26 Şubat 2017 Pazar





SUBJEKTİF - OBJEKTİF


Uzun bir süre Teftiş Kurulu Başkanlığına vekalet ettikten sonra görevden alınarak, yeniden başmüfettişliğe döndürülmemden sonra, soruşturmam için uhdeme verilen ilk iş, bir soruşturma nedeniyle başkan vekili iken görevden uzaklaştırdığım ve daha sonra da görevden alınmış olan TEDAŞ eski Genel Müdürü Mehmet Bozdemir’in, Genel Müdürlük döneminde, İstanbul Boğaziçi Elektrik Dağıtım Müessesesi Müdürlüğü ve TEDAŞ’ın diğer bazı elektrik dağıtım müesseselerinin ihtiyacı için yapılan yeraltı kablosu ihalesi ile ilgiliydi.

Şikayet mektubunda,  Siemens, Surtel ve Türk kablo v.s gibi büyük ve ünlü kablo firmalarının katıldığı ihalenin, Sakarya menşeli Kandıra Kablo isimli firmaya verildiği, anılan firmaca teknik olarak standartların altında ve şartnamede öngörülen değerleri taşımayan son derece kalitesiz üretilen kabloların alınması suretiyle TEDAŞ’ın zarar sokulduğu ve dolayısıyla, bu ihaleyi yapanlarca görevin kötüye kullanıldığı ileri sürülmekteydi.

Bu şikayet mektubu, daha önce bir çok örneğini gördüğümüz ve daha sonra da bir çok örneğini görecek olduğumuz şekilde, önce TEDAŞ Genel Müdürlüğüne gönderilmiş olup TEDAŞ Teftiş Kurulunca incelenmiş ve konunun ilgililerinin, TEDAŞ’ın üst yöneticileri olduğu tespit edildikten sonra, TEDAŞ Teftiş Kurulunun, ortak kararnameyle atanan kendi üst yöneticileri hakkında soruşturma yapma yetkileri bulunmadığından, yetkisizlik nedeniyle soruşturulmak üzere Enerji Bakanlığa gönderilmişti.

Daha önce örneğini gördüğümüz ve sonra da göreceğimiz şekilde diyorum, zira önce incelemeye alıp sonra yetkimizi aşıyor denilerek bakanlığa gönderilme işi, TEDAŞ Genel Müdürlüğünce çok yapıyordu. Kurum içerisinde çeşitli gurupların genel müdürün kendilerinden olması için yaptığı çekişmelere Teftiş Kurulu da katılıyor, çoğu zaman isimsiz şikayet mektupları bile işleme konulup, yapılan incelemelerin ardından, yetkimizi aşıyor gerekçesiyle bakanlığa gönderiliyordu.

Söz konusu soruşturmanın başmüfettişliğime verilmesi üzerine mahallinde dosya tetkikinde bulunmak için TEDAŞ Genel Müdürlüğünde bakanlık müfettişlerine tahsis edilmiş olan odalardan birisine yerleşmiş ve incelemelere başlamıştım. O tarihlerde TEDAŞ Genel Müdürü, daha önce Müessese Müdürlüğü de yapmış olan Mustafa Öztürk’tü. Soruşturmaya başlamış olmam nedeniyle nezaketen görüşmek istediğimde Ankara dışında olması nedeniyle kendisi ile temas kuramamış, yerine yardımcısı konumunda olan Osman Nuri Doğan ile görüşmüştüm.

                                                ***
Dosya üzerinde yaptığım ilk incelemeler neticesinde, şikayete esas teşkil ettiği anlaşılan Kandıra Kablo firmasınca üretilen kabloların, şartnamedeki değerleri taşımadığını gösteren laboratuar raporunun, Siemens firmasınca yaptırıldığını, yani ihaleye girerek, ihaleyi kazanan firmaya rakip olan bu firmanın kendi laboratuarında, kendi elemanlarınca yapılan testlere dayanılarak şikayette bulunulduğunu görmüş ve bunun ne kadar ciddiye alınabileceğini düşünerek, bu noktada konuyu daha önce tetkik edip TEDAŞ yöneticilerini sorumlu görmekle birlikte, soruşturmanın yetkisizlik nedeniyle bakanlığa gönderilmesini öneren TEDAŞ müfettişi Aslan Karlıdağ ile görüşmeye gerek duymuştum. Zira düzenlediği raporda, Kandıra kablonun ürettiği kabloların şartnameye uygun olmadığını rakip firmanın söylüyor olması konusunda tek kelime olmadığı gibi, Kandıra Kablo firmasının üretimi olan kabloların teknik yetersizliğine dair, kendisince yapılmış hiçbir çalışma da yoktu. Acaba, bu konu dikkatini çekmemiş miydi? Üstünde neden durmamıştı?

Davetim üzerine yaptığımız görüşmede, TEDAŞ müfettişinin, benim dikkatimi çeken ve dolayısıyla kuşku ile yaklaşılması gerektiğine inandığım konuyu hiç önemsemediğini hayretle görmüştüm. Konuştukça meseleye afaki yaklaşımları, duyumlara dayanarak kanaat ediniyor olması, bir kişi hakkında müfettiş arkadaşlarının kendisine verdiği bilgiye göre değerlendirme yapmakta sakınca görmediğini açıklaması, bir konuda soruşturma geçirip de suçlu bulunan kişiyi her konuda peşinen suçlu gören yaklaşımı daha çok dikkatimi çekmişti. Bu bakış açısı açıkçası bana çok, ama çok yabancıydı. Bir insan, bir konuda suçlu olabilir, ama bir başka konuda masum hatta dürüst davranmış da olabilirdi. Bir müfettiş arkadaşımın verdiği herhangi bir bilgi, belgelenmeden, bir başka bilgi ile doğrulanmadan nasıl gerçek muamelesi görebilirdi. Bunları sorup, küçük çaplı bir tartışma yapmış, bu fikirlerin sadece kendisine değil, TEDAŞ müfettişlerinin çoğuna ait olduğunu ifade etmesine de hayretle tanık olmuştum. Demek ki, TEDAŞ’ tan bakanlığa sık sık üst yöneticilerini suçlayan, ama incelendiğinde kayda değer hiç bir şey çıkmayan raporların gönderilmesinin altında yatan neden bu sakat anlayıştı.

Bu görüşmeye, biraz geç gelmiş olan ve bakanlığa gönderilen raporda Aslan Karlıdağ ile birlikte imzası bulunan Akın isimli TEDAŞ müfettişinin de benzer şeyleri tekrarlaması bu kanaatimi daha da güçlendirmişti.

Ben, kendi disiplinim içinde yol alacak ve kendi üstatlarımdan görüp yıllarca içime sindirdiğim objektif verilere dayanarak hareket etme yolundan ayrılmadan, kimin hangi siyasi çizgide olduğuna bakmadan soruşturmamı yapacaktım. Eski Genel Müdür Mehmet Bozdemir’in, MHP eğilimli bir adam olması beni hiç ama hiç ilgilendirmezdi. Daha önce görevden uzaklaştırmış olmamız, birkaç konuda küçük sorumluklarını tespit edip, disiplin cezası ile tecziye etmemiz bu soruşturmada bana referans olamaz, ışık tutamazdı.

                                           ***
Öncelikle Siemens firmasınca yaptırıldığı anlaşılan laboratuar testlerinin doğru olup olmadığı ve böylece ileri sürülen iddiaların en temel enstrümanını aydınlığa kavuşturmanın zorunlu olduğu düşüncesinden hareketle, Kandıra Kablo Firmasından alınan kabloların hangi müessese müdürlüklerine gönderildiği ve nerelerde kullanıldığını tespit etmiş ve kullanımdan arta kalan ve depolarda tutulan kablo varsa bunlardan belli miktarda numune gönderilmesini ve bunun yanı sıra, kullanılmış kablolarda yaşanmış arızalar varsa kayıtlarının bildirilmesini resmi bir yazı ile ilgili mercilerden talep etmiştim.

Müesseselerde kullanımdan arta kalan numune kabloların var olması halinde, bunlar bana ulaştırılır ulaştırılmaz derhal tarafsız bir laboratuarda test ettirip, neticeyi bizzat görecektim.

Elektrik Dağıtım Müesseselerine gönderdiğim resmi yazılarımın yanıtını beklerken zaman kazanmak için bir yandan TADAŞ Genel Müdürlüğünden, incelemelerimde bana yardımcı olacak mühendisler ve teknik elemanlar talep ederek, kablo işinden anlayan bir teknik bilirkişi heyeti kurmuş, bir yandan da kabloları test ettireceğim tam donanımlı bir laboratuar aramaya başlamıştım.

Bu amaçla önce Ankara’daki teknik üniversitelerle temasa geçmiş, ODTÜ gibi en gelişmiş olanın da bile kablo testinin yapılması için gerekli olan aparatların bulunmadığını hayretle öğrenmiş, Türk Standartlar Enstitüsü ile görüşüp burada da yapılamayacağını görünce hayretim daha da artmıştı. Sonra buralardan aldığım tavsiye doğrultusunda İstanbul’a yönelmiş, İTÜ ile görüşmüş ancak gerek bu üniversitede, gerekse diğerlerinde de kabloları test ettiremeyeceğimi üzülerek anlamıştım.

Bu gelişmeler bana çok ilginç gelmişti. Bir kablo testini, bilimsel bir kuruluşa yaptıramamıştık. Daha sonra teknik heyet ile birlikte yaptığımız sıkı araştırmalar neticesinde, istediğimiz testlerin ancak bir kablo fabrikasının laboratuarında yapılabileceği sonucuna varmış ve yetkilileri ile temasa geçerek testleri İstanbul Sefaköy’de yerleşik Surtel kablo fabrikasında yaptırmaya karar vermiştik.

                                                ***
Birkaç gün sonra Boğaziçi ve Gaziantep ve şu an hatırlamadığım birkaç müesseseden, üzerinde üretim tarihi, tip numarası ve Kandıra Kablo fabrikasında üretildiğini gösteren, firmanın adının yazılı olduğu kablo numuneleri bana ulaşmıştı.

Numuneleri yüklenip İstanbul Surtel fabrikasına gittiğimizde mevsim kıştı. Kablo numuneleri, sıcak ve soğuktaki genleşme katsayısı olarak bilinen hot-sat testi başta olmak üzere kopmaya, kırılmaya dayanıklılık, kalınlık, esneklik ve şartnamesinde istenilen diğer değerlere uygunluk yönlerinden birçok teste tabi tutulacaktı. Ben ve teknik ekibim, yapılan bu testlerin hepsine fabrikanın laboratuarında bizzat refakat etmiş, sonuçları gözlerimizle görmüş ve gerek testi yapan fabrika elemanları, gerekse tüm teknik ekip birlikte imza ederek sonuçları bir rapora bağlamıştık.

Ortaya çıkan netice, kuşkularımda haklı olduğumu göstermişti. Test sonuçlarının Siemens laboratuarında yapıldığı söylenen ve kandıra kablo firmasının ürettiği kabloların şartnameye uygun olmadığı iddiasına dayanak yapılan sonuçlarla hiç ilgisi yoktu. Kandıra Kablonun kabloları ihale şartnamesinde istenilen kalitedeydi. Tabii bu netice, aslında soruşturmayı da bitirmişti.

Ardından, bu Kandıra Kablo üretimi kabloları kullanan müesseselerden gelen yazılardan, kabloların yeraltına döşenmesinden sonra cevap yazıları yazılana kadar herhangi bir arızanın yaşanmadığının bildirilmesi de son noktayı koymuştu.
                                                         ***
Bir müfettiş, bir teftiş heyeti böyle bir çalışma yapmadan, rakip firma tarafından hazırlanan, hangi kabloların teste tabii tutulduğu belli olmayan, doğruluğu şüpheli bir rapora istinaden üst yönetimini suçlu ilan edip bakanlığa nasıl suç duyurusunda bulunabilirdi? Bunu olsa olsa yukarıda izah etmeye çalıştığım sakat bir yaklaşım yapabilirdi. 

TEDAŞ Teftiş Kuruluna hakim olan bu kafa yapısı ile benim bakış açım arasındaki fark, aslında basit bir görüş farkı değil, mesleğe ve kendimize duyduğumuz saygının göstergesiydi. Ve bu fark, ileride çok başka olaylarda da ortaya çıkacak, hayati öneme sahip olacaktı.

                                             ***
Türkiye Elektrik Kurumunun ikiye bölünüp, TEDAŞ, TEAŞ olarak iki kurum halinde yeniden yapılanmasından önce TEK’in Teftiş Kurulu Başkanı olan Atilla bey, bu bölünmeden sonra, TEAŞ Teftiş Kurulunun Başkanlığını yapmış, bir sohbetimiz sırasında, TEK ikiyeye bölünürken TEAŞ’ta kalmayı tercih ettiğini ve TEK Teftiş Kurulundan objektif çalışan müfettişleri seçtiğini, problemlileri ve siyasi davrananları ise TEDAŞ’a bıraktığını söylemişti. O an, bir anlam veremediysem de yaşadığım bu olaydan sonra Atilla bey’in ne demek istediğini daha iyi anlamıştım.

                                               ***
Sonuçta, İstanbul’a birlikte giderek testleri de birlikte yaptığımız teknik heyetin bana sunduğu teknik rapora dayanarak, konuya ilişkin raporumu düzenlediğimde, teknik değerlendirmelerin yanı sıra, mali yönden de Genel Müdürlüğünü Mehmet Bozdemir’in yaptığı TEDAŞ üst yönetiminin kusurlu bir hareketinin olmadığını, tersine kurumun repo v.s gibi imkanları kullanarak karlı duruma geçirildiğini belgeleriyle ortaya koymuştum.

Bu rapor, benim sıkıntılı, ama olgun dönemimde ortaya koyduğum, önemli ve övünülecek raporlarımdan biri olmuştu.


                                              --0--



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder