Her Şerde Bir Hayır
Vardır...
Siyasi
iktidarla, eski ortağı cemaat arasındaki “kirli
savaş” bütün hızıyla devam ediyor...
Yolsuzluk
iddialarıysa bu savaşın malzemesi durumunda...
Bakmayın
siz şimdi savaşın iki tarafının da namus erbabı kesilip, bir birini suçlamasına
ve beddua yarışına girmesine...
Onların
derdi yolsuzluklara karşı olmak ve önlemek olsaydı, bugün ortaya dökülen kirli
işler zaten olmazdı...
Yolsuzluk
bahane...
İki
taraf da iktidarda kendisinin muktedir olması için çabalıyor...
Biri,
diğeri tarafından tasfiye edilmek isteniyor ve buna karşı direniyor...
Bu
yolda, her ikisi de zamanında kadrolaştığı kamu organlarını bir birine karşı
kullanıyor...
Yargı
ve emniyet, kah birlikte hareket ediyor; kah karşı karşıya geliyor...
Devlet
çatırdıyor...
Genel
tablo budur...
*
Bundan
ötesiyse teferruat...
Yok,
Fetullah hoca şöyle sert konuşmuş, böyle beddua etmiş...
Yok,
başbakan ona şu yanıtı vermiş...
Yok,
bakanlar istifa ederken neler demiş...
Yok,
Çevre ve Şehircilik bakanı Erdoğan Bayraktar istifa ederken, bütün işleri
başbakan’ın talimatıyla yaptığını, o nedenle kendisinin istifası için baskı
yapılıyorsa, başbakan’ın da istifa etmesi gerektiğini söylemiş...
Yok,
hemen arkasından önceki İç işleri bakanı İdris Naim Şahin zehir zemberek bir
açıklama yaparak istifa etmiş...
Yok,
savcı operasyon yapacakmış da polis onun emirlerine uymuyormuş...
Yok,
filan yok, falan...
Bunlar
ve bunlar gibi olan diğer gelişmeler yaşanmakta olan savaşın değişik
cephelerinde meydana gelen hadiseler...
Hadi
yolsuzluk nedeniyle istifa etmek zorunda kalan bakanların yaptığı açıklamaları
ayrı tutalım, İdris Bal, Hakan Şükür ve en son İdris Naim Şahin’in, cemaat tarikat
çatışması başlamadan önce tek kelime etmezken, bugün ağır ithamlarda bulunarak
istifa etmeleri başka neyle açıklanabilir?
Yukarıda
sayılanların her birinin ayrı ayır önemi olsa da, bir bütünün parçası oldukları
çok açık...
Bu
genel çatışma kıran kırana devam ettikçe, yarın öbür gün, bugünden
öngörülemeyen daha ilginç olayların yaşanması da kuvvetli olasılık...
Ancak
bundan sonra ne olursa olsun, sürpriz sayılmayacağı da ortada...
*
Bu
ortamda, bir tarikat yapılanmasının mensubu oldukları iddia edilen ve bu
nedenle “şaibeli” duruma gelmiş olan
savcılar ve polisler vasıtasıyla yürütülen yolsuzluk soruşturmalarından hukuki
ve sağlıklı bir sonucun çıkacağını ummak zor...
Gerek
zamanlaması, gerek en ince ayrıntısına kadar basına servis edilmesi ve gerekse,
yürütenler hakkında şaibelerin olması dikkate alındığında bu operasyonların,
yolsuzluklar dert edinildiği için değil, intikam almak için yapıldığı izlenimi
doğurduğu görüşü giderek ağırlık kazanıyor...
Tutuklanma
talebiyle mahkemeye sevk edilen üç bakan oğlundan ikisi tutuklanırken,
birisinin serbest bırakılması ve onun babası olan Erdoğan Bayraktarın iki gün
sonra bakanlıktan istifa ederken başbakanı hedef göstermesi de, bir yandan bu
izlenimi kuvvetlendiriyor, diğer yandan yargı içinde gruplar olduğu söylentilerine
haklılık kazandırıyor...
*
Velhasıl
bu “pilav” daha çok su kaldırır
görünüyor...
Kirli
savaşın sonunda kim kazanırsa kazansın, bunun büyük kayıplar pahasına
kazanılmış bir Pirus zaferi versiyonu olacağına kuşku duyulmuyor...
“İki testi
tokuştuğunda biri kırılırsa diğeri de çatlar” özdeyişinin bir kez daha
doğrulanacağı anlaşılıyor...
Böyle
olmasında, laik cumhuriyetten yana olan yurtseverler açısından hiçbir sakınca
olmasa da zaten kör topal olan demokrasimiz ve bıçak sırtındaki ekonomimiz
bakımından aynı şeyi söylemek ne yazık ki mümkün olmuyor...
Geriye,
“her şerde bir hayır vardır”
diyerek, şerden hayır doğmasını, bu kirli savaşın sonunda ülkenin AKP iktidarından
da cemaatten de kurtulmasını, gerçek demokrasiyi ve laik cumhuriyeti var olan
temelleri üzerinde yeniden inşa edecek bir halk iktidarının kurulmasını umut
etmek ve dilemek kalıyor...
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder