1 Ocak 2014 Çarşamba

Yolsuzluk Operasyonu

Şoförünün açtığı kapıdan makam aracının sağ arka koltuğuna kendisini attığında fark etti mecliste umduğundan fazla kaldığını.

Zaman, zaman ziyaret ettiği eski bakanına, bu defa geçen bayramı kutlamak için gelmiş, ama aynı niyetle gelen bakanın memleketlilerinin oldukça kalabalık olması nedeniyle görüşme sırası beklemek zorunda kalmıştı.

Şoföre, bakanlığa döneceğini söyleyip, ziyareti sırasında kapattığı telefonunu açık konuma getirdiği an, arama zili çaldı.

Ekranda Özel Kalem yazdığını görünce, birden içine anlam veremediği bir rahatsızlık çöktü. Uzun zamandır bakan’la görüşüp raporlarını imzalatamıyor, özel kalemine ilettiği bütün görüşme talepleri yanıtsız kalıyordu. Şimdi tam da eski bakanını ziyaret ettiği gün, hem de ziyaretin hemen arkasından özel kalemden aranması neyin nesiydi. Bunun sadece bir tesadüf olamayacağı endişesi kafasına hızla takıldı.

Tedirginlikle açtığı telefonun öbür ucundaki özel kalem müdiresinin, kaç kez aradıklarını ama telefonunun yanıt vermediğini, bakan beyin derhal kendisiyle görüşmek istediğini söyleyen tarazlanmış sesinin, her zamankinden farklı, soğuk, ama heyecanlı da olduğunu hissedince, konunun ne olduğunu bilip, bilmediğini bile soramadı.

Telefonu kapattıktan sonra şoförüne daha hızlı olmasını söyledi.

Uzun zamandır aranmazken bugün aranmasının tesadüf olmadığı yönündeki endişelerinde haklı olduğuna karar vermişti bile...

Mutlaka, mecliste eski bakanla görüşmeyi beklerken, kendisini tanıyan birileri gördü ve bakan’a yetiştirdi diye düşünüyordu.

Son zamanlarda parti içinde muhalif kanatta yer alan ve zaman, zaman uygulamaları eleştiren eski bakanıyla, yeni bakanının arası, aynı partiden olsalar da iyi değildi; üstelik yeni bakan, şimdi asaleten yürüttüğü Teftiş Kurulu Başkanlığı görevine, genç yaşına ve kendisinden daha kıdemli başmüfettişler olmasına rağmen eski bakanın zamanında vekaleten getirilmiş olması nedeniyle onu, eski bakanın adamı olarak görüyordu. Bunu, bir defasında yüzüne söylemiş, o da ben kimsenin adamı değilim devletin adamıyım diye yanıt vermişti.

Şimdi de büyük olasılıkla, eski bakana niye gittiğini soracaktı.

Kim bilir, belki de ona bilgi aktardığını falan zannediyordu. Neticede, siyaset böyle bir şeydi. Herkesten kuşkulanma, kimseye sonuna kadar güvenmeme ruhunda vardı.

                                                                 ***

Makam arabası bakanlığın giriş kapısı önünde durduğunda, fazla kiloları nedeniyle hareketleri oldukça ağır olan şoförü, hiç beklenmedik bir kıvraklıkla el frenini hızla çekip, sanki kendisi inemiyormuş gibi o hiç beğenmediği ve anlamsız bulduğu kapı açma işini yapmak için telaşla araçtan inerken, başkan ana girişteki dört basamaklı merdivenleri çıkmaya başlamıştı bile...

Asansörün hangi katta olduğunu gösteren ışıklı rakamlara hızla göz attı ikinci katta olduğunu gördü. Nedense, bakan çalışma odasındayken, sanki her an aniden gidecekmiş gibi asansör ikinci katta hazır tutulurdu. Çağır tuşuna basıp zemin kata gelmesini beklemenin gereksiz zaman kaybı olacağını düşündü; çıkacağı topu, topu iki kattı. Hızla merdivenlere yöneldi. Bir an önce görüşmek, istiyordu. Eski bakana gittiği için çıkışmaya kalkarsa bu sefer, bunun için kendisinden izin almaya gerek olmadığını düşündüğünü söylemekte kararlıydı. İçinde, inceldiği yerden kopsun duygusu vardı.

Bu duyguyu, sadece eski bakanıyla görüşmesine müdahale etmesi nedeniyle yaşamıyordu; Kaç zamandır, müfettişlerin yolsuzluk ve usulsüzlük yaptıklarını belirlediği elektrik şirketi genel müdür ve yönetim kurulu üyelerinin görevden alınmasıyla ilgili rapor başta olmak üzere çok önemli raporları imzalamadan bekletmesi nedeniyle de bakana kırgın, hatta kızgındı.

Çünkü bakan bu davranışıyla, hem Teftiş kurulunun  itibarının zedelenmesine yol açmakta, hem de yolsuzluk yapanları cesaretlendirmekteydi.

Hukuki gerekçelerini ortaya koyarak görevden alınmasını önerdikleri adamlar, kendilerini kurtarmak adına, daha önce emsali görülememiş bir uygulamaya imza atıp, ücretlerini kendileri ödeyerek, kendi seçtikleri serbest hukukçulardan sözde bilirkişiler bulmuş, müfettişlerce sorumlu tutuldukları konuları onlara inceletip, bu sözde bilirkişilere, hiçbir kusurları olmadığı yolunda raporlar düzenleterek, Teftiş Kurulunun raporlarını uygulatmamaya bile cüret edebilmişlerdi.

Bu yapılanın ayrı bir suç oluşturduğunu, teftiş kurulunca sorumlulukları belirlenen her kamu görevlisi, kendisinin bulacağı bilirkişilere yaptıracağı raporlarla kendisini aklatacaksa, teftiş kurulunun kapısına kilit vurmaları gerektiğini bakana söylemişse de olumlu bir netice alamamıştı. 

                                                           ***

Kafası, bu düşüncelerle karışık halde içeri girdiğinde özel kalem müdiresinin odasında her zaman bakanla görüşebilmek için bekleyen uğultulu kalabalık yoktu. Masasında oldukça gergin bir şekilde oturan  ve suratından düşen bin parça olan müdire, yalnızdı.

Başkanı görünce telaşla ayağa kalktı, “nihayet geldin; seni bekliyor, hemen gir.” diyerek bakanın odasının maroken kapısını gösterdi. Soğuk sesinde, neler olduğunu bilse de söylememeye kararlı bir tını vardı. Ama göz göze gelmekten kaçınması, olağandışı bir durum olduğu algısı yaratıyordu.

Başkan yine de hiçbir şey sormadı ve onun tavırlarından anlamlar çıkartmaya da çalışmadı; Ne olmuşsa olmuştu, zaten bir iki saniye sonra öğrenecekti. Her şeye hazırlıklı olarak  maroken kapıdan içeri girdi. Bakan, kapının tam karşısındaki büyük masasında mermer bir heykel gibi soğuk ve kıpırtısız oturuyordu.Yüzündeki sıkıntılı ifade, rengindeki karalık, odanın her zamankinden daha loş olmasına rağmen hemen fark ediliyordu.

Başkan, meclise gitmesi nedeniyle bakanın muhtemelen kendisine çıkışacağını ve yanıt verdiğinde de tatsız konuşmaların olacağı ihtimalini gözeterek, kapıdan oldukça uzaktaki masaya doğru bir iki adımdan fazla ilerlemedi; Durup, “beni emretmişsiniz” dedi.
O heykel soğukluğundaki duruşu hiç bozulmadan bakanın ağzından, boğuk bir sesle “şu senin bekleyen raporlar vardı hani, elektrik şirketi yöneticilerini görevden almayı önerdiğin, onları hemen al gel de imzalayalım” kelimeleri döküldü.

Başkan şaşırdı! Nerdeyse o raporların imzalanacağından tamamen umudunu kesmişti. Bu acele, bu telaş, uzun zamandır imzalamadığı raporları, imzalamak için miydi? Bu, kırk yıl düşünse aklına gelmezdi. Yanlış duymuş olmadığından emin olmak için, hangi raporları diye sordu. Bakan üstüne basa, basa o kaç zamandır imzalamadığı raporları getirmesini söylüyordu.

Yolda gelirken aklından geçenlerin yarattığı gerginlik birden yerini garip bir rahatlamaya bırakmıştı. Sinirlerine hakim olamadı, güldü ve ağzından istenç dışı, “hangi dağda kurt öldü sayın bakanım” cümlesi çıktı. Sonra hemen bunun hiç de yakışık almadığını fark edip, kusura bakmayın çok ani oldu, hemen alıp geliyorum dedi ve hızlı adımlarla maroken kapıdan çıkıp, koridorun sonundaki kendi odasına yöneldi.

Birkaç dakika sonra yeniden bakanın yanındaydı. O defalarca imzalanması için girişimde bulunduğu, bekledikçe bakanlığı da elektrik şirketini de sıkıntıya sokacağını söylediği raporlar şimdi bakanın masasındaydı. Başkan, bakana imza edeceği sayfaları açıp, hazır ediyor, bakan da hızla imzalıyordu.

Atılması gereken bütün imzalar atılmıştı ki, bakan, “işte imzaladım, şimdi hemen bugün elektrik şirketi yöneticilerini görevden alıyorsun değil mi?” diye sormuş, başkan da “hayır, ben alınmalarına ilişkin oluru personel dairesine göndereceğim, onlar kararnamelerini hazırlayacak sizin imzanızla başbakanlığa sevk edilecek, sonra cumhurbaşkanınca imzalanacak ve ilgililere bildirilecek” yanıtını vermişti. Bakan bu defa telaşla, “o zaman kararname çıkana kadar şimdi sen görevden uzaklaştır” diyerek ayağa kalkınca, başkan sakin bir şekilde bunun da olamayacağını, çünkü soruşturmanın  tamamlandığını, idari bir tedbir olan görevden uzaklaştırmanın yapılabilmesi için belli koşulların olması gerektiğini ve soruşturma sırasında o koşulların varolması durumunda, soruşturmayı yürüten müfettişçe uygulanabileceğini, atamaya yetkili amir olarak kendisinin de uzaklaştırma yetkisi olmakla beraber, ortada tamamlanmış bir soruşturma olduğu için artık bu yetkinin de kullanılamayacağını söyleyince bakanın yüzü asılmıştı.

Ortada anlaşılmaması mümkün olmayan bir gariplik vardı; aylardır raporları imzalamayarak, adamların görevde kalmalarına neden olan, başkanın uyarı ve ısrarlarına kayıtsız kalan bakan şimdi ondan da aceleciydi; onların görevden derhal alınmalarını istiyordu. Bunun mutlaka bir nedeni olmalıydı!

Bakan, elektrik şirketi yöneticilerini görevden hemen alamayacağı için oldukça sıkılmıştı. Bu her halinden belliydi. “Peki, yapılabilecek hiç bir şey yok mu?” der gibi bakıyordu.

Aslında, hukukiliği tartışmalı da olsa geçmişte bir kaç kez yapılmış bir uygulama vardı. O günlerde işe de yaramıştı, ama sonradan epeyce tartışılmış, baş ağrıtmıştı. Şimdi tekrar uygulanırsa yine benzer tepkiler doğurabilir, haksız olanları haklı göstererek, işi daha da berbat edebilirdi. Bu nedenle, başkan bunu söyleyip, söylememekte önce tereddüt etti; Sonra, bakanın ne yapıp edip mutlaka hemen görevden almak isteyen hali karşısında daha fazla dayanamadı; nihayetinde, epey tartışma yarattığını da belirterek, eski birkaç uygulamaya ilişkin bilgi verecekti. Karar verecek olan bakandı. İsterse uygular, istemezse uygulamazdı.

Söze, bakın sayın bakan diye girerek, eskiden buna benzer iki olayda görevden alınma kararnameleri çıkana kadar, iki genel müdürün, geçici görevlendirme yoluyla belli bir süre için bakanlık emrine alındıklarını ve yerlerine vekaleten görevlendirme yapıldığını bir çırpıda anlattı... Buna karşı, İdari dava yoluna gidilse de o sürede kararnamelerin çoktan çıkmış olacaktı.

Bakanın yüzü bir anda değişti, “ bunu daha önce söylesene” dedi, kaybettiği oyuncağını bulan bir çocuk gibi sevinerek.

Bakanın talimatı doğrultusunda, birkaç dakika içinde Personel Dairesi Başkanı da yanlarına geldi, elektrik şirketi yöneticilerinin geçici görevlendirmeyle bakanlık emrine alınması konuşulup, personel başkanı da bunun geçmişte uygulandığını hatırladığını, gerekli onayları hemen hazırlayacağını söyleyince bakan iyice rahatladı. Başkan’a dönerek,  “seninle yapılacak işimiz kalmadı sanıyorum, teşekkür ediyorum” dedi.

Başkan imzalanan raporları ve onaylarını gereği yapılmak üzere ilgili birimlere göndermek için odasına geçerken bakanla, personel dairesi başkanının görüşmesi devam ediyordu.

***
Ertesi gün hafta sonu tatiliydi; Başkan biraz geç kalkmış, kahvaltısını yapıyordu ki, telefonu çaldı. Arayan bir arkadaşıydı. Heyecandan tarazlanış sesiyle, “olanları duydun mu?” diye sorup da “ne oldu ki” yanıtını alınca, aynı heyecanla, “televizyonunu açıp bak, neler olduğunu görürsün, jandarma bakanlık ve ilgili kuruluşlarında operasyon başlatmış, bir çok bürokrat göz altında” diye ekledi.

Başkanı da heyecan sarmıştı. Hemen salondaki büyük televizyonu açıp karşısına geçti, hızla haber kanallarından birisini buldu. Duyduklarına inanamıyordu; jandarma tarafından yürütülen bir yolsuzluk operasyonu kapsamında, başta, dün bakanın görevden almak için sabırsızlandığı elektrik şirketinin üç yöneticisi olmak üzere, birçok bürokrat gözaltına alınmış, bazı bürokratlar için de yakalama emri çıkartılmıştı.

Başkanın jetonu o an düşmüştü. Bakanın dünkü ısrarının ve acelesinin nedenini şimdi anlamıştı. Demek ki bakanın, operasyonun yapılacağından bir şekilde haberi olmuştu. Haberi olur olmaz ve kimler hakkında yapılacağını öğrenir öğrenmez de hemen kendisini aratmış ve uzun zamandır imza etmeyip beklettiği raporları imzalayarak, zamanında yapmadığını operasyondan hemen önce yapmak suretiyle kendisine bir sorumluluk gelmesinden kurtulmak istemişti...

Kendisin mecliste eski bakanını ziyaret ettiği saatlerde, İçişleri Bakanı ile birlikte, üst rütbeli jandarma komutanlarının ve Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcısının bakanlığa gelerek, yapılacak operasyonla ilgili bakan’a ön bilgi aktardıklarını, soruşturma raporlarında görevden alınmaları önerilen elektrik şirketi yöneticilerinin aylarca teknik takibe alınmış olduklarını ve bu operasyona Beyaz Enerji adının konulduğunu  ertesi gün bakanla işin detayları üzerine görüştüğünde öğrenecekti başkan.

Ve bakan’a, müfettiş raporlarını zamanında bekletmeden imzalamış olsa, bu operasyonun yaşanmamış olacağını söyleyecekti...

Mustafa Tuğrul Turhan 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder