Buruk Sevinç...
İstanbul
13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin verdiği “tutukluluğunun makul
süreyi aştığı ve seçilme hakkının ihlal edildiği” şeklinde özetlenebilecek
kararı üzerine Balbay’ın tahliyesine karar verdi.
Ve
Mustafa Balbay birkaç saat önce serbest kaldı...
Özgürlüğüne,
ailesine ve sevenlerine kavuştu...
Geçmiş
olsun...
Darısı
davanın nihai sonucuna...
Bu
gelişme sevindirici elbette...
Ama
daha önce de söylediğimiz üzere, Balbay gibi uzun tutukluluk yaşamış yüzlerce
insanın halen cezaevinde bulunduğu göz önüne alındığında burulmamak da mümkün
değil...
O
nedenle denilebilir ki, bu tablo, bir hukuk zaferinden çok, bir hukuk ayıbını
yansıtmakta...
Kişiye
özgü olduğu, aynı durunda olan diğerlerini kapsamadığı için eşitlik ilkesine
aykırı olduğu izlenimi vermekte...
Her
ne kadar Balbay, Anayasa Mahkemesine yaptığı kişisel başvuru üzerine verilen
bir karara istinaden serbest kalmışsa da, bu mahkemenin, milletvekili
seçilenler dışındaki diğer hükmen tutukluların başvurması halinde de aynı yönde
karar vereceği kuşkulu görünmekte...
Balbay’ın
uzun tutukluluk halinden ziyade, milletvekili olması nedeniyle serbest kaldığı
anlaşılmakta.
Nereden
mi?
İstanbul
13. Ağır Ceza mahkemesinin Balbay ile ilgili kararının gerekçesinden...
*
Ne
diyor Ağır Ceza Mahkemesi kararında?
Balbay’ın,
haklı gerekçelerle tutuklandığını söyledikten sonra Ceza Muhakemeler Kanununun
102/2 maddesinde yer alan “Ağır ceza
mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu
süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi
toplam üç yılı geçemez.” Hükmüne atıf yaparak, 4 yıl 9 ay 15 günlük
yargılama aşaması kesintisiz olarak sürdürülerek toplam 620
celsede tüm tutuklu sanıklar için kanunda
öngörülen 5 yıllık süre geçirilmeden karar verdiğini belirtiyor.
“Hükmen tutuklu
sanık Mustafa Balbay'ın, Anayasa Mahkemesi'ne başvurduğu 26 Aralık 2012 tarihi
itibariyle 3 yıl 9 ay 20 gün, Anayasa Mahkemesinin kararını açıkladığı 4 Aralık
2013 tarihi itibariyle 4 yıl 8 ay 28 gün tutuklu bulunduğu anlaşılmaktadır.
Yani kanunda ön görülen 5 yıllık azami süre her iki durumda da dolmamıştır.” Diyor...
Özetle,
tutukluluk halinin yasa da öngörülen süreyi aşmadığını ısrarla ifade ederek,
Anayasa Mahkemesinin tutukluluk halinin makul süreyi aştığı gerekçesine
katılmıyor...
Peki,
neye göre tahliye kararı veriyor?
Sadece
Anayasa Mahkemesinin, seçilme hakkının ihlal edilmiş olduğu yönündeki kararına
göre...
13.
Ağır Ceza Mahkemesi tahliye kararının gerekçesinde, “Anayasa Mahkemesi, Devlet Aleyhine işlenen cürümler kapsamında suç
işlemiş olduğuna dair karar verilmiş olsa ve bu sanıklar tutuklandıkları
tarihte milletvekili olmasalar dahi, seçilmiş milletvekilli sanıkların
tutuklu bulundurulmasını makul sürenin aşılmış olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Kanunun bu açık
hükmü karşısında, Anayasa Mahkemesi'nin tutuklulukta makul sürenin aşıldığı
yönündeki kararının, seçilmiş milletvekillerine özgü olarak ve seçilme
hakkı dikkate alınarak verilmiş bir içtihat özelliği taşıdığı anlaşılmaktadır.” Diyor...
Ve
aslına bakılırsa Anayasa Mahkemesini, sanıklar hakkında artık karar verilmiş olunmasına,
tutuklandıkları tarihte milletvekili olmamalarına ve dolayısıyla kanunun açık
hükmüne rağmen, salt seçilmiş milletvekili olunmasını gözeterek ve
milletvekillerine özgü olarak, makul
sürenin aşıldığı şeklinde yorum yaptığını, böylece bir ilke imza atıp içtihat yarattığını
söylemek suretiyle eleştiriyor...
Buradan
13. Ağır Cezanın, Anayasa Mahkemesinin kararına katıldığı için değil, bu karar
bağlayıcı olduğu için tahliye kararı verdiği anlaşılıyor.
Zaten
bu da 13. Ağır Cezanın kararında, Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Kanununa atıf
yapılarak, açıkça belirtiliyor...
*
Toparlar
ve başa dönersek, Balbay’ın tahliyesinin, uzun tutukluluk nedeniyle değil,
seçilmiş bir milletvekili olması nedeniyle, Anayasa Mahkemesinin “milletvekillerine özgü bir yorumla”
verdiği karara uymak zorunluluğunun bir sonucu olduğu çok net bir şekilde
ortaya çıkıyor.
Hiç
kuskusuz bu da, Anayasa Mahkemesi kararının, gerek bu davanın, gerekse benzer diğer
davaların uzun tutukluluk hali yaşamış hükmen tutuklu sanıklarını kapsamadığı
demek oluyor.
Hal
böyleyken, salt milletvekili seçildikleri için topu topu 8, 9 kişi serbest
kalırken, bunlar dışında aynı şekilde hakları ihlal
edilen insanların hapiste kalmaya devam edecek olmasının, belki de sadece bizim
ülkemize özgü bir hukuk garabeti olarak vicdanları rahatsız edeceği
anlaşılıyor...
Tekrar
söylemek gerekirse, işte bu nedenle mevcut tablo, bir hukuk zaferinden çok, bir
hukuk ayıbını yansıtıyor...
Kişisel statüye
özgü olduğu, aynı durumda olan diğerlerini kapsamadığı için eşitlik ilkesine aykırı
olduğu izlenimi veriyor ve vicdanları kanatıyor...
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder