Hayatı
Anlamak...
Yarın
2014-15 “eğitim öğretim” yılı açılıyor...
Hadi
öğretim neyse de, eğitim neyin nesi ve nasıl yapılıyor anlamak zor...
Her
geçen gün sayıları artan özel okulların rekabet adı altında yürüttükleri reklam
kampanyalarının etkisiyle yıllardır değer yargıları tahrip edilerek pompalanan bireyci,
farklı ve ayrıcalıklı olma anlayışı, ilgili bakanlığın adının önünde “milli” ibaresi olsa da eğitim temel
dürtüsü haline gelmiş durumda...
Artık,
en iddialı söylemlerde bulunan ve özellikle de en çok ücreti isteyen özel okul,
en iyi öğretim yapan okulmuş gibi algılanıyor.
*
Okul
başarısının, sadece okulun statik konumuna ve öğretim elemanı kadrosunun
deneyimli olmasına değil, öğrencinin “kavrama”,
“algılama”, “yorumlama”, bir başka deyişle “zeka” durumu ve kişisel yetenekleri başta olmak üzere, başka
birçok faktöre bağlı olduğuna kimse değinmiyor.
Bazı
özel okullar, başarılı görünmek adına, ders veya sınav başarısı olmayan öğrencilerden
bir şekilde kurtulmaya, bu anlamda başarılı olanları bünyesine katarak başarılı
görünmeye çalışıyor.
Bunun
bir nevi aldatmaca olduğunu pek az kişi konuşuyor.
*
Okul
çağında çocuğu olanlar, bu karmaşa ortamında adeta rüzgarın önündeki yaprak gibi
sürükleniyor.
Bunların
tamamına yakını, çocuğunun illa ki, isim yapmış, anlı şanlı bir özel okulda
öğrenim görmesiyle başarılı olacağına ve “geleceğinin”
kurtulacağına inanıyor.
Geleceğin
ve başarının ne olduğu, ne olması gerektiği konusuna hiç kafa yormuyor.
Oysa
sesleri duyulmayan, daha doğrusu duyurulmayan az sayıda eğitimci, okul
başarısının mutlak hayat başarısı olmadığını söylüyor.
*
Prof.
Dr. İlkay Kasatura, “İyi bir eğitim
verebilmek bilinç işidir. İyi eğitim özel okullarda, özel öğretmenlerde para
harcayarak yapılan eğitim anlamına gelmez. Böyle bir eğitim sırasında anne baba
farkına varmadan çocuğa kendi sorumluluklarını hissettiremiyorsa büyük bir
olasılıkla, daha fazla olmak için değil, daha fazla almak için yaşayan bir
çocuk yetiştirecektir ki, başarı güdüsünün böyle bir çocukta uyandırılması
güçtür.”diyor.
Akademik
araştırmaların sonuçları, okul hayatı başarılı olan birçok öğrencinin hayatta
aynı başarıyı yakalayamadığını, okulda başarısız olan birçok öğrencininse,
hayatta başarıya ulaştığını ve mutlu olduğunu ortaya koyuyor.
Buradan
hareketle, başarının, kişiden kişiye değişeceğini, herkesin çabasının ve
başarısının kendi koşullarında, kendine özgü olacağının altını çiziyor.
Ve
yine Prof. Dr. Kasatura ve birçok eğitimci, asıl başarının “mutlu olmayı başarabilmek” olduğunu vurguluyor.
*
Sahi,
nedir başarı?
Okulda
dereceye girmek midir, mal mülk sayısını, bankadaki paraları her geçen gün
çoğaltmak mıdır, evlenip çocuk sahibi olmak mıdır, bir mesleği çok iyi yapmak
mıdır?
Kuşkusuz
başarıyı kalıplara dökmek, sınıflandırmak, tarifini yapmak ve herkesi buna göre
değerlendirmek kolay değildir.
Herkesin
başarısı kendi çapına göredir; görecelidir...
Mesela,
bir akademisyenin, unvanını yükseltmesi ona göre, engelli bir çocuğun uzun
sürede bir harfi öğrenmesi, giderek adını yazar hale gelmesi de ona göre
başarıdır...
Okulda
başarılı ve örnek olan öğrenci, iş yaşamında ve hayatta da örnek birisi
olabilecek midir?
“Bireyciliği”, birinin
ötekinden “ayrıcalıklı” ve daha önde
olmasını pompalayan eğitim sistemimiz ve de bu değerleri ön plana çıkartarak
yarış yapan özel okullar, böyle bir insan modelini yetiştirebilecek midir?
Buna
inanmak, olsa olsa hayalciliktir?
Nobel
ödülü sahibi ünlü yazarımız Orhan Pamuk’un geçenlerde verdiği röportajda, “okulda altı yıl edebiyat okudum.
Edebiyatçı olmama nasıl yardımcı oldu? Neye yaradı? Hiçbir şeye! Okulda
insanlık öğrenmedim. Okulda insan olmayı iyi insan olmayı öğrenmedim.”
Diyerek, eğitim sistemimizi eleştirmesinde haklılık payı yok mudur?
*
Sonuç
olarak, eğitim sistemi bireycilik tabanına oturtulduğu sürece, okullarda
ötekilerden farklı olmak, ayrıcalıklı olmak aşılanmaya çalışıldığı sürece, okul
başarısı başta olmak üzere hiç bir başarı insanı mutluluğa götürmeyecektir.
Okul
başarısı eşittir hayat başarısı asla değildir!
Öyleyse,
başarıyı “mutlu olmayı başarabilmek” olarak tanımlamak en doğru yaklaşım
olacaktır.
*
Aslında
bu konuyu uzun uzun yazmaya da gerek yoktur...
Ünlü
İngiliz müzisyen John Lennon’un şu anekdotu, bizim söylemeye çalıştığımızı
veciz bir şekilde anlatmaktadır...
Şöyle
diyor Lennon; “Ben çocukken annem bana
hep hayatın anahtarının mutluluk olduğunu anlatırdı. Okula gitmeye başladığım
zaman, sınavda bana 'Büyüyünce ne olmak istiyorsun?' diye sordular. Ben de
onlara 'Mutlu olmak istiyorum' diye cevap verdim. Onlar bana, soruyu
anlamadığımı söylediler. Ben de onlara, asıl onların hayatı anlamadıklarını
söyledim.”
Evet,
meselenin özü budur!..
Eğitim,
bencilliği değil, mutlu olmayı öğretmelidir!..
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder