Gözden
Kaçanlar...
AKP’li
bakanların çocuklarının da karıştığı yolsuzluk operasyonu ortalığı öylesine
karıştırdı ki, gündemde olan diğer önemli meseleler gözden kaçırılıyor...
Muhalefet
partileri, çoğunlukla olduğu gibi bir işe bakarken diğerine yetişemiyor...
Hükümetin
her alandaki faaliyetlerini mercek altına alıp, halkın ve ülkenin menfaatlerini
gözeterek politika üretmeleri gerekirken ne yazık ki, birçok alanda gündemi
yakalayamıyor...
*
Türkiye’nin
uzun yıllardır başını ağrıtan Ermeni soykırımı iddialarına ilişkin yaşanan son
sıcak gelişmeler de bu yakalanamayan gündemlerden...
Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi, İsviçre’nin Ermeni soykırımının inkârının
cezalandırılmasına ilişkin kararını protesto ederek, bu soykırım iddiasının
uluslararası bir yalan olduğunu söyleyen İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek’e,
bu ülkenin yargı mercilerince verilen tazminat cezasını, üzerinde konsensüs
sağlanmamış ve henüz açıklığa kavuşturulmamış konularda farklı düşünenlerin
korunarak yapıcı tartışma ortamına katkı sağlanmasının, dolayısıyla bu
konularda fikir beyan edilmesinin ifade özgürlüğünün temel unsurlarından olduğunu karar altına alarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade özgürlüğünü
düzenleyen 10. Maddesi gereğince İsviçre yargısının kararını bozuyor, ancak Türkiye
için son derece önem ifade eden bu karar üzerinde yeterince durulmuyor...
Birkaç
gazete küçük bir haber olarak yer alıyor...
Ne
muhalefetten ne de hükümet kanadından AHİM kararının, Ermeni soykırımının
üzerinde konsensüs sağlanmamış bir iddiadan ibaret olduğunu ortaya koyması
nedeniyle son derece önemli olduğuna dair ciddi ve elle tutulur bir yorum
duyulmuyor...
Dış
İşleri bakanlığından yapılan kısa açıklamada, sadece ifade özgürlüğü boyutu öne
çıkartılarak, “AİHM'nin kararı; Özgür,
demokratik ve hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı toplumların temel unsuru olan
ifade özgürlüğünün korunması bakımından bir ‘Milat’ teşkil
etmektedir... Türk tarihini tahrife ve Ermeni
iddialarını ‘gerçek' olarak kabul ederek sorgulanmasını engellemeye
yönelik özellikle Avrupa'da süregelen ‘inkârcılık' yasama faaliyetlerine
gerekli cevabı da vermektedir. Ümit ederiz ki bundan sonra insan haklarına ve
hukukun üstünlüğüne aykırı bu tür girişimler son bulur.” Deniliyor...
*
AHİM
kararının açıklanmasından beş gün önce Ermenistan’a resmi bir ziyarette bulunan
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun burada yaptığı, “Tehciri, o dönemde yaşananları tamamıyla yanlış bir uygulama olarak
görüyorum. İttihatçıların yaptığı şey doğru bir olay da değil, gayri insanidir.
Tehciri hiçbir zaman benimsemiyoruz.” şeklindeki açıklaması hatırlandığında,
Dış İşleri bakanlığından böyle bir yorumun gelmiş olması aslında bir sürpriz de
olmuyor...
Asıl
sürpriz, Anadolu’da yaşanan zorunlu Ermeni göçünün yüzüncü yılını dolduracağı
2015 yılına az bir sürenin kaldığı şu günlerde soykırım iddiaları artarken
Türkiye’nin Dış İşleri Bakanının 1915-1923 yılları arasında yaşananlara ilişkin
eleştirel bir değerlendirmede bulunması oluyor...
Bu
açıklama, Ermeni Diasporasınca mutlulukla karşılanıyor...
Diasporanın
önemli isimlerinden Fransa’da yaşayan Samson Özararat, bugün Hürriyet
Gazetesinde yayımlanan röportajında, “Geçen
hafta Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Erivan’a giderken söyledikleri çok önemli.
Belki çok normal tehcirin tasvip edilemez olduğunu söylemek. Ama bugüne kadar
hiçbir resmi ağızdan duymamıştık. Bunu söylemiş olması bence büyük bir adım.”
Diyerek, Davutoğlunun açıklaması karşısında duyduğu şaşkınlığı ve memnuniyeti
açıkça ifade ediyor...
Buna
karşılık Türkiye’deyse, özellikle muhalefet çevrelerinden elle tutulur bir
tepki gelmiyor...
Bir
Türk Dış İşleri Bakanı Osmanlı’nın bir taraftan birinci dünya savaşı içinde
hayat memat mücadelesi verirken, diğer taraftan batılı emperyalist devletler ve
Çarlık Rusya’sının mühendisliğinde Anadolu’da başlatılan Ermeni milliyetçiliğinin
giderek ikinci bir cephe haline gelmesi üzerine çaresizlikten mecbur kaldığı
için bu yola başvurduğunu görmezden, bilmezden gelerek, “tehcir tasvip edilemez” diyor...
Bu
açıklamanın, Osmanlı arşivlerinde bulunan 1915-1923 yılarından yaşananlara
ilişkin birçok belge karşısında kabul edilebilir bir tarafı yokken ve Ermeni
soykırımını iddia edenler, yeri ve zamanı geldiğinde bu sözleri de iddialarının
bir kanıtı olarak kullanabilecekken, muhalefetin Davutoğlu’na bu "gafı" nedeniyle
tepki vermemesini anlamak mümkün olmuyor...
Şayet
bu sessizlik, yolsuzluk meselelerinin gündemi işgal etmesi nedeniyle bir gözden
kaçırmanın sonucu değil de, Davutoğlu ile “hemfikir”
olmanın eseriyse, durum sanıldığından çok daha vahim görünüyor...
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder