Şuralar, Osmanlıca,
Halifelik ve Bağırmak Zamanı...
Peş peşe şuralar toplanıyor...
Milli Eğitim Şurası, Din Şurası...
Peki nedir şura?
Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre; bir
alanla ilgili olarak oluşturulan danışma kurulu...
*
İcrai bir yetkisi yok yani...
Aldığı tüm kararlar tavsiye
niteliğinde...
*
Mesela Milli Eğitim Şurasında kim alıyor
bu tavsiye kararlarını?
Milli Eğitim Bakanlığının seçtiği
temsilciler ve TBMM Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Başkanı ve
üyeleri...
*
Yani, tavsiye kararı alan da o karara
uyacak olan da siyasi iktidardır...
Milli Eğitim Şurası, iktidar gücünü
elinde bulunduran zihniyetin aynasıdır...
Onun için alınan tavsiye kararlarına
kimse şaşırmamalıdır...
Osmanlıca öğretmeyi, kız erkek ayrı
eğitimi, din dersini zorunlu yapmayı tavsiye etmesi normaldir; kendi
meşreplerine uygundur...
*
Paniklemeye, vah tüh demeye hiç gerek
yoktur...
Zira bu karanlıktan tek bir çıkış
vardır...
O da her alanda olduğu gibi, Milli
Eğitim alanında da adeta bir karşı devrim içinde olan AKP iktidarın ilk
seçimlerde devirilmesidir...
*
Dün Milli Eğitimdi, bugün de Din Şurası
toplandı...
Recep Tayyip Erdoğan, yine başrollerdeydi...
*
Yaptığı konuşmada, “İlimde çok büyük
güçlere sahip olan bir milletin bu ilmi kaybetmesi felakettir. Bunun
öğrenilmesini istemeyenler var. İsteseler de istemeseler de bu ülkede Osmanlıca
da öğrenilecek ve öğretilecek. Bu dinin bir sahibi var. Sahibi bu dini
dünya var oldukça muhafaza edecektir. Bize düşen emanetin hakkını vermektir.
Emanetin hakkını verebilirsek mezhepler arası çatışma sona erecektir. Bize
biçilen rolleri atıp kendimiz olabilirsek adaletin yeryüzüne egemen olması
mümkün hale gelecektir. Hiç tereddüt etmeden, korkmadan gerekli soruları sorun.
Defanstan çıkın, ileriye koşun. Her zaman arkanızda olacağız. Bu millet her
zaman sizin yanınızdadır.” Dedi...
*
Sanki, Türkçe öğretimle ilim kaybedilmiş
de Osmanlıca'yla ilimi ihya edecekmiş gibi...
Sanki, din elden gidiyormuş, dinin
sahibi kendisiymiş de dini kurtaracakmış gibi....
Bunlar da normaldir...
Hatta yakında Halifeliği tekrar ilan ederse
de şaşırmamalıdır...
Ne de olsa, Osmanlıca ve Halifelik
birbirine pek yakışmaktadır...
*
Cumhurbaşkanlığı görevini tarafsız
olarak yerine getireceğine yemin ettiği halde, sabahtan akşama kadar bir siyasi
parti liderinden bile daha taraflı davranarak, Anayasa suçu işleyen, demokrasi
ve cumhuriyetle sorunlu ve dini emanet neyse, onun hakkını vermeye soyunan bir
cumhurbaşkanından başka ne beklenir?
*
“Bu ülkede kimi zaman Kuran’ın okunması,
öğretilmesi, ezanın aslıyla okunması dahi yasaklanmıştır. Başörtüsü
yasaklanmış, kimi camiler ahır olarak kullanılmış, namaz kılanlar
horlanmış ve bazı imkanlardan da mahrum bırakılmıştır.” Diyerek, cumhuriyete
karşı dikilen bir cumhurbaşkanı işte böyle olur...
*
Recep Tayyip Erdoğan artık tüm kartlarını
açık açık oynamaktadır...
Bu pervasızlık da normaldir...
Anormal olan muhalefet partilerinin
sessizliğidir...
Kılıçdaroğlu’nun “ gündemde kalmak için
benimle tartışmaya girmek istiyor, ama ben girmeyeceğim.” Demesidir...
Tersine, “Anayasa’ya göre tarafsız
olması gereken birisi olarak bana eleştiri yöneltemezsin” demelidir...
*
Muhalefet partileri, Recep Tayyip
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı yeminini ve Anayasayı ihlal ettiğini ve dolayısıyla
meşruiyetini yitirdiğini her fırsatta haykırmalıdır...
Susmak ve bu gerçeği söylememek, onun
yaratmaya çalıştığı fiili cumhurbaşkanlığını kabullenmek demektir...
*
Şimdi susmak değil, konuşmak, hatta
bağırmak zamanıdır...
Mustafa
Tuğrul Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder