14 Eylül 2014 Pazar


Hayatı Anlamak...
 
Yarın 2014-15 “eğitim öğretim” yılı açılıyor...
Hadi öğretim neyse de, eğitim neyin nesi ve nasıl yapılıyor anlamak zor...
Her geçen gün sayıları artan özel okulların rekabet adı altında yürüttükleri reklam kampanyalarının etkisiyle yıllardır değer yargıları tahrip edilerek pompalanan bireyci, farklı ve ayrıcalıklı olma anlayışı, ilgili bakanlığın adının önünde “milli” ibaresi olsa da eğitim temel dürtüsü haline gelmiş durumda...
Artık, en iddialı söylemlerde bulunan ve özellikle de en çok ücreti isteyen özel okul, en iyi öğretim yapan okulmuş gibi algılanıyor.
*
Okul başarısının, sadece okulun statik konumuna ve öğretim elemanı kadrosunun deneyimli olmasına değil, öğrencinin “kavrama”, “algılama”, “yorumlama”, bir başka deyişle “zeka” durumu ve kişisel yetenekleri başta olmak üzere, başka birçok faktöre bağlı olduğuna kimse değinmiyor.
Bazı özel okullar, başarılı görünmek adına, ders veya sınav başarısı olmayan öğrencilerden bir şekilde kurtulmaya, bu anlamda başarılı olanları bünyesine katarak başarılı görünmeye çalışıyor.
Bunun bir nevi aldatmaca olduğunu pek az kişi konuşuyor.
*
Okul çağında çocuğu olanlar, bu karmaşa ortamında adeta rüzgarın önündeki yaprak gibi sürükleniyor.
Bunların tamamına yakını, çocuğunun illa ki, isim yapmış, anlı şanlı bir özel okulda öğrenim görmesiyle başarılı olacağına ve “geleceğinin” kurtulacağına inanıyor.
Geleceğin ve başarının ne olduğu, ne olması gerektiği konusuna hiç kafa yormuyor.
Oysa sesleri duyulmayan, daha doğrusu duyurulmayan az sayıda eğitimci, okul başarısının mutlak hayat başarısı olmadığını söylüyor.
*
Prof. Dr. İlkay Kasatura, “İyi bir eğitim verebilmek bilinç işidir. İyi eğitim özel okullarda, özel öğretmenlerde para harcayarak yapılan eğitim anlamına gelmez. Böyle bir eğitim sırasında anne baba farkına varmadan çocuğa kendi sorumluluklarını hissettiremiyorsa büyük bir olasılıkla, daha fazla olmak için değil, daha fazla almak için yaşayan bir çocuk yetiştirecektir ki, başarı güdüsünün böyle bir çocukta uyandırılması güçtür.”diyor.
Akademik araştırmaların sonuçları, okul hayatı başarılı olan birçok öğrencinin hayatta aynı başarıyı yakalayamadığını, okulda başarısız olan birçok öğrencininse, hayatta başarıya ulaştığını ve mutlu olduğunu ortaya koyuyor.
Buradan hareketle, başarının, kişiden kişiye değişeceğini, herkesin çabasının ve başarısının kendi koşullarında, kendine özgü olacağının altını çiziyor.
Ve yine Prof. Dr. Kasatura ve birçok eğitimci, asıl başarının “mutlu olmayı başarabilmek” olduğunu vurguluyor.
*
Sahi, nedir başarı?
Okulda dereceye girmek midir, mal mülk sayısını, bankadaki paraları her geçen gün çoğaltmak mıdır, evlenip çocuk sahibi olmak mıdır, bir mesleği çok iyi yapmak mıdır?
Kuşkusuz başarıyı kalıplara dökmek, sınıflandırmak, tarifini yapmak ve herkesi buna göre değerlendirmek kolay değildir.
Herkesin başarısı kendi çapına göredir; görecelidir...
Mesela, bir akademisyenin, unvanını yükseltmesi ona göre, engelli bir çocuğun uzun sürede bir harfi öğrenmesi, giderek adını yazar hale gelmesi de ona göre başarıdır...
Okulda başarılı ve örnek olan öğrenci, iş yaşamında ve hayatta da örnek birisi olabilecek midir?
“Bireyciliği”, birinin ötekinden “ayrıcalıklı” ve daha önde olmasını pompalayan eğitim sistemimiz ve de bu değerleri ön plana çıkartarak yarış yapan özel okullar, böyle bir insan modelini yetiştirebilecek midir?
Buna inanmak, olsa olsa hayalciliktir?
Nobel ödülü sahibi ünlü yazarımız Orhan Pamuk’un geçenlerde verdiği röportajda, “okulda altı yıl edebiyat okudum. Edebiyatçı olmama nasıl yardımcı oldu? Neye yaradı? Hiçbir şeye! Okulda insanlık öğrenmedim. Okulda insan olmayı iyi insan olmayı öğrenmedim.” Diyerek, eğitim sistemimizi eleştirmesinde haklılık payı yok mudur?
*
Sonuç olarak, eğitim sistemi bireycilik tabanına oturtulduğu sürece, okullarda ötekilerden farklı olmak, ayrıcalıklı olmak aşılanmaya çalışıldığı sürece, okul başarısı başta olmak üzere hiç bir başarı insanı mutluluğa götürmeyecektir.
Okul başarısı eşittir hayat başarısı asla değildir!
Öyleyse, başarıyı “mutlu olmayı başarabilmek” olarak tanımlamak en doğru yaklaşım olacaktır.
*
Aslında bu konuyu uzun uzun yazmaya da gerek yoktur...
Ünlü İngiliz müzisyen John Lennon’un şu anekdotu, bizim söylemeye çalıştığımızı veciz bir şekilde anlatmaktadır...
Şöyle diyor Lennon; “Ben çocukken annem bana hep hayatın anahtarının mutluluk olduğunu anlatırdı. Okula gitmeye başladığım zaman, sınavda bana 'Büyüyünce ne olmak istiyorsun?' diye sordular. Ben de onlara 'Mutlu olmak istiyorum' diye cevap verdim. Onlar bana, soruyu anlamadığımı söylediler. Ben de onlara, asıl onların hayatı anlamadıklarını söyledim.”
Evet, meselenin özü budur!..
Eğitim, bencilliği değil, mutlu olmayı öğretmelidir!..
 
Mustafa Tuğrul Turhan
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder