SUBJEKTİF -
OBJEKTİF
Uzun bir süre Teftiş Kurulu Başkanlığına
vekalet ettikten sonra görevden alınarak, yeniden başmüfettişliğe
döndürülmemden sonra, soruşturmam için uhdeme verilen ilk iş, bir soruşturma
nedeniyle başkan vekili iken görevden uzaklaştırdığım ve daha sonra da görevden
alınmış olan TEDAŞ eski Genel Müdürü Mehmet Bozdemir’in, Genel Müdürlük
döneminde, İstanbul Boğaziçi Elektrik Dağıtım Müessesesi Müdürlüğü ve TEDAŞ’ın
diğer bazı elektrik dağıtım müesseselerinin ihtiyacı için yapılan yeraltı
kablosu ihalesi ile ilgiliydi.
Şikayet mektubunda, Siemens, Surtel ve Türk kablo v.s gibi büyük
ve ünlü kablo firmalarının katıldığı ihalenin, Sakarya menşeli Kandıra Kablo
isimli firmaya verildiği, anılan firmaca teknik olarak standartların altında ve
şartnamede öngörülen değerleri taşımayan son derece kalitesiz üretilen kabloların
alınması suretiyle TEDAŞ’ın zarar sokulduğu ve dolayısıyla, bu ihaleyi
yapanlarca görevin kötüye kullanıldığı ileri sürülmekteydi.
Bu şikayet mektubu, daha önce bir çok
örneğini gördüğümüz ve daha sonra da bir çok örneğini görecek olduğumuz şekilde,
önce TEDAŞ Genel Müdürlüğüne gönderilmiş olup TEDAŞ Teftiş Kurulunca incelenmiş
ve konunun ilgililerinin, TEDAŞ’ın üst yöneticileri olduğu tespit edildikten
sonra, TEDAŞ Teftiş Kurulunun, ortak kararnameyle atanan kendi üst yöneticileri
hakkında soruşturma yapma yetkileri bulunmadığından, yetkisizlik nedeniyle
soruşturulmak üzere Enerji Bakanlığa gönderilmişti.
Daha önce örneğini gördüğümüz ve sonra da
göreceğimiz şekilde diyorum, zira önce incelemeye alıp sonra yetkimizi aşıyor
denilerek bakanlığa gönderilme işi, TEDAŞ Genel Müdürlüğünce çok yapıyordu.
Kurum içerisinde çeşitli gurupların genel müdürün kendilerinden olması için
yaptığı çekişmelere Teftiş Kurulu da katılıyor, çoğu zaman isimsiz şikayet
mektupları bile işleme konulup, yapılan incelemelerin ardından, yetkimizi
aşıyor gerekçesiyle bakanlığa gönderiliyordu.
Söz konusu soruşturmanın başmüfettişliğime
verilmesi üzerine mahallinde dosya tetkikinde bulunmak için TEDAŞ Genel
Müdürlüğünde bakanlık müfettişlerine tahsis edilmiş olan odalardan birisine
yerleşmiş ve incelemelere başlamıştım. O tarihlerde TEDAŞ Genel Müdürü, daha
önce Müessese Müdürlüğü de yapmış olan Mustafa Öztürk’tü. Soruşturmaya başlamış
olmam nedeniyle nezaketen görüşmek istediğimde Ankara dışında olması nedeniyle
kendisi ile temas kuramamış, yerine yardımcısı konumunda olan Osman Nuri Doğan
ile görüşmüştüm.
***
Dosya üzerinde yaptığım ilk incelemeler
neticesinde, şikayete esas teşkil ettiği anlaşılan Kandıra Kablo firmasınca
üretilen kabloların, şartnamedeki değerleri taşımadığını gösteren laboratuar
raporunun, Siemens firmasınca yaptırıldığını, yani ihaleye girerek, ihaleyi
kazanan firmaya rakip olan bu firmanın kendi laboratuarında, kendi
elemanlarınca yapılan testlere dayanılarak şikayette bulunulduğunu görmüş ve
bunun ne kadar ciddiye alınabileceğini düşünerek, bu noktada konuyu daha önce
tetkik edip TEDAŞ yöneticilerini sorumlu görmekle birlikte, soruşturmanın
yetkisizlik nedeniyle bakanlığa gönderilmesini öneren TEDAŞ müfettişi Aslan
Karlıdağ ile görüşmeye gerek duymuştum. Zira düzenlediği raporda, Kandıra
kablonun ürettiği kabloların şartnameye uygun olmadığını rakip firmanın
söylüyor olması konusunda tek kelime olmadığı gibi, Kandıra Kablo firmasının
üretimi olan kabloların teknik yetersizliğine dair, kendisince yapılmış hiçbir
çalışma da yoktu. Acaba, bu konu dikkatini çekmemiş miydi? Üstünde neden
durmamıştı?
Davetim üzerine yaptığımız görüşmede, TEDAŞ
müfettişinin, benim dikkatimi çeken ve dolayısıyla kuşku ile yaklaşılması
gerektiğine inandığım konuyu hiç önemsemediğini hayretle görmüştüm. Konuştukça
meseleye afaki yaklaşımları, duyumlara dayanarak kanaat ediniyor olması, bir
kişi hakkında müfettiş arkadaşlarının kendisine verdiği bilgiye göre
değerlendirme yapmakta sakınca görmediğini açıklaması, bir konuda soruşturma
geçirip de suçlu bulunan kişiyi her konuda peşinen suçlu gören yaklaşımı daha
çok dikkatimi çekmişti. Bu bakış açısı açıkçası bana çok, ama çok yabancıydı.
Bir insan, bir konuda suçlu olabilir, ama bir başka konuda masum hatta dürüst
davranmış da olabilirdi. Bir müfettiş arkadaşımın verdiği herhangi bir bilgi,
belgelenmeden, bir başka bilgi ile doğrulanmadan nasıl gerçek muamelesi
görebilirdi. Bunları sorup, küçük çaplı bir tartışma yapmış, bu fikirlerin
sadece kendisine değil, TEDAŞ müfettişlerinin çoğuna ait olduğunu ifade
etmesine de hayretle tanık olmuştum. Demek ki, TEDAŞ’ tan bakanlığa sık sık üst
yöneticilerini suçlayan, ama incelendiğinde kayda değer hiç bir şey çıkmayan
raporların gönderilmesinin altında yatan neden bu sakat anlayıştı.
Bu görüşmeye, biraz geç gelmiş olan ve
bakanlığa gönderilen raporda Aslan Karlıdağ ile birlikte imzası bulunan Akın
isimli TEDAŞ müfettişinin de benzer şeyleri tekrarlaması bu kanaatimi daha da
güçlendirmişti.
Ben, kendi disiplinim içinde yol alacak ve
kendi üstatlarımdan görüp yıllarca içime sindirdiğim objektif verilere
dayanarak hareket etme yolundan ayrılmadan, kimin hangi siyasi çizgide olduğuna
bakmadan soruşturmamı yapacaktım. Eski Genel Müdür Mehmet Bozdemir’in, MHP
eğilimli bir adam olması beni hiç ama hiç ilgilendirmezdi. Daha önce görevden
uzaklaştırmış olmamız, birkaç konuda küçük sorumluklarını tespit edip, disiplin
cezası ile tecziye etmemiz bu soruşturmada bana referans olamaz, ışık
tutamazdı.
***
Öncelikle Siemens firmasınca yaptırıldığı
anlaşılan laboratuar testlerinin doğru olup olmadığı ve böylece ileri sürülen
iddiaların en temel enstrümanını aydınlığa kavuşturmanın zorunlu olduğu
düşüncesinden hareketle, Kandıra Kablo Firmasından alınan kabloların hangi
müessese müdürlüklerine gönderildiği ve nerelerde kullanıldığını tespit etmiş
ve kullanımdan arta kalan ve depolarda tutulan kablo varsa bunlardan belli
miktarda numune gönderilmesini ve bunun yanı sıra, kullanılmış kablolarda
yaşanmış arızalar varsa kayıtlarının bildirilmesini resmi bir yazı ile ilgili
mercilerden talep etmiştim.
Müesseselerde kullanımdan arta kalan numune
kabloların var olması halinde, bunlar bana ulaştırılır ulaştırılmaz derhal
tarafsız bir laboratuarda test ettirip, neticeyi bizzat görecektim.
Elektrik Dağıtım Müesseselerine gönderdiğim
resmi yazılarımın yanıtını beklerken zaman kazanmak için bir yandan TADAŞ Genel
Müdürlüğünden, incelemelerimde bana yardımcı olacak mühendisler ve teknik
elemanlar talep ederek, kablo işinden anlayan bir teknik bilirkişi heyeti
kurmuş, bir yandan da kabloları test ettireceğim tam donanımlı bir laboratuar
aramaya başlamıştım.
Bu amaçla önce Ankara’daki teknik
üniversitelerle temasa geçmiş, ODTÜ gibi en gelişmiş olanın da bile kablo
testinin yapılması için gerekli olan aparatların bulunmadığını hayretle
öğrenmiş, Türk Standartlar Enstitüsü ile görüşüp burada da yapılamayacağını
görünce hayretim daha da artmıştı. Sonra buralardan aldığım tavsiye doğrultusunda
İstanbul’a yönelmiş, İTÜ ile görüşmüş ancak gerek bu üniversitede, gerekse
diğerlerinde de kabloları test ettiremeyeceğimi üzülerek anlamıştım.
Bu gelişmeler bana çok ilginç gelmişti. Bir
kablo testini, bilimsel bir kuruluşa yaptıramamıştık. Daha sonra teknik heyet
ile birlikte yaptığımız sıkı araştırmalar neticesinde, istediğimiz testlerin
ancak bir kablo fabrikasının laboratuarında yapılabileceği sonucuna varmış ve
yetkilileri ile temasa geçerek testleri İstanbul Sefaköy’de yerleşik Surtel
kablo fabrikasında yaptırmaya karar vermiştik.
***
Birkaç gün sonra Boğaziçi ve Gaziantep ve şu an
hatırlamadığım birkaç müesseseden, üzerinde üretim tarihi, tip numarası ve
Kandıra Kablo fabrikasında üretildiğini gösteren, firmanın adının yazılı olduğu
kablo numuneleri bana ulaşmıştı.
Numuneleri yüklenip İstanbul Surtel
fabrikasına gittiğimizde mevsim kıştı. Kablo numuneleri, sıcak ve soğuktaki
genleşme katsayısı olarak bilinen hot-sat testi başta olmak üzere kopmaya,
kırılmaya dayanıklılık, kalınlık, esneklik ve şartnamesinde istenilen diğer değerlere
uygunluk yönlerinden birçok teste tabi tutulacaktı. Ben ve teknik ekibim,
yapılan bu testlerin hepsine fabrikanın laboratuarında bizzat refakat etmiş,
sonuçları gözlerimizle görmüş ve gerek testi yapan fabrika elemanları, gerekse
tüm teknik ekip birlikte imza ederek sonuçları bir rapora bağlamıştık.
Ortaya çıkan netice, kuşkularımda haklı
olduğumu göstermişti. Test sonuçlarının Siemens laboratuarında yapıldığı
söylenen ve kandıra kablo firmasının ürettiği kabloların şartnameye uygun
olmadığı iddiasına dayanak yapılan sonuçlarla hiç ilgisi yoktu. Kandıra Kablonun
kabloları ihale şartnamesinde istenilen kalitedeydi. Tabii bu netice, aslında
soruşturmayı da bitirmişti.
Ardından, bu Kandıra Kablo üretimi kabloları
kullanan müesseselerden gelen yazılardan, kabloların yeraltına döşenmesinden
sonra cevap yazıları yazılana kadar herhangi bir arızanın yaşanmadığının
bildirilmesi de son noktayı koymuştu.
***
Bir müfettiş, bir teftiş heyeti böyle bir
çalışma yapmadan, rakip firma tarafından hazırlanan, hangi kabloların teste
tabii tutulduğu belli olmayan, doğruluğu şüpheli bir rapora istinaden üst
yönetimini suçlu ilan edip bakanlığa nasıl suç duyurusunda bulunabilirdi? Bunu
olsa olsa yukarıda izah etmeye çalıştığım sakat bir yaklaşım yapabilirdi.
TEDAŞ Teftiş Kuruluna hakim olan bu kafa
yapısı ile benim bakış açım arasındaki fark, aslında basit bir görüş farkı
değil, mesleğe ve kendimize duyduğumuz saygının göstergesiydi. Ve bu fark,
ileride çok başka olaylarda da ortaya çıkacak, hayati öneme sahip olacaktı.
***
Türkiye Elektrik Kurumunun ikiye bölünüp,
TEDAŞ, TEAŞ olarak iki kurum halinde yeniden yapılanmasından önce TEK’in Teftiş
Kurulu Başkanı olan Atilla bey, bu bölünmeden sonra, TEAŞ Teftiş Kurulunun
Başkanlığını yapmış, bir sohbetimiz sırasında, TEK ikiyeye bölünürken TEAŞ’ta
kalmayı tercih ettiğini ve TEK Teftiş Kurulundan objektif çalışan müfettişleri
seçtiğini, problemlileri ve siyasi davrananları ise TEDAŞ’a bıraktığını
söylemişti. O an, bir anlam veremediysem de yaşadığım bu olaydan sonra Atilla
bey’in ne demek istediğini daha iyi anlamıştım.
***
Sonuçta, İstanbul’a birlikte giderek testleri
de birlikte yaptığımız teknik heyetin bana sunduğu teknik rapora dayanarak, konuya
ilişkin raporumu düzenlediğimde, teknik değerlendirmelerin yanı sıra, mali
yönden de Genel Müdürlüğünü Mehmet Bozdemir’in yaptığı TEDAŞ üst yönetiminin
kusurlu bir hareketinin olmadığını, tersine kurumun repo v.s gibi imkanları
kullanarak karlı duruma geçirildiğini belgeleriyle ortaya koymuştum.
Bu rapor, benim sıkıntılı, ama olgun
dönemimde ortaya koyduğum, önemli ve övünülecek raporlarımdan biri olmuştu.
--0--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder