8 Aralık 2014 Pazartesi

Şuralar, Osmanlıca, Halifelik ve Bağırmak Zamanı...

Peş peşe şuralar toplanıyor...
Milli Eğitim Şurası, Din Şurası...
Peki nedir şura?
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre; bir alanla ilgili olarak oluşturulan danışma kurulu...
*
İcrai bir yetkisi yok yani...
Aldığı tüm kararlar tavsiye niteliğinde...
*
Mesela Milli Eğitim Şurasında kim alıyor bu tavsiye kararlarını?
Milli Eğitim Bakanlığının seçtiği temsilciler ve TBMM Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı ve üyeleri...
*
Yani, tavsiye kararı alan da o karara uyacak olan da siyasi iktidardır...
Milli Eğitim Şurası, iktidar gücünü elinde bulunduran zihniyetin aynasıdır...
Onun için alınan tavsiye kararlarına kimse şaşırmamalıdır...
Osmanlıca öğretmeyi, kız erkek ayrı eğitimi, din dersini zorunlu yapmayı tavsiye etmesi normaldir; kendi meşreplerine uygundur...
*
Paniklemeye, vah tüh demeye hiç gerek yoktur...
Zira bu karanlıktan tek bir çıkış vardır...
O da her alanda olduğu gibi, Milli Eğitim alanında da adeta bir karşı devrim içinde olan AKP iktidarın ilk seçimlerde devirilmesidir...
*
Dün Milli Eğitimdi, bugün de Din Şurası toplandı...
Recep Tayyip Erdoğan, yine başrollerdeydi...
*
Yaptığı konuşmada, “İlimde çok büyük güçlere sahip olan bir milletin bu ilmi kaybetmesi felakettir. Bunun öğrenilmesini istemeyenler var. İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca da öğrenilecek ve öğretilecek.  Bu dinin bir sahibi var. Sahibi bu dini dünya var oldukça muhafaza edecektir. Bize düşen emanetin hakkını vermektir. Emanetin hakkını verebilirsek mezhepler arası çatışma sona erecektir. Bize biçilen rolleri atıp kendimiz olabilirsek adaletin yeryüzüne egemen olması mümkün hale gelecektir. Hiç tereddüt etmeden, korkmadan gerekli soruları sorun. Defanstan çıkın, ileriye koşun. Her zaman arkanızda olacağız. Bu millet her zaman sizin yanınızdadır.” Dedi...
*
Sanki, Türkçe öğretimle ilim kaybedilmiş de Osmanlıca'yla ilimi ihya edecekmiş gibi...
Sanki, din elden gidiyormuş, dinin sahibi kendisiymiş de dini kurtaracakmış gibi....
Bunlar da normaldir...
Hatta yakında Halifeliği tekrar ilan ederse de şaşırmamalıdır...
Ne de olsa, Osmanlıca ve Halifelik birbirine pek yakışmaktadır...
*
Cumhurbaşkanlığı görevini tarafsız olarak yerine getireceğine yemin ettiği halde, sabahtan akşama kadar bir siyasi parti liderinden bile daha taraflı davranarak, Anayasa suçu işleyen, demokrasi ve cumhuriyetle sorunlu ve dini emanet neyse, onun hakkını vermeye soyunan bir cumhurbaşkanından başka ne beklenir?
*
“Bu ülkede kimi zaman Kuran’ın okunması, öğretilmesi, ezanın aslıyla okunması dahi yasaklanmıştır. Başörtüsü yasaklanmış, kimi camiler ahır olarak kullanılmış, namaz kılanlar horlanmış ve bazı imkanlardan da mahrum bırakılmıştır.” Diyerek, cumhuriyete karşı dikilen bir cumhurbaşkanı işte böyle olur...
*
Recep Tayyip Erdoğan artık tüm kartlarını açık açık oynamaktadır...
Bu pervasızlık da normaldir...
Anormal olan muhalefet partilerinin sessizliğidir...
Kılıçdaroğlu’nun “ gündemde kalmak için benimle tartışmaya girmek istiyor, ama ben girmeyeceğim.” Demesidir...
Tersine, “Anayasa’ya göre tarafsız olması gereken birisi olarak bana eleştiri yöneltemezsin” demelidir...
*
Muhalefet partileri, Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı yeminini ve Anayasayı ihlal ettiğini ve dolayısıyla meşruiyetini yitirdiğini her fırsatta haykırmalıdır...
Susmak ve bu gerçeği söylememek, onun yaratmaya çalıştığı fiili cumhurbaşkanlığını kabullenmek demektir...
*
Şimdi susmak değil, konuşmak, hatta bağırmak zamanıdır...

Mustafa Tuğrul Turhan













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder