23 Aralık 2013 Pazartesi

Gözden Kaçanlar...

AKP’li bakanların çocuklarının da karıştığı yolsuzluk operasyonu ortalığı öylesine karıştırdı ki, gündemde olan diğer önemli meseleler gözden kaçırılıyor...
Muhalefet partileri, çoğunlukla olduğu gibi bir işe bakarken diğerine yetişemiyor...
Hükümetin her alandaki faaliyetlerini mercek altına alıp, halkın ve ülkenin menfaatlerini gözeterek politika üretmeleri gerekirken ne yazık ki, birçok alanda gündemi yakalayamıyor...
*
Türkiye’nin uzun yıllardır başını ağrıtan Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin yaşanan son sıcak gelişmeler de bu yakalanamayan gündemlerden...
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, İsviçre’nin Ermeni soykırımının inkârının cezalandırılmasına ilişkin kararını protesto ederek, bu soykırım iddiasının uluslararası bir yalan olduğunu söyleyen İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek’e, bu ülkenin yargı mercilerince verilen tazminat cezasını, üzerinde konsensüs sağlanmamış ve henüz açıklığa kavuşturulmamış konularda farklı düşünenlerin korunarak yapıcı tartışma ortamına katkı sağlanmasının, dolayısıyla bu konularda fikir beyan edilmesinin ifade özgürlüğünün temel unsurlarından olduğunu karar altına alarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. Maddesi gereğince İsviçre yargısının kararını bozuyor, ancak Türkiye için son derece önem ifade eden bu karar üzerinde yeterince durulmuyor...
Birkaç gazete küçük bir haber olarak yer alıyor...
Ne muhalefetten ne de hükümet kanadından AHİM kararının, Ermeni soykırımının üzerinde konsensüs sağlanmamış bir iddiadan ibaret olduğunu ortaya koyması nedeniyle son derece önemli olduğuna dair ciddi ve elle tutulur bir yorum duyulmuyor...
Dış İşleri bakanlığından yapılan kısa açıklamada, sadece ifade özgürlüğü boyutu öne çıkartılarak, “AİHM'nin kararı; Özgür, demokratik ve hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı toplumların temel unsuru olan ifade özgürlüğünün korunması bakımından bir ‘Milat’ teşkil etmektedir... Türk tarihini tahrife ve Ermeni iddialarını ‘gerçek' olarak kabul ederek sorgulanmasını engellemeye yönelik özellikle Avrupa'da süregelen ‘inkârcılık' yasama faaliyetlerine gerekli cevabı da vermektedir. Ümit ederiz ki bundan sonra insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne aykırı bu tür girişimler son bulur.” Deniliyor...
*
AHİM kararının açıklanmasından beş gün önce Ermenistan’a resmi bir ziyarette bulunan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun burada yaptığı, “Tehciri, o dönemde yaşananları tamamıyla yanlış bir uygulama olarak görüyorum. İttihatçıların yaptığı şey doğru bir olay da değil, gayri insanidir. Tehciri hiçbir zaman benimsemiyoruz.” şeklindeki açıklaması hatırlandığında, Dış İşleri bakanlığından böyle bir yorumun gelmiş olması aslında bir sürpriz de olmuyor...
Asıl sürpriz, Anadolu’da yaşanan zorunlu Ermeni göçünün yüzüncü yılını dolduracağı 2015 yılına az bir sürenin kaldığı şu günlerde soykırım iddiaları artarken Türkiye’nin Dış İşleri Bakanının 1915-1923 yılları arasında yaşananlara ilişkin eleştirel bir değerlendirmede bulunması oluyor...
Bu açıklama, Ermeni Diasporasınca mutlulukla karşılanıyor...
Diasporanın önemli isimlerinden Fransa’da yaşayan Samson Özararat, bugün Hürriyet Gazetesinde yayımlanan röportajında, “Geçen hafta Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Erivan’a giderken söyledikleri çok önemli. Belki çok normal tehcirin tasvip edilemez olduğunu söylemek. Ama bugüne kadar hiçbir resmi ağızdan duymamıştık. Bunu söylemiş olması bence büyük bir adım.” Diyerek, Davutoğlunun açıklaması karşısında duyduğu şaşkınlığı ve memnuniyeti açıkça ifade ediyor...  
Buna karşılık Türkiye’deyse, özellikle muhalefet çevrelerinden elle tutulur bir tepki gelmiyor...
Bir Türk Dış İşleri Bakanı Osmanlı’nın bir taraftan birinci dünya savaşı içinde hayat memat mücadelesi verirken, diğer taraftan batılı emperyalist devletler ve Çarlık Rusya’sının mühendisliğinde Anadolu’da başlatılan Ermeni milliyetçiliğinin giderek ikinci bir cephe haline gelmesi üzerine çaresizlikten mecbur kaldığı için bu yola başvurduğunu görmezden, bilmezden gelerek, “tehcir tasvip edilemez” diyor...
Bu açıklamanın, Osmanlı arşivlerinde bulunan 1915-1923 yılarından yaşananlara ilişkin birçok belge karşısında kabul edilebilir bir tarafı yokken ve Ermeni soykırımını iddia edenler, yeri ve zamanı geldiğinde bu sözleri de iddialarının bir kanıtı olarak kullanabilecekken, muhalefetin Davutoğlu’na bu "gafı" nedeniyle tepki vermemesini anlamak mümkün olmuyor...
Şayet bu sessizlik, yolsuzluk meselelerinin gündemi işgal etmesi nedeniyle bir gözden kaçırmanın sonucu değil de, Davutoğlu ile “hemfikir” olmanın eseriyse, durum sanıldığından çok daha vahim görünüyor...

Mustafa Tuğrul Turhan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder