Özelleştirme
ve Gerçekler... (Analiz)
Son
yaşadığımız Soma’daki maden faciası da bir kez göstermiştir ki, kamuoyunun bir
bölümünde kamu işletmelerinin özelleştirilmesiyle ilgili yanlış bir algı
bulunmaktadır...
Bu
algı, özelleştirme işlerinin AKP iktidarı döneminde başlamış olduğu ve kamu malları
özel sektöre peşkeş çekildiği şeklinde ortaya çıkmaktadır...
*
Bu
konu, iktidar ve muhalefet partilerinin gerçek yüzlerinin görülmesi ve halkın
doğru bilgilendirilmesi bakımından üzerinde durulmaya değer niteliktedir...
Başlı
başına bir analize ihtiyaç göstermektedir...
*
Bugün
basında yer alan ilginç bir haber de bu gerekliliği ortaya koymaktadır...
Öğrenildiğine
göre, Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesince, Soma Kömür İşletmeleri
maden ocağında yaşanan facia ile ilgili olarak, TMMOB Disiplin Yönetmeliğinin 9.
Maddesi (b) bendinde belirtilen “kamuya, halka, üçüncü şahıslara zarar vermek” suçlarını
işlediği gerekçesiyle, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, meslekten
men edilmesi için odanın Onur Kurulu’na başvuru yapılmıştır...
*
Oda,
bu girişimi için iki gerekçe göstermektedir...
Bunlardan
birincisi, “Neoliberal devlet politikalarını uygulamaya sokarak, kamusal
denetimin yeterli ve etkin bir biçimde yapılmasını engelleyen yasa ve
yönetmeliklerin çıkarılmasında, özelleştirme ve taşeronlaşma
uygulamalarının önünü açarak kamu madenciliğini küçülten politikaların hayata
geçirilmesinde ve yüzlerce insanımızın ölümüne neden olan bu facianın
oluşmasında etkin rol oynayarak bulunduğu konumu kötüye kullanmak”,
İkincisi
de, henüz teknik bir heyet inceleme yapmamışken, bilimsel veriler
değerlendirilmeden facianın trafo patlamasından gerçekleştiği bilgisini
kamuoyuyla paylaşarak kamuoyunu yanlış yönlendirmek.” Şeklindedir...
*
Böylesine
ciddi bir faciada, kamuoyu açıklama beklerken bir bakanın teknik inceleme
yapılmamış olsa da diğer yetkililerce kendisine intikal ettirilen bilgilere
dayanarak açıklama yapmasının, kasıtlı ve bilinçli bir davranış olarak değerlendirilmesi
hakkaniyetle ve hukukla ne kadar bağdaşacağını bir tarafa koyup, yukarıda sözü
edilen kamuoyundaki yanlış algının bir versiyonu niteliğinde olan ilk gerekçe
vesilesiyle özelleştirme meselesine bakmakta yarar bulunmaktadır...
*
Öncelikle
belirmek gerekir ki, Elektrik Mühendisleri Odasının gerekçesinde belirtilen,
neoliberal politikaların sadece AKP tarafından benimsendiğini, muhalefet
partilerinin buna karşı olduğunu söylemek mümkün değildir...
Bu
anlamda iktidar ve muhalefetin birbirinden farkının bulunmadığı açıkça ortaya
konulmalıdır...
*
Özelleştirme
ve “taşeronlaşma” meselelerinin de salt AKP’ye mal edilmesi gerçeklerle
bağdaşmamaktadır...
Özelleştirmeye
AKP programında,“Özelleştirme
daha rasyonel bir ekonomik yapının oluşması için önemlidir. Özelleştirme,
ekonomide verimi arttırmayı, devleti tam rekabet ortamını bozabilecek
faaliyetlerden çıkarmayı sağlayacak bir uygulamadır.”denilerek, yer
verilmektedir...
CHP
programında da özelleştirme, “CHP “Kamu Girişimciliğine”
veya “Özelleştirmeye” ideolojik olarak bakmamaktadır. CHP için özelleştirme bir
amaç değildir. Ülke ekonomisinin koşul ve ihtiyacına, ilgili sektörün ve
kuruluşun niteliğine göre kullanılması gereken bir araçtır.” Şeklinde yer
almaktadır...
Yani CHP’de programında farklı yaklaşıyormuş
görüntüsü vermeye çalışsa da özelleştirmeye karşı bir anlayış içinde değildir...
Keza MHP içinde aynı değerlendirmeyi yapmak yanlış
olmayacaktır...
Zira özelleştirme ile ilgili olarak, MHP programında
da “özelleştirmede amaç, devletin ekonomiye doğrudan müdahalesinin sınırlandırılması,
verimliliğin artırılması, ekonomide rekabet ortamının tesisi, kamu maliyesi
üzerindeki yükün hafifletilerek kaynakların etkin kullanılması, üretim ve
istihdam artışı sağlanması, teknoloji transferi ve ihracat kapasitesinin
geliştirilmesi, sermayenin tabana yayılmasıdır.” Denilmektedir.
*
Özelleştirme meselesinin sadece AKP’nin savunduğu ve
uyguladığı bir ekonomi politikası aracı olmadığı AKP iktidarından önceki
hükümetlerin programlarına bakıldığında da açıkça görülmektedir...
Turgut Özal döneminde hızla çıkartılan
özelleştirmenin alt yapısı niteliğindeki yasalar dayanak yapılarak
özelleştirmenin hedeflendiği, Özal’dan sonraki DYP – SHP ve DYP-CHP koalisyon
hükümetlerinin programında somut olarak yer almaktadır...
*
Özelleştirme, Süleyman Demirel başkanlığında kurulan
ve Erdal İnönü’nün Başbakan Yardımcısı olduğu 49. Hükümetin programında,
“KİT ler politik ve bürokratik
müdahalelerin dışına çıkarak, kendi organları kanallarıyla iyi ve profesyonel
bir yönetime kavuşturulacaktır. Bu kapsamda KİT’ ler özerkleştirilerek özel bir
statüye kavuşturulacak ve bünyelerinde genel kurul, yönetim kurulu ve bunlara
sorumlu icra organları oluşturulacaktır. KİT reformunun temel stratejisi etkin
bir yönetim için yeniden yapılanmaktadır.
Yeniden yapılanma özerkleştirme yanında özelleştirmeyi de kapsayacaktır. Ancak,
özelleştirme bir amaç değil, bir araç olarak kullanılacaktır. Yani,“Her ne
pahasına olursa olsun özelleştirme” veya bütçeye gelir sağlamak değil,
ekonomide verimin ve rekabetin arttırılması temel amaç olacaktır.
Özelleştirme, özel kurumlar tarafından önceden saptanmış hazır modeller yerine,
her kuruluşun imkan ve ihtiyaçlarına uyan yöntemlerle uygulanacaktır.” Şeklinde,
Tansu Çiller başkanlığında kurulan, Erdal İnönü’nün Başbakan
Yardımcısı olduğu ve Murat Karayalçın ile Hikmet Çetin’in de bakan olarak yer
aldığı 50. Hükümetin programında,
“KİT'ler,
bağlı ortaklıklar, devlet iştirakleri, genel bütçeye dahil İktisadi
kuruluşların süratle özelleştirilmeleri yoluna gidilecektir. KİT'lerin,
sermaye
piyasalarının getirdiği tüm yeniliklerden etkin bir şekilde yararlanmaları
için, bu konuda bilgi sahibi olmaları sağlanacaktır.
KİT
reformu programı yaygın ve hızlı özelleştirme programı ile birlikte yürürlüğe
konulacaktır. Sürekli zarar eden ve özelleştirilmeleri
mümkün
olmayan kuruluşların, tamamen veya kısmen tasfiyeleri söz konusu olabilecektir.”
Şeklinde,
*
Yine Tansu Çiller’in başkanlığında kurulan ve Deniz
Baykal’ın Başbakan Yardımcısı olduğu 52. Hükümetin programında,
“Hükümet, dünya piyasalarına entegrasyon ve Avrupa
Birliği’ ne tam Üyelik doğrultusunda ekonomide verimliliğin artırılması,
örgütlü ve rekabetçi çevre koşullarına duyarlı serbest pazar
koşullarının sağlanması gayretlerini kararlılıkla sürdürecektir.
52.
Hükümet, bu anlayışta, özelleştirme uygulamalarında devletin ve toplumun ortak
yararlarının gözetilmesine, tekelleşmenin önlenmesine özen gösterecektir.
Özelleştirme uygulamalarında temel ilke, “şeffaflılık” olacaktır.
Yıllardır
üzerinde uğraşılan Yap-İşlet-Devret modelini sağlam bir hukuki tabana oturtmak
ve önemli projeleri bütçe dışı imkanlarla, özel kesim eliyle gerçekleştirebilmek
amacıyla gerekli olan mevzuat düzenlemeleri, 1994 yılı itibariyle tamamlanmış
ve yürürlüğe konulmuştur.” Şeklinde ve deTurgut Özal döneminde çıkartılan Yap İşlet
Devret yasalarına da sahip çıkılarak,
*
Ve
Bülent Ecevit başkanlığında DSP-MHP-ANAP koalisyonuyla kurulan 57. Hükümetin
programında da,
“Özelleştirme
konusunda uzun süredir yürütülen uygulamalara karşın istenilen doyurucu sonucun
alınamaması bu konuda yeni strateji belirlenmesini zorunlu kılmaktadır.
Hükümetimiz,
özelleştirmenin kamuoyuna güven veren, şeffaf ve kamu yararını gözeten bir
biçimde hızla yapılmasını sağlayacaktır. Özelleştirme uygulamalarında iş
güvencesi özenle gözetilecek, sermayenin tabana yayılması amacıyla halka arz
yöntemine de önem verilecektir.” Şeklinde yer almaktadır...
*
Hal
böyle olunca özelleştirme konusunda parlamentodaki partilerin birbirlerine söyleyecek
sözünü olamayacağı ortadadır...
*
Taşeronlaşma
denilen uygulamaysa, yine ta, Turgut Özal döneminde çıkarılan Maden Kanunu ve
Yönetmeliğiyle uygulamaya konulan Rödövans modelinin, yani, işletmenin belli
bir gelir payı karşılığında işletme
iznini bir başkasına devretmesi, bir başka deyişle kiralamasıdır ki, yılardan
bu yana devam ede gelmektedir...
*
12
yıldır iktidarda olan AKP’nin yaptığı, yeni bir iş değil, özelleştirme ile
ilgili olup 1994-1995’li yıllardan gelen yasaları kısmen "tadil ederek" de olsa hayata geçirmektir...
*
Denilebilir
ki, “efendim tamam da AKP kamu mallarını yabancılar ve de ucuza satmıştır;
peşkeş çekmiştir.”
Ancak
bu, doğru olmakla birlikte ayrı bir değerlendirme konusudur...
Zira
CHP ve MHP tek başına iktidar olmadıkları ve ortağı oldukları koalisyon
hükümetlerinin ömürleri kısa sürdüğü için özelleştirme uygulamalarını nasıl
yapacakları bilinmemektedir...
Bir konunun parti programda yazılış biçiminin ayrı,
uygulaman nasıl yapılacağının, nasıl tezahür edeceğinin ise ayrı konular olduğu
çok açıktır...
O nedenle, "yok muhalefet partileri çok dürüst uygulamalar yapardı" demek, bir peşin hüküm olacaktır ki, muhalefet partilerinin elinde olan kimi belediyelerdeki icraatlarının AKP belediyelerinden pek de farklı olmaması karşısında bunu söylemek kolay da değildir...
*
Dolayısıyla, özelleştirmelerin ve versiyonlarının
yegane sorumlusu olarak, AKP’nin görülüp gösterilmesi doğru bir değerlendirme
olmayacaktır...
Muhalefet partileri, kendilerini sureti haktan
gösterip programlarına yazdıkları ve ortağı oldukları koalisyonların programlarında
imzaladıkları özelleştirmelere karşılarmış gibi görünmeye çalışmaktan vazgeçmeli
halka gerçekleri söylemelidir...
Çünkü bir gün kazara iktidar olduklarında
özelleştirme konusunda gerçek yüzleri nasıl olsa ortaya çıkacaktır...
*
Ve nihayet kamuoyu da, iktidar partisi karşısında
umut bağladığı muhalefet partilerinin gerçek yüzlerini artık görmeli, onları
salt üst yapı ölçütleriyle değil, ekonomi politikaları itibariyle de
değerlendirmeli, söylemleri değişik olsa da aslında kapitalist sistem
uygulamaları açısından hiçbir farklılıklarının olmadığını kavramalıdır...
Unutulmamalı ki, emekçilerin gerçek kurtuluşu, bunun
yapılabildiği gün başlayacaktır...
Mustafa
Tuğrul Turhan