O Kafa Hep
Aynı...
Yatırımcı
bir bakanlıkta uzun yıllar müfettişlik, başmüfettiş görevlerini yürüttükten sonra
yedi yıl gibi azımsanmayacak bir süre de Teftiş Kurulu Başkanlığı yapmış birisi
olarak, geçtiğimiz günlerde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında görevli bir
savcı ile aynı yer başsavcısının basın açıklamalarını izlediğimde bazıları gibi
şaşırmadım...
Böyle
devlet olur mu demedim?
Çünkü
yansız ve objektif olarak yürütülmesi gereken kamu görevlerinin, siyasetin veya
cemaat, tarikat gibi grupların etkisinde yapılması halinde, bu gibi
çatışmaların ve sürtüşmelerin kaçınılmaz olduğunu, müfettişliğim ve Teftiş
Kurulu Başkanlığım sırasında yaşayarak öğrendim...
*
Müfettişlikte,
savcılık gibidir, adaleti arar...
Sadece
teftiş yapmaz müfettiş, inceleme ve soruşturma da yapar...
Hatta
öyle Teftiş Kurulları vardır ki, rutin teftiş yapmaz, salt inceleme ve
soruşturma yürütür...
Benim
hemen her kademesinde görev aldığım ve başkanı olarak ayrıldığım bakanlık
Teftiş Kurulu da böyle bir kuruldur...
O
kurulda, çok soruşturma yaptım, çok soruşturma yaptırdım...
Yüzlerce
rapor geçti elimden...
Tanıyanlar
iyi bilir, görev yaptığım süre içinde dürüstlükten ve hukuktan hiç
ayrılmadım...
Siyasi
görüşüm olsa da hiçbir zaman işime yansıtmadım...
Lakin
bütün müfettişlerin benim gibi olmadığını da üzülerek gördüm...
Özellikle
başkanlığım döneminde, belli siyasi görüşe sahip oldukları için görevlendirildikleri
soruşturmayı yürütürken, kendi siyasi görüşünden memurlarla içli dışlı olup,
onların etkisiyle rapor düzenleyen, kendilerinden olanları himaye edip,
olmayanları uyduruk gerekçelerle suçlayan müfettişlerle çok karşılaştım...
Ve
onlarla hep mücadele ettim...
Soruşturma
sonunda düzenledikleri raporlarında, dayanaktan yoksun bir şekilde suçlama yaptıklarını
gördüğümde yazılı olarak, hukuki gerekçelerini belirtmelerini isteyip, konuyu usul
ve esas yönlerinden yeniden değerlendirmelerini istedim...
Ciddi
suçlar oluştuğu halde görmezden geldiklerinde, yolsuzluğun olmadığını nasıl
söyleyebildiklerinin hukuki gerekçesini belirtmeleri için raporlarını yazılı
olarak iade ettim...
*
Ve
bunları yaptığımda çoğu zaman, dün İstanbul Başsavcılığında ortaya dökülenleri
yaşadım...
Raporlar
basına sızmadıysa da hakkında soruşturma yapılanlara sızdırıldı...
Bakın,
biz sizi suçsuz gördük, ama o başkan var ya o, sizi suçlamamız için raporumuz iade
etti denildi...
Veya
ben suçluları yakaladım, ama o başkan var ya kurtarmak için raporu yeniden
değerlendirmemi istiyor dedikoduları etrafa yayıldı...
Yıpratılmam
için elden ne geliyorsa yapıldı...
Siyasete,
tarikata bulaşanlar, görevini layıkıyla ve tarafsız yapmak yerine, bu gibi
psikolojik savaşlarla uğraştı...
Vicdanına
veya hukuka değil, siyaseti veya dini referans alan tercihine göre hareket
etmekte hiç beis görmedi...
*
Kısacası,
görevlerini objektif olarak yapması, yansız olması, elini vicdanına koyarak
hukuk ne diyorsa onun ışığında adaleti araması gerekenlerin, bundan
saptıklarında, siyaseti veya dini kendileri için kılavuz aldıklarında adil bir
sonuç ortaya koymalarının mümkün olmadığına çok kez tanık oldum...
O
nedenle dün İstanbul adliyesinde yaşananları izlerken, bütün bu kötü anılar,
gözlerimin önünden bir film şeridi gibi hızla akarak geçti...
“O
kafaların” hep aynı olduğunu bir kez daha gördüm...
Geride
bıraktığım yıllarda iyiye doğru değişen pek fazla bir şey olmadığı biliyordum,
ama çok daha geriye gittiğimizi görünce, ülkem ve hukuk adına derin bir üzüntü
duydum...
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder