7 Aralık 2013 Cumartesi


Madalyonun Öbür Yüzü...

İnsanlar suçunu öğrenemeden yıllarca tutuklu kaldılar...
Oysa evrensel hukuk kuralları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları çok açıktı...
Sesini çıkartabilme cesareti olanlar bu kuralları hatırlattı, uzun tutukluluğun, telafisi imkansız ciddi bir hukuksuzluk olduğunu söyledi...
Dinleyen olmadı...
Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu bütün eleştirileri görmezden geldi...
Yargıtay’ın gıkı çıkmadı...
Siyasiler kulak arkası yaptı...
Anayasa Mahkemesi Başkanının sesi çıkmadı...

Mahkemelerin yargıçları, savcıları değiştirildi, tutululuk ısrarla sürdürüldü...
Sonra birden bire, tam da cemaat hükümet kavgasının başladığı günlerde Anayasa Mahkemesi başkanından ilginç bir açıklama geldi...
Başkan, meclisin yeni Anayasa yapma çalışmalarından vazgeçmesi üzerine “kendimi evlenme vaadiyle kandırılmış gibi hissediyorum” dedi...
Halbuki, başkanı olduğu mahkemenin isminin önünde Anayasa sözcüğünün olması, üzerinde konsensüs sağlanamamış bir konuda böyle amiyane ifadelerle uluorta açıklama yapma hakkı vermiyordu.
Ama o başkan bunları söyledi...
Bununla da yetinmedi; sınırlarını zorladı, mahkeme başkanı sıfatıyla üstüne vazife olmaması gereken işlere karıştı...
Anayasa yapılmıyorsa Cumhurbaşkanının yetkileri kısıtlanmalı dedi...
Tutuklu vekiller için "Parlamento başörtüsünde nasıl insan onuruna sahip çıktıysa, burada da o insanların onuruna aynı şekilde sahip çıkması gerekir.” Diye ekledi...
"Bugün 8 veya 9 tane seçilen milletvekili hapiste, gerçi bir kısmı hükümlü hale geldi herhalde. Bu insanlar seçimlere girdiler. Eğer siz bu milletvekilleri parlamentoya getirip çalıştıramayacaksınız bu insanları seçime niye soktunuz seçime sokmasaydınız. Ben bunların düşüncesine katıldığım için söylemiyorum. Ama ben fikir namusu taşıyan bir insan olarak bir başkasının özgürlük sorununa sahip çıkıyorum. O insanın özgürlük yükünü hak ihlalini meydana getirdiği yükü paylaşmak istiyorum.”  Diye devam etti...
Kimse çıkıp da bu “fikir namusu taşıyan” başkana, fikir namusunuz bugüne kadar nerelerdeydin diye sormadı...
Ardından cemaatin ağırlığının arttığı söylentileri kulaktan kulağa dolaşan Anayasa Mahkemesi, başkanının açıklamaları doğrultusunda Mustafa Balbay hakkındaki kararını verdi; adil yarılama ihlali var; seçilme hakkının engellenmesi var dedi...
Yer yerinden oynadı...
Sanırsınız memleket hukuk diye bir şeyin olduğunu yeni keşfetti...
Yakın geçmiş hemen unutuldu...
Kararı ve kararı veren mahkemenin başkanın alkış tufanına tutuldu...
Kimler alkışlamadı ki, meclis başkanı Cemil Çiçek, başbakan yardımcısı Bülent Arınç...
Hatta HSYK 1. Daire başkanından bile ihlal kararı var, “bu ihlalin giderilmesi lazım, bunu da en hızlı kim yapabiliyorsa onun yapması lazım, bu saatten sonra tutuklu kalması ihlalin sürmesi anlamına gelecek” dedi...
*
Peki, bu ihlal bunca yıldır herkesin gözü önünde, her türlü eleştiriye, uyarıya rağmen alenen yapılmadı mı?
E öyleyse, şimdi birden ne oldu da herkes özgürlükçü kesildi?
Memleket neden bayram havasına büründü?
Her zaman olduğu gibi, kimse üzerinde pek fazla düşünmedi...
Mustafa Balbay "kahraman" ilan edilip, cezaevi önünde beklenmeye başlandı...
Yanar, döner medya, Mustafa Balbay’ın fotoğraflarını yayınlama yarışına girdi...
Annesinden börek istediğini filan yazdı...
Anayasa mahkemesi kararının, artık hüküm giydiği için tutukluluk süresi geride kalan Mustafa Balbay’ı ne kadar ilgilendireceği tartışılmadı...
Balbay üzerinden, uzun zamandır tutuklu olup da halen haklarında hüküm verilmemiş olan KCK sanıklarına da tahliye yolunun açıldığı görülmedi...
Söz konusu kararın topu topu, sekiz dokuz milletvekilini ilgilendirdiği, onlar dışında aynı şekilde hakları ihlal edilen insanların hapiste kalmaya devam edeceği üzerinde durulmadı...
Her zaman olduğu gibi, işin sansasyonel boyutu öne çıkartıldı...
Madalyonun bir yüzü görülürken öbür yüzü görülmedi...
Oysa bugün içinde bulunulan sorunların nedeni tam da buydu...
Bu “yüzeysellik hastalığından” kurtulmadıkça sorunlar da bitmeyecekti...

Mustafa Tuğrul Turhan

1 yorum:

  1. Sevgili Mustafa, gene önemli bir hususa değiniyorsun. Toplumun gözünden kaçırılmaya çalışılan tutukluluk süresindeki keyfilik, sonunda gündeme geldi. Ancak arkasında ki hinoğlu hinlik senden kaçmamış, her zaman ve tüm profesyonel gazetecilerin önünde gittiğini bir kez daha ortaya koydun. Seni yürekten kutluyorum. Kalemine sağlık yeni yazılarını bekliyorum...

    YanıtlaSil