HAZİN TABLO..!
Bir Polis, Kaçakçılık ve Organize
Suçlar Dairesi Başkanlığı da yapmış bir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, “Dün
devlet, Bugün cemaat” diyor, bir kitap yayınlıyor.
Anlatacaklarımın hepsi maddi delillerle
ispatlanabilir diyor...
*
Haliçte Yaşayan Simonlar adlı bu
kitabının çeşitli bölümlerinde;
Hrant Dink’in öldürülmesi ile
ilgili soruşturmada, İstihbarat dairesi Başkanlığının kimin ne zaman hangi
telefon numarasını incelediğini gösteren log kayıtlarını değiştirdiğini,
*
Danıştay olayının ciddi bir
delile dayanmadan Ergenekon örgütüne bağlandığını,
*
Önce KOM Daire Başkanlığı, sonra
İstihbarat Daire Başkanlığı, ardından da İstanbul ve Ankara İstihbarat Şubesi
ve bunlarla paralel olarak özel yetkili mahkemelerin savcı ve hakimlerinin de
belli oranda belirli eğilimlerde olan kişilerden oluşturulduğunu bu gün net
olarak görmenin mümkün olduğunu,
*
Adliyede dosya dağılımını yapan
UYAP sistemine bile müdahale edildiğine, iddia edecek kadar emin olduğunu,
*
Bazı Emniyet Genel Müdür
Yardımcılarının görevden alınmalarının “cemaatin” işi olduğunu,
Bir Emniyet genel Müdür
yardımcısının görevden alınmasında, mahkemenin sorduğu soruya, istenenin aksine
Ergenekon diye bir terör örgütünün kayıtlarında olmadığını yazmasının da etkili
olduğunu,
*
Emniyet Genel Müdür
yardımcılarının, cemaatin organize çalışması neticesinde tuzağa düşürüldüğünü,
olayda rol alan savcı ve yargıçların bir kısmının cemaatin elemanı olduğunu,
cemaat mensubu olmayan iyi niyetli bazı savcı ve yargıçların da cemaat üyesi
adliye mensupları ve polisler tarafından plan dahilinde iğfal edildiğini,
*
Cemaatin, Emniyet içerisindeki
örgütlenmesine karşı çıkan hiçbir polisin teşkilatta tutunma imkanı olmadığını,
*
İstihbarat dairesinin kanunsuzca
dinleme yaptığını, hatta yalnızca kendisini değil, bir çok kişiyi dinlediğini,
bu yöntemle binlerce kişinin hukuksuz olarak dinlendiğini, özellikle Emniyet
Genel Müdürlüğü ve İç İşleri Bakanlığı yöneticilerini isimler vererek
dinlediklerini İç İşleri Bakanına söylediğini, daha sonra durumu Adalet
Bakanına da anlattığını, ve şikayetlerini her iki bakanlığa da yazılı olarak
verdiğini ve sonuç olarak sistemin harekete geçmesi için elinden gelen her şeyi
yaptığını, kesin maddi delillerin nereden bulunacağını gösterdiğini,
*
Eğer ciddi olarak araştırılırsa, iki
telefondan birisinin emniyet tarafından dinlemeye alındığının ortaya
çıkacağını,
*
Başbakan’ın başdanışmanına da
konunun ciddiyetini, cemaatin nerelere kadar sızdığını, neler yaptığını,
ülkenin güvenliğinin ve insanların özgürlüğünün tehlikede olduğunu anlattığını,
*
Özel yetkili mahkemelerin, son
beş altı yıldır her tayinde yavaş, yavaş ve sistemli bir biçimde cemaatin
kontrolüne geçmiş durumda olduğunu, tüm emarelerin bunu açıkça gösterdiğini,
*
Bazı savcıların, amir olarak il
savcısına bağlı değil, başka yerlerin talimatıyla hareket ettiğini, bu kadar
açık bir durumun hala basit bir şey zannedilerek seyredildiğini,
*
Usulsüz dinlemelerin yapıldığını,
İstihbarat Dairesinde cemaatin özel cihazlarının, her türlü kanunsuz dinleme
materyallerinin mevcut olduğunu, “Kozmik Oda” nın kimliği belirsiz birisinin
ihbarı üzerine arandığını, burada ise kendisinin açıkça ihbar ettiğini,
*
Bir örgütün, bir cemaatin adalete
sızdığını, kendi kurallarını uygulayıp, kendi operasyonlarını yaptığını, ortada
hukukun olmadığını, kimsenin bilmiyoruz deyip numara yapmasının manası olmadığını,
bütün avukatların, gazetecilerin, polislerin verilecek kararların ne olacağını
merak dahi etmediğini, zira verilecek kararı, net olarak davaya hangi savcı ya
da hakimin baktığının belirlediğini, bunun açık ve net olduğunu, herkesin bu
durumun farkında olmasına rağmen hala kralın ne kadar güzel bir elbisesi
olduğunu söylediğini,
*
Bu gün, kimi polislerin,
savcıların, hakimlerin yasalara, kendi görevlerinin gereklerine göre değil,
cemaatin isteğine göre davrandığını,
*
İstihbarat Daire Başkanlığında
arama yapılsa, demirbaşa kayıtlı olmayan cemaatin kendine ait özel dinleme
izleme aletleri bulunacağından hiç kuşkusu olmadığını,
*
Anlattığı olaylarda karşı karşıya
kalınan durumun, hukuken yanlış yapılan birkaç işlemden ibaret olmadığını, bir
örgütün, bir cemaatin devlet içinde yürüttüğü örgütsel bir faaliyet olduğunu,
karşısındaki kişilerin polis, hakim ve savcı değil, cemaatim elemanları
olduğunu, bunların devletin hukukunu değil, cemaatin talimatını yerine
getirdiğini,
*
Ankara, İstanbul, İzmir ve
Erzurum’daki bazı özel yetkili savcılar ile bu iller dışındaki bazı polis
birimleri arasında illegal bir ilişkinin varlığının açıkça görüldüğünü,
*
Her kamu kurumunda cemaatin
imamları olduğunu, cemaatin yönetici imamları hakkındaki gizli bilgileri Ankara
ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılarına vereceğini,
*
Deniz Baykal ile ilgili kaset olayında,
teknolojiyi uygulayıp, eve kamera yerleştirilmesi için o yerin tespit edilmesi
gerektiği, o yeri tespit için telefon analiz ile görüşmelerin ve hedeflerin
bulundukları, buluştukları yerlerin belirlenmesinin ve telefonların gizlice
dinlenmesinin şart olduğunu, aksi halde nereye kamera yerleştirileceğinin
bilinemeyeceği noktasından bakıldığında, bu işleri yapabilecek yegane grubun
cemaatin emniyet istihbarat birimi içindeki unsurları olduğunun ortaya
çıkacağını,
*
Aslında bütün bu olanları
herkesin bildiğini ama dillendirmediğini, kendisinin kitapta açıkça ifade
ettiğini, tüm bu işleri cemaatin yaptığını, son zamanlarda gündemi meşgul eden
tüm iddiaları cemaatin yaydığını,
*
Bir grubun koca bir devleti
teslim aldığını, …kimsenin devlet gücü kullanan bu kişilere dur diyemediğini,
birkaç cemaat imamının devlet yetkilerini gasp ettiğini, bu gücün sahibi olması
gerekenlerin ellerindeki gücün gaspına neden ses çıkarmadığını,
*
Açık, açık yazıyor…
*
Kitap, bazı televizyon
kanallarında ve bazı gazetelerde birkaç gün konuşuluyor, sonra Avcı tutuklanana
kadar derin bir sessizlik…
*
Peki, her fırsatta “ülkenin elden
gittiğini”, “Cumhuriyetin tehlikede olduğunu”, “rejimin altının oyulduğunu”
söyleyen, Genel Başkanını bir kaset komplosuna kurban veren CHP ve diğer
muhalefet partileri ne yapıyor? CHP den Sivas milletvekili Malik Ecder Özdemir
soru önergesi veriyor, meselenin sadece adli boyutu varmış gibi Grup Başkan
Vekili Kemal Anadol ve Konya milletvekili Atilla Kart, Avcı’nın kitabında
yaptığı çağrıyı tekrarlayıp savcıları göreve davet ediyor. CHP eski
milletvekilleri Avcı’nın serbest bırakılması için basın açıklaması yapıyor, MHP
den de bunlara benzeyen cılız açıklamalar geliyor, ancak bu gibi münferit
girişimler dışında, işin siyasi boyutu ile ilgilenen olmuyor, grubu olan
partilerce meclis araştırması, soruşturması veya genel görüşme talebinde
bulunulacağından söz bile edilmiyor?
*
Sanki,üzerlerine ölü toprağı
serpilmiş…
Birileri, üzerinden yıllar geçmiş
meseleleri TBMM gündemine taşırken, onlar en güncel ve “can alıcı” meselede
susuyor...
Ve sonra, neden başarısız olduk
diye kara, kara düşünülüp, bunun nedenlerinin bulunması komisyonlara havale
ediliyor.
*
Olayların ve halkın gündeminin
gerisinde kalanların her alanda olduğu gibi siyasette de başarısız olmaya
mahkum olacağı kavranmıyor…
Yerinde saymaya devam ediliyor.
Demokrasi adına ne hazin bir
tablo…
Mustafa Tuğrul Turhan / 26.10.2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder