
Hayatını yazdığı kitap bahane edilerek, son iki gündür “amiralin gemisinde” röportajı yayınlanıyor.
Aman Allahım, neler neler yazılıyor!
“Merdi Kıpti şecaat arzederken sirkatin söylermiş” misali…
Halkçı olduğunu iddia eden arkadaşın gerçek yaşam biçimi ortaya çıkıyor.
*
Seneler önce davet edildiği bir programda, katılmak için sıra beklerken bir saat sonra nikah kıyması gerektiği aklına geliyor ve kendisinden önce programa katılacak olan rahmetli Sakıp Sabancıdan öne geçmek için izin istiyor, Sabancı da ona, sende başvekil olacak ışığı görüyorum, sıramızı sana vermeyeceğiz de kime vereceğiz diyor…
Sarıgül buradan hareketle, ciddi manada başbakanlık fikrini sokan kişinin Sakıp Ağa olduğunu söylüyor ve “onun gibi bir insan sarrafı bunu demişse karşılığı vardır muhakkak” diyor…
Sakıp Ağa bir bakıp anlıyor cevheri yani…
Güler misin, ağlar mısın?..
Şaka gibi…
*
"Hayat üniversitesi" hocalarının başında Hüsamettin Özkan’ı sayıyor.
Hani şu, rahmetli Ecevit’in bir an olsun yanından ayırmadığı, oğlu gibi olan, ama sonunda bir gecede birçok milletvekiliyle Ecevit’in partisinden istifa ederek, onu yolda bırakıp ülkenin kaderinin AKP’nin eline geçmesine neden olan süreci başlatan Hüsamettin Özkan’dan söz ediyor.
“Onunla konuşmadan hiçbir iş yapmam, bana bir şey dediği zaman da neden niçin diye sormam, bilirim ki o benim için doğru söyler” diyor.
Bunun, Sakıp Ağanın “öngörüsü” tutar da başbakan olursa, “yandı gülüm keten helva” anlamına geldiğini galiba hesaplayamıyor.
*
En ilginç bölüm, kılık kıyafet kısmı…
Röportajı yapanlar da böyle düşünmüş olmalı ki, manşette, “her gün iki takım elbise değiştiririm” sözü yer alıyor.
Hemen altında, “ben böyle giyim odası görmedim” denildikten sonra, ballandıra ballandıra, Sarıgül’ün evi, özellikle de giyim odası anlatılıyor.
Renk renk takım elbiseler, kravatlar, kazaklar, ayakkabılar…
15 yıldır aynı kişinin traş ettiği, bir başka oda, traş odası…
Sarıgül, he gün iki takım elbise değiştiriyor…
Sabah giydiğini ikide çıkarıyor; o takım elbise havalandırılıyor, dinlendiriliyor, kumaş kendine geliyor, sonra Vitali beyden yadigar ütücü geliyor, takımı ütülüyor, ardından kombincisi geliyor, o elbiseyi yeni gömleklerle kombinleyip giyime kazır hale getiriyor…
Ve kıyafetleri Edwards’da dikiliyor.
Her halk adamının rutini olduğu gibi yani (!)
Mütevazılığını ve aydın kişiliğini örnek aldığını söylediği Halkçı Ecevit duysa, ne derdi acaba?..

Mustafa Tuğrul Turhan

 

 

 

 

1 yorum:

  1. Sevgili Mustafa, senin de belirttiğin gibi bu nasıl halkçılıksa, keşke röportajı yapan kişi yurt sathında ki giderlerinin kaynağını sorsa "nerden geliyor bu değirmenin suyu ?" deseydi. Bunu biri uyguladı yükseldi. Sarıgül'de onunla aynı yolu izliyor ancak vizyonları değişik, bilmem anlatabildim mi? Bu cahil halk bu zokayı da yutar... Gelde Aziz Nesin ustayı hatırlama ,,,

    YanıtlaSil