19 Mayıs 2014 Pazartesi

Özelleştirme ve Gerçekler... (Analiz)

Son yaşadığımız Soma’daki maden faciası da bir kez göstermiştir ki, kamuoyunun bir bölümünde kamu işletmelerinin özelleştirilmesiyle ilgili yanlış bir algı bulunmaktadır...
Bu algı, özelleştirme işlerinin AKP iktidarı döneminde başlamış olduğu ve kamu malları özel sektöre peşkeş çekildiği şeklinde ortaya çıkmaktadır...
*
Bu konu, iktidar ve muhalefet partilerinin gerçek yüzlerinin görülmesi ve halkın doğru bilgilendirilmesi bakımından üzerinde durulmaya değer niteliktedir...
Başlı başına bir analize ihtiyaç göstermektedir...
*
Bugün basında yer alan ilginç bir haber de bu gerekliliği ortaya koymaktadır...
Öğrenildiğine göre, Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesince, Soma Kömür İşletmeleri maden ocağında yaşanan facia ile ilgili olarak, TMMOB Disiplin Yönetmeliğinin 9. Maddesi (b) bendinde belirtilen “kamuya, halka, üçüncü şahıslara zarar vermek” suçlarını işlediği gerekçesiyle, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, meslekten men edilmesi için odanın Onur Kurulu’na başvuru yapılmıştır...
*
Oda, bu girişimi için iki gerekçe göstermektedir...
Bunlardan birincisi, “Neoliberal devlet politikalarını uygulamaya sokarak, kamusal denetimin yeterli ve etkin bir biçimde yapılmasını engelleyen yasa ve yönetmeliklerin çıkarılmasında,  özelleştirme ve taşeronlaşma uygulamalarının önünü açarak kamu madenciliğini küçülten politikaların hayata geçirilmesinde ve yüzlerce insanımızın ölümüne neden olan bu facianın oluşmasında  etkin rol oynayarak bulunduğu konumu kötüye kullanmak”,
İkincisi de, henüz teknik bir heyet inceleme yapmamışken, bilimsel veriler değerlendirilmeden facianın trafo patlamasından gerçekleştiği bilgisini kamuoyuyla paylaşarak kamuoyunu yanlış yönlendirmek.” Şeklindedir...
*
Böylesine ciddi bir faciada, kamuoyu açıklama beklerken bir bakanın teknik inceleme yapılmamış olsa da diğer yetkililerce kendisine intikal ettirilen bilgilere dayanarak açıklama yapmasının, kasıtlı ve bilinçli bir davranış olarak değerlendirilmesi hakkaniyetle ve hukukla ne kadar bağdaşacağını bir tarafa koyup, yukarıda sözü edilen kamuoyundaki yanlış algının bir versiyonu niteliğinde olan ilk gerekçe vesilesiyle özelleştirme meselesine bakmakta yarar bulunmaktadır...
*
Öncelikle belirmek gerekir ki, Elektrik Mühendisleri Odasının gerekçesinde belirtilen, neoliberal politikaların sadece AKP tarafından benimsendiğini, muhalefet partilerinin buna karşı olduğunu söylemek mümkün değildir...
Bu anlamda iktidar ve muhalefetin birbirinden farkının bulunmadığı açıkça ortaya konulmalıdır...
*
Özelleştirme ve “taşeronlaşma” meselelerinin de salt AKP’ye mal edilmesi gerçeklerle bağdaşmamaktadır...
Özelleştirmeye AKP programında,“Özelleştirme daha rasyonel bir ekonomik yapının oluşması için önemlidir. Özelleştirme, ekonomide verimi arttırmayı, devleti tam rekabet ortamını bozabilecek faaliyetlerden çıkarmayı sağlayacak bir uygulamadır.”denilerek, yer verilmektedir...
CHP programında da özelleştirme, “CHP “Kamu Girişimciliğine” veya “Özelleştirmeye” ideolojik olarak bakmamaktadır. CHP için özelleştirme bir amaç değildir. Ülke ekonomisinin koşul ve ihtiyacına, ilgili sektörün ve kuruluşun niteliğine göre kullanılması gereken bir araçtır.” Şeklinde yer almaktadır...
Yani CHP’de programında farklı yaklaşıyormuş görüntüsü vermeye çalışsa da özelleştirmeye karşı bir anlayış içinde değildir...
Keza MHP içinde aynı değerlendirmeyi yapmak yanlış olmayacaktır...
Zira özelleştirme ile ilgili olarak, MHP programında da “özelleştirmede amaç, devletin ekonomiye doğrudan müdahalesinin sınırlandırılması, verimliliğin artırılması, ekonomide rekabet ortamının tesisi, kamu maliyesi üzerindeki yükün hafifletilerek kaynakların etkin kullanılması, üretim ve istihdam artışı sağlanması, teknoloji transferi ve ihracat kapasitesinin geliştirilmesi, sermayenin tabana yayılmasıdır.” Denilmektedir.
*
Özelleştirme meselesinin sadece AKP’nin savunduğu ve uyguladığı bir ekonomi politikası aracı olmadığı AKP iktidarından önceki hükümetlerin programlarına bakıldığında da açıkça görülmektedir...
Turgut Özal döneminde hızla çıkartılan özelleştirmenin alt yapısı niteliğindeki yasalar dayanak yapılarak özelleştirmenin hedeflendiği, Özal’dan sonraki DYP – SHP ve DYP-CHP koalisyon hükümetlerinin programında somut olarak yer almaktadır...
*
Özelleştirme, Süleyman Demirel başkanlığında kurulan ve Erdal İnönü’nün Başbakan Yardımcısı olduğu 49. Hükümetin programında,
KİT ler politik ve bürokratik müdahalelerin dışına çıkarak, kendi organları kanallarıyla iyi ve profesyonel bir yönetime kavuşturulacaktır. Bu kapsamda KİT’ ler özerkleştirilerek özel bir statüye kavuşturulacak ve bünyelerinde genel kurul, yönetim kurulu ve bunlara sorumlu icra organları oluşturulacaktır. KİT reformunun temel stratejisi etkin bir yönetim için yeniden yapılanmaktadır.
Yeniden yapılanma özerkleştirme yanında özelleştirmeyi de kapsayacaktır. Ancak, özelleştirme bir amaç değil, bir araç olarak kullanılacaktır. Yani,“Her ne pahasına olursa olsun özelleştirme” veya bütçeye gelir sağlamak değil, ekonomide verimin ve rekabetin arttırılması temel amaç olacaktır.
Özelleştirme, özel kurumlar tarafından önceden saptanmış hazır modeller yerine, her kuruluşun imkan ve ihtiyaçlarına uyan yöntemlerle uygulanacaktır.” Şeklinde,
Tansu Çiller başkanlığında kurulan, Erdal İnönü’nün Başbakan Yardımcısı olduğu ve Murat Karayalçın ile Hikmet Çetin’in de bakan olarak yer aldığı 50. Hükümetin programında,
“KİT'ler, bağlı ortaklıklar, devlet iştirakleri, genel bütçeye dahil İktisadi kuruluşların süratle özelleştirilmeleri yoluna gidilecektir. KİT'lerin,
sermaye piyasalarının getirdiği tüm yeniliklerden etkin bir şekilde yararlanmaları için, bu konuda bilgi sahibi olmaları sağlanacaktır.
KİT reformu programı yaygın ve hızlı özelleştirme programı ile birlikte yürürlüğe konulacaktır. Sürekli zarar eden ve özelleştirilmeleri
mümkün olmayan kuruluşların, tamamen veya kısmen tasfiyeleri söz konusu olabilecektir.” Şeklinde,
*
Yine Tansu Çiller’in başkanlığında kurulan ve Deniz Baykal’ın Başbakan Yardımcısı olduğu 52. Hükümetin programında,
Hükümet, dünya piyasalarına entegrasyon ve Avrupa Birliği’ ne tam Üyelik doğrultusunda ekonomide verimliliğin artırılması, örgütlü ve rekabetçi çevre koşullarına duyarlı serbest pazar koşullarının sağlanması gayretlerini kararlılıkla sürdürecektir.
52. Hükümet, bu anlayışta, özelleştirme uygulamalarında devletin ve toplumun ortak yararlarının gözetilmesine, tekelleşmenin önlenmesine özen gösterecektir. Özelleştirme uygulamalarında temel ilke, “şeffaflılık” olacaktır.
Yıllardır üzerinde uğraşılan Yap-İşlet-Devret modelini sağlam bir hukuki tabana oturtmak ve önemli projeleri bütçe dışı imkanlarla, özel kesim eliyle gerçekleştirebilmek amacıyla gerekli olan mevzuat düzenlemeleri, 1994 yılı itibariyle tamamlanmış ve yürürlüğe konulmuştur.” Şeklinde ve deTurgut Özal döneminde çıkartılan Yap İşlet Devret yasalarına da sahip çıkılarak,
*
Ve Bülent Ecevit başkanlığında DSP-MHP-ANAP koalisyonuyla kurulan 57. Hükümetin programında da,
Özelleştirme konusunda uzun süredir yürütülen uygulamalara karşın istenilen doyurucu sonucun alınamaması bu konuda yeni strateji belirlenmesini zorunlu kılmaktadır.
Hükümetimiz, özelleştirmenin kamuoyuna güven veren, şeffaf ve kamu yararını gözeten bir biçimde hızla yapılmasını sağlayacaktır. Özelleştirme uygulamalarında iş güvencesi özenle gözetilecek, sermayenin tabana yayılması amacıyla halka arz yöntemine de önem verilecektir.” Şeklinde yer almaktadır...
*
Hal böyle olunca özelleştirme konusunda parlamentodaki partilerin birbirlerine söyleyecek sözünü olamayacağı ortadadır...
*
Taşeronlaşma denilen uygulamaysa, yine ta, Turgut Özal döneminde çıkarılan Maden Kanunu ve Yönetmeliğiyle uygulamaya konulan Rödövans modelinin, yani, işletmenin belli bir gelir payı  karşılığında işletme iznini bir başkasına devretmesi, bir başka deyişle kiralamasıdır ki, yılardan bu yana devam ede gelmektedir...
*
12 yıldır iktidarda olan AKP’nin yaptığı, yeni bir iş değil, özelleştirme ile ilgili olup 1994-1995’li yıllardan gelen yasaları kısmen "tadil ederek" de olsa hayata geçirmektir...
*
Denilebilir ki, “efendim tamam da AKP kamu mallarını yabancılar ve de ucuza satmıştır; peşkeş çekmiştir.”
Ancak bu, doğru olmakla birlikte ayrı bir değerlendirme konusudur...
Zira CHP ve MHP tek başına iktidar olmadıkları ve ortağı oldukları koalisyon hükümetlerinin ömürleri kısa sürdüğü için özelleştirme uygulamalarını nasıl yapacakları bilinmemektedir...
Bir konunun parti programda yazılış biçiminin ayrı, uygulaman nasıl yapılacağının, nasıl tezahür edeceğinin ise ayrı konular olduğu çok açıktır...
O nedenle, "yok muhalefet partileri çok dürüst uygulamalar yapardı" demek, bir peşin hüküm olacaktır ki, muhalefet partilerinin elinde olan kimi belediyelerdeki icraatlarının AKP belediyelerinden pek de farklı olmaması karşısında bunu söylemek kolay da değildir... 
*
Dolayısıyla, özelleştirmelerin ve versiyonlarının yegane sorumlusu olarak, AKP’nin görülüp gösterilmesi doğru bir değerlendirme olmayacaktır...
Muhalefet partileri, kendilerini sureti haktan gösterip programlarına yazdıkları ve ortağı oldukları koalisyonların programlarında imzaladıkları özelleştirmelere karşılarmış gibi görünmeye çalışmaktan vazgeçmeli halka gerçekleri söylemelidir...
Çünkü bir gün kazara iktidar olduklarında özelleştirme konusunda gerçek yüzleri nasıl olsa ortaya çıkacaktır...
*
Ve nihayet kamuoyu da, iktidar partisi karşısında umut bağladığı muhalefet partilerinin gerçek yüzlerini artık görmeli, onları salt üst yapı ölçütleriyle değil, ekonomi politikaları itibariyle de değerlendirmeli, söylemleri değişik olsa da aslında kapitalist sistem uygulamaları açısından hiçbir farklılıklarının olmadığını kavramalıdır...
Unutulmamalı ki, emekçilerin gerçek kurtuluşu, bunun yapılabildiği gün başlayacaktır...

Mustafa Tuğrul Turhan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder