Güvercin ve
İnsan...
Karşı
binayla aramızda az sayılmayacak bir mesafe olsa da dairelerimiz birbirini
görüyor...
Çaprazımızda
oturan iki bekar gençten bizim binadaki çoğu komşumuz rahatsızlar...
Pencerelerinde
perde yok, evin içi olduğu gibi görünüyor, sabahtan akşama kadar yarı bellerine
kadar dışarılara kadar sarkıp yüksek sesle telefonla konuşuyorlar filan...
Ben
de görüyorum zaman zaman durum aynen
böyle, etrafı umursamaz haldeler, rahatlar adamlar...
*
Bu
gençlerden biri, geçen sabah penceren el kol sallayıp net anlaşılamayan sözler
söyleyerek bir yeri işaret ediyor ve bu durum balkonda bulunan kızımın
dikkatini çekiyor...
Önce,
her zamanki gibi telefonla konuşuyorlardır diye ilgilenmiyor, ama aynı
hareketleri ısrarla yapılınca dönüp ne dediklerini anlamaya çalışıyor...
Bunun
üzerine karşıdakiler, kızımın görüş alanı dışında kalan bitişiğimizdeki daireyi
göstermeye çalışıp “ölecek, ölecek” diye sesleniyor...
Kızım,
ne olduğunu tam anlamasa da olağandışı bir durum olduğunu fark ediyor ve koşup,
bitişiğimizdeki o dairede oturan bekar gencin kapısını çalıyor...
*
Az
sonra içeriden tıkırtılar duyuluyor ama kapı açılmıyor...
Bir
daha bir daha çalıyor...
Sonunda
ev sahibi değil ama bir başka genç delikanlı kapıyı açıyor...
Kızım,
bir çırpıda anlatıyor karşıdan işaret edilerek, “ölecek ölecek” diye
seslenenler olduğunu...
O
sırada muhtemelen kapıda yapılan bu konuşmanın seslerine uyanan komşumuz olan genç
ve bir başka arkadaşı daha geliyor içeriden uykulu gözlerle...
*
Ne
olduğunu anlamak için hep birlikte balkona seyirttiklerinde görüyorlar onu...
Kuşların
girmesini önlemek için balkona gerilmiş olan ağa takılmış, kurtulmak için
çırpınıp duruyor zavallı güvercin...
Gençlerden
biri ikisi tutmakta tereddüt edince, kızım ben tutarım diyor; çırpınarak
kendisini daha fazla yormasını önlemek ve ayaklarını dolandığı ağdan kurtarmak
için kanatlarını yakalıyor...
Ne
var ki, o kaçıp kurtulmaya çalıştıkça ağ kat kat dolanmış ayaklarına, adeta
düğüm olmuş, bir türlü açılmıyor...
Bıçakla
deniyorlar, ağ naylon ipten olduğu için kesilmiyor; ayrıca güvercinin narin
ayaklarına da zarar verme ihtimali kuvvetli olduğundan bu yöntemden
vazgeçiliyor...
Bizim
evden makas alınıyor ve bu esnada kurtarma operasyonuna eşim de katılıyor...
Makasta
işe yaramayınca eşim, kanadı tutularak çırpınması önlenen güvercinin ayaklarına
dolanan ağı, sabırla dakikalarca uğraşıp çözüyor...
Gözleri
korku dolu güvercin artık serbest, kurtaranlar seviniyor...
Karşıdakiler
de mutlu, bu defa el kol hareketleriyle kutlama işaretleri yapıyor...
*
Ancak
bu tablo uzun sürmüyor...
Çünkü
kurtarılan güvercin ne yazık ki, uçamıyor...
Yere
bıraktıklarında düşüyor, kalkamıyor...
Kanatlarını
çırpıyor çırpıyor bir türlü havalanamıyor...
Operasyona
katılanlar üzgün, aynı anda hepsi birden tüh geç kaldık diyor...
Bitişik
komşumuz bekar genç, hayır böyle bitmemeli, bir çaresi olmalı diyor...
Güvercini
kaptığı gibi veterinere koşuyor...
*
Haberi
akşam alıyoruz ki, o güvercinin ağa dolanan ayakları kırılmış, şimdi sargıya
alınmış on beş gün kadar klinikte kalacak ve sonra özgür olacak, yani o emin
ellerde ve yaşıyor...
Bir
can daha kurtuluyor...
*
Belki
şimdi birileri içinden, insan canının kıymetinin olmadığı bu ülkede nelerle
uğraşanlar var deyip gülüyordur...
Lakin
can candır; sevgi de sevgi...
Hayvan
ve insan sevgisi bir bütündür...
Önemli
olan yaşama hakkının bütün canlılar için vazgeçilmez öncelikte olduğuna saygı
duymaktır...
Ve
tabi insanlar hakkında ön yargılı olmamak ve uzaktan bakıp birkaç davranışına
göre karar vermemek de en az bu kadar önemlidir...
*
Güvercin
kurtarma operasyonu bize bunu bir kez daha öğretmiştir...
Karşı
binadan komşumuz bekar gençlerin, o güvercini ağda çırpınırken gördükten sonra
haber vermek için çırpınışları, bir anda haklarındaki kanaati değiştirmeye
yetmiştir...
Hülasa,
hem güvercin kurtulmuş, hem de insanlık kazanmıştır...
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder