12 Aralık 2013 Perşembe


Bekleyelim Görelim...

Yazmayım diyorum, elimi tutsam, vicdanımı tutamıyorum...
Sevgili Mustafa Balbay’ın, tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmesinin ardından ayağının tozuyla mecliste yaptığı konuşmasını bir türlü içime sindiremiyorum...
Mesela, milli bayramların kutlanması, Atatürk heykellerine çelenk konulması yasaklanmışken...
İçinde Türk sözcüğü geçiyor diye andımız kaldırılmışken...
Normal okulların terörist yetiştirdiği iddia edilip, İmam Hatip okullarını baş tacı edilmişken...
Dindar ve kindar nesiller yetiştireceğiz denilmişken...
Öğrenci evlerine kafa takılıp kızlı erkekli okumaya karşı çıkılmışken...
T.C. simgesi, kamu kurumlarının tabelalarından kaldırılmışken...
Kamu iktisadi kuruluşları özelleştirilip, yok pahasına yabancılara satılmışken...
Devlet kurumlarında kendilerinden olmayan bürokratlar görevden alınıp kadrolaşılmışken...
Atatürk’ün fotoğrafları kaldırılmışken...
PKK ile görüşen şerefsizdir denilip, çözüm süreci adı altında PKK’ meşrulaştırılarak, Apo muhatap alınıp taviz üstüne taviz verilmişken...
Habur’dan giren PKK’lılar oracıkta affedilirken, harçsız öğrenim isteyen öğrencilere ağır cezalık davalar açılmışken...
Barzani bağra basılmışken...
Ergenekon ve Balyoz gibi Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve vatansever aydınların tasfiyesine hizmet eden davaların savcısı olunduğu defalarca söylenmişken...
Türkan Saylan’ın evi terörist diye basılmışken...
Cemaate dokunan gazeteciler “yanmışken”...
Şehitlerimize kelle denilmişken...
Gösteri ve yürüyüş hakkını kullananlar şiddet kullanılarak dağıtılıp genç insanlar hayatını kaybetmişken...
Kendilerinden olmayan iş adamlarına ağır vergi cezaları kesilmişken...
Herkes dinlenmiş, izlenmiş ve kasetleri doldurulmuşken...
Türban meclise sokulmuşken...
Yargı ve emniyet siyasallaştırılmışken...
Üniversiteye girişten tutun, ortaokula giriş sınavlarına kadar sorular yandaşlara dağıtılmışken...
İslam ülkelerinin liderliğine oynanıp Hamas’a, Mursi’ye destek verilmişken...
Suriye başta olmak üzere bütün komşularla ilişkiler bozulmuşken...
Ve nihayet, Cumhuriyet değerlerini yok etmek için olmadık oyunlar tezgahlanmışken...
CHP Milletvekili Balbay’ın, meclisteki ilk gününde “ben hiçbir hükümetin bu ülkeye kötülük yapmak isteyeceğine inanmıyorum” demesini doğrusu hiç anlayamıyorum...
Anlayan varsa, anlatsın öğreneyim istiyorum...
*
Yine de acaba çok mu erken eleştiriyorum yapmasam mı, biraz dursam mı diyorum...
Lakin Balbay durmuyor...
Konuşuyor, konuşuyor, konuşuyor...
Haberal çıktığında ne kadar ağır ve sessiz kaldıysa, Balbay tam tersini yapıyor...
Her konuşmasında, kendinden beklenmeyen sözler sarf ediyor...
Sabırları taşırıyor...

Dün bütün hükümetleri iyi niyetli gördüğünü söylemişken bugün ,“hayalim Türkiye’nin iç barışına katkıda bulunabilmek” diyor...
İç barışı ve huzuru, ne isteyerek, neyi hedefleyerek, silah ve şiddet kullanarak kimin bozduğunu ortaya koymadan bu sözün söylenmesinin, barışı bozanlara destek anlamına geleceğini hiç hesaba katmadan barış havariliğine soyunuyor...
Kimseye kin duymayan, “içeriği” belli olmasa da “barış”tan yana, hümanist bir adam profili çizmeye çalışırken gerçeklerle ters düşüyor...
Bütün bunlar, aslında bir değişimin eseri gibi görünüyor...
Nitekim kendisi de Rusya’nın Sesi Radyosunun Ankara temsilcisine verdiği röportajda, “Bence hapse giren hiç kimse girdiği gibi çıkmaz, mutlaka hapis bir şeyler verir ya da alır” diyerek, hapse girdiği gibi çıkmadığını itiraf ediyor.
Yeni ve ilginç bir çizgi sergiliyor...
Ve galiba bize de, daha nelerin olacağını görmek için beklemek kalıyor...

Mustafa Tuğrul Turhan

 

1 yorum:

  1. Çok doğru tespitler. Bunları hangi "ana muhalaefet" veya "muhalefet" partisi söyleyecek diye yıllardır bekledim. Meclisteki partilerden hayır gelmeyeceği ortaya çıktı

    YanıtlaSil