Yolsuzluk Operasyonu
Şoförünün açtığı kapıdan makam aracının sağ arka koltuğuna
kendisini attığında fark etti mecliste umduğundan fazla kaldığını.
Zaman, zaman ziyaret ettiği eski bakanına, bu defa geçen
bayramı kutlamak için gelmiş, ama aynı niyetle gelen bakanın memleketlilerinin
oldukça kalabalık olması nedeniyle görüşme sırası beklemek zorunda kalmıştı.
Şoföre, bakanlığa döneceğini söyleyip, ziyareti sırasında
kapattığı telefonunu açık konuma getirdiği an, arama zili çaldı.
Ekranda Özel Kalem yazdığını görünce, birden içine anlam
veremediği bir rahatsızlık çöktü. Uzun zamandır bakan’la görüşüp raporlarını
imzalatamıyor, özel kalemine ilettiği bütün görüşme talepleri yanıtsız
kalıyordu. Şimdi tam da eski bakanını ziyaret ettiği gün, hem de ziyaretin
hemen arkasından özel kalemden aranması neyin nesiydi. Bunun sadece bir tesadüf
olamayacağı endişesi kafasına hızla takıldı.
Tedirginlikle açtığı telefonun öbür ucundaki özel kalem
müdiresinin, kaç kez aradıklarını ama telefonunun yanıt vermediğini, bakan
beyin derhal kendisiyle görüşmek istediğini söyleyen tarazlanmış sesinin, her
zamankinden farklı, soğuk, ama heyecanlı da olduğunu hissedince, konunun ne
olduğunu bilip, bilmediğini bile soramadı.
Telefonu kapattıktan sonra şoförüne daha hızlı olmasını
söyledi.
Uzun zamandır aranmazken bugün aranmasının tesadüf olmadığı
yönündeki endişelerinde haklı olduğuna karar vermişti bile...
Mutlaka, mecliste eski bakanla görüşmeyi beklerken,
kendisini tanıyan birileri gördü ve bakan’a yetiştirdi diye düşünüyordu.
Son zamanlarda parti içinde muhalif kanatta yer alan ve
zaman, zaman uygulamaları eleştiren eski bakanıyla, yeni bakanının arası, aynı
partiden olsalar da iyi değildi; üstelik yeni bakan, şimdi asaleten yürüttüğü
Teftiş Kurulu Başkanlığı görevine, genç yaşına ve kendisinden daha kıdemli
başmüfettişler olmasına rağmen eski bakanın zamanında vekaleten getirilmiş
olması nedeniyle onu, eski bakanın adamı olarak görüyordu. Bunu, bir defasında
yüzüne söylemiş, o da ben kimsenin adamı değilim devletin adamıyım diye yanıt
vermişti.
Şimdi de büyük olasılıkla, eski bakana niye gittiğini
soracaktı.
Kim bilir, belki de ona bilgi aktardığını falan zannediyordu.
Neticede, siyaset böyle bir şeydi. Herkesten kuşkulanma, kimseye sonuna kadar
güvenmeme ruhunda vardı.
***
Makam arabası bakanlığın giriş kapısı önünde durduğunda,
fazla kiloları nedeniyle hareketleri oldukça ağır olan şoförü, hiç beklenmedik
bir kıvraklıkla el frenini hızla çekip, sanki kendisi inemiyormuş gibi o hiç
beğenmediği ve anlamsız bulduğu kapı açma işini yapmak için telaşla araçtan
inerken, başkan ana girişteki dört basamaklı merdivenleri çıkmaya başlamıştı
bile...
Asansörün hangi katta olduğunu gösteren ışıklı rakamlara
hızla göz attı ikinci katta olduğunu gördü. Nedense, bakan çalışma odasındayken,
sanki her an aniden gidecekmiş gibi asansör ikinci katta hazır tutulurdu. Çağır
tuşuna basıp zemin kata gelmesini beklemenin gereksiz zaman kaybı olacağını
düşündü; çıkacağı topu, topu iki kattı. Hızla merdivenlere yöneldi. Bir an önce
görüşmek, istiyordu. Eski bakana gittiği için çıkışmaya kalkarsa bu sefer,
bunun için kendisinden izin almaya gerek olmadığını düşündüğünü söylemekte
kararlıydı. İçinde, inceldiği yerden
kopsun duygusu vardı.
Bu duyguyu, sadece eski bakanıyla görüşmesine müdahale
etmesi nedeniyle yaşamıyordu; Kaç zamandır, müfettişlerin yolsuzluk ve
usulsüzlük yaptıklarını belirlediği elektrik şirketi genel müdür ve yönetim
kurulu üyelerinin görevden alınmasıyla ilgili rapor başta olmak üzere çok
önemli raporları imzalamadan bekletmesi nedeniyle de bakana kırgın, hatta
kızgındı.
Çünkü bakan bu davranışıyla, hem Teftiş kurulunun itibarının zedelenmesine yol açmakta, hem de
yolsuzluk yapanları cesaretlendirmekteydi.
Hukuki gerekçelerini ortaya koyarak görevden alınmasını
önerdikleri adamlar, kendilerini kurtarmak adına, daha önce emsali görülememiş
bir uygulamaya imza atıp, ücretlerini kendileri ödeyerek, kendi seçtikleri
serbest hukukçulardan sözde bilirkişiler bulmuş, müfettişlerce sorumlu
tutuldukları konuları onlara inceletip, bu sözde bilirkişilere, hiçbir
kusurları olmadığı yolunda raporlar düzenleterek, Teftiş Kurulunun raporlarını
uygulatmamaya bile cüret edebilmişlerdi.
Bu yapılanın ayrı bir suç oluşturduğunu, teftiş kurulunca
sorumlulukları belirlenen her kamu görevlisi, kendisinin bulacağı bilirkişilere
yaptıracağı raporlarla kendisini aklatacaksa, teftiş kurulunun kapısına kilit
vurmaları gerektiğini bakana söylemişse de olumlu bir netice alamamıştı.
***
Kafası, bu düşüncelerle karışık halde içeri girdiğinde özel
kalem müdiresinin odasında her zaman bakanla görüşebilmek için bekleyen uğultulu
kalabalık yoktu. Masasında oldukça gergin bir şekilde oturan ve suratından düşen bin parça olan müdire,
yalnızdı.
Başkanı görünce telaşla ayağa kalktı, “nihayet geldin; seni
bekliyor, hemen gir.” diyerek bakanın odasının maroken kapısını gösterdi. Soğuk
sesinde, neler olduğunu bilse de söylememeye kararlı bir tını vardı. Ama göz
göze gelmekten kaçınması, olağandışı bir durum olduğu algısı yaratıyordu.
Başkan yine de hiçbir şey sormadı ve onun tavırlarından
anlamlar çıkartmaya da çalışmadı; Ne olmuşsa olmuştu, zaten bir iki saniye
sonra öğrenecekti. Her şeye hazırlıklı olarak maroken kapıdan içeri girdi. Bakan, kapının tam
karşısındaki büyük masasında mermer bir heykel gibi soğuk ve kıpırtısız
oturuyordu.Yüzündeki sıkıntılı ifade, rengindeki karalık, odanın her
zamankinden daha loş olmasına rağmen hemen fark ediliyordu.
Başkan, meclise gitmesi nedeniyle bakanın muhtemelen
kendisine çıkışacağını ve yanıt verdiğinde de tatsız konuşmaların olacağı
ihtimalini gözeterek, kapıdan oldukça uzaktaki masaya doğru bir iki adımdan
fazla ilerlemedi; Durup, “beni emretmişsiniz” dedi.
O heykel soğukluğundaki duruşu hiç bozulmadan bakanın
ağzından, boğuk bir sesle “şu senin bekleyen raporlar vardı hani, elektrik
şirketi yöneticilerini görevden almayı önerdiğin, onları hemen al gel de
imzalayalım” kelimeleri döküldü.
Başkan şaşırdı! Nerdeyse o raporların imzalanacağından tamamen
umudunu kesmişti. Bu acele, bu telaş, uzun zamandır imzalamadığı raporları,
imzalamak için miydi? Bu, kırk yıl düşünse aklına gelmezdi. Yanlış duymuş
olmadığından emin olmak için, hangi raporları diye sordu. Bakan üstüne basa,
basa o kaç zamandır imzalamadığı raporları getirmesini söylüyordu.
Yolda gelirken aklından geçenlerin yarattığı gerginlik
birden yerini garip bir rahatlamaya bırakmıştı. Sinirlerine hakim olamadı,
güldü ve ağzından istenç dışı, “hangi dağda kurt öldü sayın bakanım” cümlesi
çıktı. Sonra hemen bunun hiç de yakışık almadığını fark edip, kusura bakmayın
çok ani oldu, hemen alıp geliyorum dedi ve hızlı adımlarla maroken kapıdan
çıkıp, koridorun sonundaki kendi odasına yöneldi.
Birkaç dakika sonra yeniden bakanın yanındaydı. O defalarca
imzalanması için girişimde bulunduğu, bekledikçe bakanlığı da elektrik
şirketini de sıkıntıya sokacağını söylediği raporlar şimdi bakanın
masasındaydı. Başkan, bakana imza edeceği sayfaları açıp, hazır ediyor, bakan
da hızla imzalıyordu.
Atılması gereken bütün imzalar atılmıştı ki, bakan, “işte
imzaladım, şimdi hemen bugün elektrik şirketi yöneticilerini görevden alıyorsun
değil mi?” diye sormuş, başkan da “hayır, ben alınmalarına ilişkin oluru
personel dairesine göndereceğim, onlar kararnamelerini hazırlayacak sizin
imzanızla başbakanlığa sevk edilecek, sonra cumhurbaşkanınca imzalanacak ve
ilgililere bildirilecek” yanıtını vermişti. Bakan bu defa telaşla, “o zaman
kararname çıkana kadar şimdi sen görevden uzaklaştır” diyerek ayağa kalkınca, başkan
sakin bir şekilde bunun da olamayacağını, çünkü soruşturmanın tamamlandığını, idari bir tedbir olan görevden
uzaklaştırmanın yapılabilmesi için belli koşulların olması gerektiğini ve
soruşturma sırasında o koşulların varolması durumunda, soruşturmayı yürüten
müfettişçe uygulanabileceğini, atamaya yetkili amir olarak kendisinin de
uzaklaştırma yetkisi olmakla beraber, ortada tamamlanmış bir soruşturma olduğu
için artık bu yetkinin de kullanılamayacağını söyleyince bakanın yüzü asılmıştı.
Ortada anlaşılmaması mümkün olmayan bir gariplik vardı; aylardır
raporları imzalamayarak, adamların görevde kalmalarına neden olan, başkanın
uyarı ve ısrarlarına kayıtsız kalan bakan şimdi ondan da aceleciydi; onların
görevden derhal alınmalarını istiyordu. Bunun mutlaka bir nedeni olmalıydı!
Bakan, elektrik şirketi yöneticilerini görevden hemen
alamayacağı için oldukça sıkılmıştı. Bu her halinden belliydi. “Peki,
yapılabilecek hiç bir şey yok mu?” der gibi bakıyordu.
Aslında, hukukiliği tartışmalı da olsa geçmişte bir kaç kez yapılmış
bir uygulama vardı. O günlerde işe de yaramıştı, ama sonradan epeyce
tartışılmış, baş ağrıtmıştı. Şimdi tekrar uygulanırsa yine benzer tepkiler
doğurabilir, haksız olanları haklı göstererek, işi daha da berbat edebilirdi. Bu
nedenle, başkan bunu söyleyip, söylememekte önce tereddüt etti; Sonra, bakanın
ne yapıp edip mutlaka hemen görevden almak isteyen hali karşısında daha fazla
dayanamadı; nihayetinde, epey tartışma yarattığını da belirterek, eski birkaç
uygulamaya ilişkin bilgi verecekti. Karar verecek olan bakandı. İsterse uygular,
istemezse uygulamazdı.
Söze, bakın sayın bakan diye girerek, eskiden buna benzer
iki olayda görevden alınma kararnameleri çıkana kadar, iki genel müdürün,
geçici görevlendirme yoluyla belli bir süre için bakanlık emrine alındıklarını
ve yerlerine vekaleten görevlendirme yapıldığını bir çırpıda anlattı... Buna
karşı, İdari dava yoluna gidilse de o sürede kararnamelerin çoktan çıkmış
olacaktı.
Bakanın yüzü bir anda değişti, “ bunu daha önce söylesene”
dedi, kaybettiği oyuncağını bulan bir çocuk gibi sevinerek.
Bakanın talimatı doğrultusunda, birkaç dakika içinde
Personel Dairesi Başkanı da yanlarına geldi, elektrik şirketi yöneticilerinin
geçici görevlendirmeyle bakanlık emrine alınması konuşulup, personel başkanı da
bunun geçmişte uygulandığını hatırladığını, gerekli onayları hemen
hazırlayacağını söyleyince bakan iyice rahatladı. Başkan’a dönerek, “seninle yapılacak işimiz kalmadı sanıyorum,
teşekkür ediyorum” dedi.
Başkan imzalanan raporları ve onaylarını gereği yapılmak
üzere ilgili birimlere göndermek için odasına geçerken bakanla, personel
dairesi başkanının görüşmesi devam ediyordu.
***
Ertesi gün hafta sonu tatiliydi; Başkan biraz geç kalkmış,
kahvaltısını yapıyordu ki, telefonu çaldı. Arayan bir arkadaşıydı. Heyecandan
tarazlanış sesiyle, “olanları duydun mu?” diye sorup da “ne oldu ki” yanıtını
alınca, aynı heyecanla, “televizyonunu açıp bak, neler olduğunu görürsün,
jandarma bakanlık ve ilgili kuruluşlarında operasyon başlatmış, bir çok
bürokrat göz altında” diye ekledi.
Başkanı da heyecan sarmıştı. Hemen salondaki büyük
televizyonu açıp karşısına geçti, hızla haber kanallarından birisini buldu.
Duyduklarına inanamıyordu; jandarma tarafından yürütülen bir yolsuzluk
operasyonu kapsamında, başta, dün bakanın görevden almak için sabırsızlandığı
elektrik şirketinin üç yöneticisi olmak üzere, birçok bürokrat gözaltına
alınmış, bazı bürokratlar için de yakalama emri çıkartılmıştı.
Başkanın jetonu o an düşmüştü. Bakanın dünkü ısrarının ve
acelesinin nedenini şimdi anlamıştı. Demek ki bakanın, operasyonun
yapılacağından bir şekilde haberi olmuştu. Haberi olur olmaz ve kimler hakkında
yapılacağını öğrenir öğrenmez de hemen kendisini aratmış ve uzun zamandır imza
etmeyip beklettiği raporları imzalayarak, zamanında yapmadığını operasyondan hemen
önce yapmak suretiyle kendisine bir sorumluluk gelmesinden kurtulmak
istemişti...
Kendisin mecliste eski bakanını ziyaret ettiği saatlerde,
İçişleri Bakanı ile birlikte, üst rütbeli jandarma komutanlarının ve Devlet
Güvenlik Mahkemesi Savcısının bakanlığa gelerek, yapılacak operasyonla ilgili bakan’a
ön bilgi aktardıklarını, soruşturma raporlarında görevden alınmaları önerilen elektrik şirketi yöneticilerinin aylarca teknik takibe alınmış olduklarını ve
bu operasyona Beyaz Enerji adının konulduğunu ertesi gün bakanla işin detayları üzerine görüştüğünde
öğrenecekti başkan.
Ve bakan’a, müfettiş raporlarını zamanında bekletmeden
imzalamış olsa, bu operasyonun yaşanmamış olacağını söyleyecekti...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder