9 Aralık 2013 Pazartesi



Buruk Sevinç...
 
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin verdiği “tutukluluğunun makul süreyi aştığı ve seçilme hakkının ihlal edildiği” şeklinde özetlenebilecek kararı üzerine Balbay’ın tahliyesine karar verdi.
Ve Mustafa Balbay birkaç saat önce serbest kaldı...
Özgürlüğüne, ailesine ve sevenlerine kavuştu...
Geçmiş olsun...
Darısı davanın nihai sonucuna...
Bu gelişme sevindirici elbette...
Ama daha önce de söylediğimiz üzere, Balbay gibi uzun tutukluluk yaşamış yüzlerce insanın halen cezaevinde bulunduğu göz önüne alındığında burulmamak da mümkün değil...
O nedenle denilebilir ki, bu tablo, bir hukuk zaferinden çok, bir hukuk ayıbını yansıtmakta...
Kişiye özgü olduğu, aynı durunda olan diğerlerini kapsamadığı için eşitlik ilkesine aykırı olduğu izlenimi vermekte...
Her ne kadar Balbay, Anayasa Mahkemesine yaptığı kişisel başvuru üzerine verilen bir karara istinaden serbest kalmışsa da, bu mahkemenin, milletvekili seçilenler dışındaki diğer hükmen tutukluların başvurması halinde de aynı yönde karar vereceği kuşkulu görünmekte...
Balbay’ın uzun tutukluluk halinden ziyade, milletvekili olması nedeniyle serbest kaldığı anlaşılmakta.
Nereden mi?
İstanbul 13. Ağır Ceza mahkemesinin Balbay ile ilgili kararının gerekçesinden...
*
Ne diyor Ağır Ceza Mahkemesi kararında?
Balbay’ın, haklı gerekçelerle tutuklandığını söyledikten sonra Ceza Muhakemeler Kanununun 102/2 maddesinde yer alan “Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.” Hükmüne atıf yaparak, 4 yıl 9 ay 15 günlük yargılama aşaması kesintisiz olarak sürdürülerek toplam 620 celsede tüm tutuklu sanıklar için kanunda öngörülen 5 yıllık süre geçirilmeden karar verdiğini belirtiyor.
“Hükmen tutuklu sanık Mustafa Balbay'ın, Anayasa Mahkemesi'ne başvurduğu 26 Aralık 2012 tarihi itibariyle 3 yıl 9 ay 20 gün, Anayasa Mahkemesinin kararını açıkladığı 4 Aralık 2013 tarihi itibariyle 4 yıl 8 ay 28 gün tutuklu bulunduğu anlaşılmaktadır. Yani kanunda ön görülen 5 yıllık azami süre her iki durumda da dolmamıştır.” Diyor...
Özetle, tutukluluk halinin yasa da öngörülen süreyi aşmadığını ısrarla ifade ederek, Anayasa Mahkemesinin tutukluluk halinin makul süreyi aştığı gerekçesine katılmıyor...
Peki, neye göre tahliye kararı veriyor?
Sadece Anayasa Mahkemesinin, seçilme hakkının ihlal edilmiş olduğu yönündeki kararına göre...
13. Ağır Ceza Mahkemesi tahliye kararının gerekçesinde, “Anayasa Mahkemesi, Devlet Aleyhine işlenen cürümler kapsamında suç işlemiş olduğuna dair karar verilmiş olsa ve bu sanıklar tutuklandıkları tarihte milletvekili olmasalar dahi, seçilmiş milletvekilli sanıkların tutuklu bulundurulmasını makul sürenin aşılmış olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Kanunun bu açık hükmü karşısında, Anayasa Mahkemesi'nin tutuklulukta makul sürenin aşıldığı yönündeki kararının, seçilmiş milletvekillerine özgü olarak ve seçilme hakkı dikkate alınarak verilmiş bir içtihat özelliği taşıdığı anlaşılmaktadır.” Diyor...
Ve aslına bakılırsa Anayasa Mahkemesini, sanıklar hakkında artık karar verilmiş olunmasına, tutuklandıkları tarihte milletvekili olmamalarına ve dolayısıyla kanunun açık hükmüne rağmen, salt seçilmiş milletvekili olunmasını gözeterek ve milletvekillerine özgü olarak,  makul sürenin aşıldığı şeklinde yorum yaptığını, böylece bir ilke imza atıp içtihat yarattığını söylemek suretiyle eleştiriyor...
Buradan 13. Ağır Cezanın, Anayasa Mahkemesinin kararına katıldığı için değil, bu karar bağlayıcı olduğu için tahliye kararı verdiği anlaşılıyor.
Zaten bu da 13. Ağır Cezanın kararında, Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Kanununa atıf yapılarak, açıkça belirtiliyor...
*
Toparlar ve başa dönersek, Balbay’ın tahliyesinin, uzun tutukluluk nedeniyle değil, seçilmiş bir milletvekili olması nedeniyle, Anayasa Mahkemesinin “milletvekillerine özgü bir yorumla” verdiği karara uymak zorunluluğunun bir sonucu olduğu çok net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Hiç kuskusuz bu da, Anayasa Mahkemesi kararının, gerek bu davanın, gerekse benzer diğer davaların uzun tutukluluk hali yaşamış hükmen tutuklu sanıklarını kapsamadığı demek oluyor.
Hal böyleyken, salt milletvekili seçildikleri için topu topu 8, 9 kişi serbest kalırken, bunlar dışında aynı şekilde hakları ihlal edilen insanların hapiste kalmaya devam edecek olmasının, belki de sadece bizim ülkemize özgü bir hukuk garabeti olarak vicdanları rahatsız edeceği anlaşılıyor...
Tekrar söylemek gerekirse, işte bu nedenle mevcut tablo, bir hukuk zaferinden çok, bir hukuk ayıbını yansıtıyor...
Kişisel statüye özgü olduğu, aynı durumda olan diğerlerini kapsamadığı için eşitlik ilkesine aykırı olduğu izlenimi veriyor ve vicdanları kanatıyor...
 
Mustafa Tuğrul Turhan
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder