Dikkat
Çeken Üç Şey...
Bugün “Amiralin Gemisi” Hürriyet gazetesinde üç şey dikkatimi çekti ve paylaşmak istedim...
Birincisi; “BU MU SUÇ” sürmanşeti...
Ve altındaki, “Gezi eylemleriyle İstanbul’daki 41. İddianameyi hazırlayan savcılık, gençlerin canını kurtarmak için camiye sığınmalarını suç saydı” yazısıydı...
Bunda dikkat çeken nedir, diye sorulabilir...
Şudur; ülkede “havanın değiştiği” çok açık bir şekilde fark edilmektedir... AKP’nin ABD ve cemaat ile ilişkisinin bozulmasıyla beraber, muhalefet kıpırdanmaya başlamış, iktidara tepkiler artmış ve anketlere bakılırsa AKP’nin oylarında erime gözle görülür hale gelmiştir...
E bunu herkes fark eder de Hürriyet fark etmez mi?
O da derhal manşetlerini “özgür”, siyasi iktidardan çekinmeyen “yansız” bir gazete gibi atmaya başlamıştır...
Nitekim dünkü sürmanşeti de Balbay’ın tahliyesiyle ilgili olup, “EY ÖZGÜRLÜK” tür...
Manşetin hemen altında da, Anayasa Mahkemesinin “hak ihlali” kararından sonra mahkeme 5 gün “oyalandı” denilmektedir...
Savcılığın hazırladığı bir iddianameyi eleştirerek , “bu mu suç” demek, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi için “oyalandı” demek, daha düne kadar haddine miydi?
Demek ki, bizim yandaş medya havanın değiştiğini fark eder etmez, tornistana başlamıştır...
Bu işler yıllardır böyle olmuştur, yine aynı minvalde devam edeceğe benzemektedir...
Gören gözler için bunun dikkat çekmemesi mümkün değildir...
Tabi, önemli olan, duyarlı olup asıl zor zamanlarda kimin nasıl duruş sergilediğini unutmamak, havalar düzelince kahraman olmaya çalışanlara ve riyaya kanmamaktır.
İkincisi; Yılmaz Özdil’in köşe yazsısındaki bir cümledir.
Özdil, "Pardon" başlıklı yazısında Mustafa Balbay’ın tutuklanmasından önce yaşanan ve iz bırakan olayları peş peşe sıraladığı yazısına, “4 sene 9 ay önce, Mustafa Balbay tutuklandığında... Diye, başlıyor ve şöyleydi, şöyleydi diye yaşanan gelişmeleri sıralıyor...
“AKP henüz AKP’ydi, AK denmiyordu... Profesör. Haberal tutuklanmamıştı... Profesör Türkan Saylan yaşıyordu, terör yuvası diye evi basılmamıştı...The taraf gazetesi, Fetullah Gülen’i bitirme planını manşet yapmamıştı... O planın bizzat AKP tarafından imzalandığı kimsenin aklına gelmemişti... İki cihanda lekeli değildik... Henüz Habur rezaleti yaşanmamıştı... Yarbay Ali Tatar kafasına sıkmamıştı... Kozmik odaya girilmemişti... Bizim patrona can sıkıcı yayınlar yapmasın diye 1 milyar dolar giydirilmemişti... Başsavcı Cihaner tutuklanmamıştı... Yetmez ama evet denmemişti... Oslo açığa çıkmamıştı...” dedikten sonra o dikkat çeken cümleyi yazıyor...
“Deniz Baykal kasetle tasfiye edilmemiş, Kürtçü-liboş-ABD ajanı kadrolarla yeni CHP dizayn edilmemişti.” Diyor.
“Kürtçü-liboş-ABD ajanı” çok ilginç değil midir?
Özdil’in bu cümlesini, dün Balbay’ın mecliste yaptığımız ilk konuşmasını eleştirdiğimiz yazımız için, “canım ilk günde de bunlar yazılmaz” diyenlere ithaf etmek gerekir...
Balbay’ın konuşmasını, Yeni CHP çizgisini yansıttığı için eleştirdiğimizi hatırlatmaya bilmem gerek var mıdır?
Üçüncüsü de; Taha Akyol’un Mandela’ya saygı başlıklı yazısıdır...
Akyol bu yazısında, Mandela’nın vefatı nedeniyle üzüntülerini dile getirenlere karşı kimilerince 1992 yılında Atatürk Barış ödülünü kabul etmemiş olması ve Abdullah Öcalan’la Mandela arasında benzerlik kurulmasına değinmektedir...
Öcalan’la benzetilmesine yanıtı, Mandela’nın terörist sitemlere ve metotlara, şiddete her zaman karşı olduğudur... Cinayet timleri kurmadığı, infazlarla, tehditlerle, canlı bombalarla hiç işinin olmadığıdır...
Sanırım, artık Öcalan’ı anlatmaya ve aradaki farkı yazmaya her halde gerek kalmamıştır...
Akyol, Atatürk Ödülü ile ilgili olarak da; “Atatürk Ödülü’nün Mandela’ya teklif edilmesi hataydı. Açıkça askeri rejimin ihdas ettiği bir ödüldü; Türkiye’nin üzerinde de askeri rejimin gölgeleri devam ediyordu. Mandela’nın bu ödülü kabul edeceğini sanmak bile dünyayı tanımayan bir düşünüşün göstergesiydi. Ödülü teklif edenlerin zihniyet dünyasıyla Mandela’nın ki çok farklıydı. Nitekim Atatürk ödülü son olarak Haydar Aliyev’e ve Rauf Denktaş’a verildi... Her yıl ödül verecek bir devlet adamı aramak hayli yorucu olduğundan, bu sene Ağustos ayında tüzük değiştirildi, artık beş yılda bir ödül verilecek...” Demektedir...
Bilmem fazla söze gerek var mıdır?
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder