8 Haziran 2014 Pazar

Güvercin ve İnsan...

Karşı binayla aramızda az sayılmayacak bir mesafe olsa da dairelerimiz birbirini görüyor...
Çaprazımızda oturan iki bekar gençten bizim binadaki çoğu komşumuz rahatsızlar...
Pencerelerinde perde yok, evin içi olduğu gibi görünüyor, sabahtan akşama kadar yarı bellerine kadar dışarılara kadar sarkıp yüksek sesle telefonla konuşuyorlar filan...
Ben de görüyorum zaman zaman durum aynen  böyle, etrafı umursamaz haldeler, rahatlar adamlar...
*
Bu gençlerden biri, geçen sabah penceren el kol sallayıp net anlaşılamayan sözler söyleyerek bir yeri işaret ediyor ve bu durum balkonda bulunan kızımın dikkatini çekiyor...
Önce, her zamanki gibi telefonla konuşuyorlardır diye ilgilenmiyor, ama aynı hareketleri ısrarla yapılınca dönüp ne dediklerini anlamaya çalışıyor...
Bunun üzerine karşıdakiler, kızımın görüş alanı dışında kalan bitişiğimizdeki daireyi göstermeye çalışıp “ölecek, ölecek” diye sesleniyor...
Kızım, ne olduğunu tam anlamasa da olağandışı bir durum olduğunu fark ediyor ve koşup, bitişiğimizdeki o dairede oturan bekar gencin kapısını çalıyor...
*
Az sonra içeriden tıkırtılar duyuluyor ama kapı açılmıyor...
Bir daha bir daha çalıyor...
Sonunda ev sahibi değil ama bir başka genç delikanlı kapıyı açıyor...
Kızım, bir çırpıda anlatıyor karşıdan işaret edilerek, “ölecek ölecek” diye seslenenler olduğunu...
O sırada muhtemelen kapıda yapılan bu konuşmanın seslerine uyanan komşumuz olan genç ve bir başka arkadaşı daha geliyor içeriden uykulu gözlerle...
*
Ne olduğunu anlamak için hep birlikte balkona seyirttiklerinde görüyorlar onu...
Kuşların girmesini önlemek için balkona gerilmiş olan ağa takılmış, kurtulmak için çırpınıp duruyor zavallı güvercin...
Gençlerden biri ikisi tutmakta tereddüt edince, kızım ben tutarım diyor; çırpınarak kendisini daha fazla yormasını önlemek ve ayaklarını dolandığı ağdan kurtarmak için kanatlarını yakalıyor...
Ne var ki, o kaçıp kurtulmaya çalıştıkça ağ kat kat dolanmış ayaklarına, adeta düğüm olmuş, bir türlü açılmıyor...
Bıçakla deniyorlar, ağ naylon ipten olduğu için kesilmiyor; ayrıca güvercinin narin ayaklarına da zarar verme ihtimali kuvvetli olduğundan bu yöntemden vazgeçiliyor...
Bizim evden makas alınıyor ve bu esnada kurtarma operasyonuna eşim de katılıyor...
Makasta işe yaramayınca eşim, kanadı tutularak çırpınması önlenen güvercinin ayaklarına dolanan ağı, sabırla dakikalarca uğraşıp çözüyor...
Gözleri korku dolu güvercin artık serbest, kurtaranlar seviniyor...
Karşıdakiler de mutlu, bu defa el kol hareketleriyle kutlama işaretleri yapıyor...
*
Ancak bu tablo uzun sürmüyor...
Çünkü kurtarılan güvercin ne yazık ki, uçamıyor...
Yere bıraktıklarında düşüyor, kalkamıyor...
Kanatlarını çırpıyor çırpıyor bir türlü havalanamıyor...
Operasyona katılanlar üzgün, aynı anda hepsi birden tüh geç kaldık diyor...
Bitişik komşumuz bekar genç, hayır böyle bitmemeli, bir çaresi olmalı diyor...
Güvercini kaptığı gibi veterinere koşuyor...
*
Haberi akşam alıyoruz ki, o güvercinin ağa dolanan ayakları kırılmış, şimdi sargıya alınmış on beş gün kadar klinikte kalacak ve sonra özgür olacak, yani o emin ellerde ve yaşıyor...
Bir can daha kurtuluyor...
*
Belki şimdi birileri içinden, insan canının kıymetinin olmadığı bu ülkede nelerle uğraşanlar var deyip gülüyordur...
Lakin can candır; sevgi de sevgi...
Hayvan ve insan sevgisi bir bütündür...
Önemli olan yaşama hakkının bütün canlılar için vazgeçilmez öncelikte olduğuna saygı duymaktır...
Ve tabi insanlar hakkında ön yargılı olmamak ve uzaktan bakıp birkaç davranışına göre karar vermemek de en az bu kadar önemlidir...
*
Güvercin kurtarma operasyonu bize bunu bir kez daha öğretmiştir...
Karşı binadan komşumuz bekar gençlerin, o güvercini ağda çırpınırken gördükten sonra haber vermek için çırpınışları, bir anda haklarındaki kanaati değiştirmeye yetmiştir...
Hülasa, hem güvercin kurtulmuş, hem de insanlık kazanmıştır...

Mustafa Tuğrul Turhan







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder