25 Şubat 2017 Cumartesi



BİZİM SOL...




İşçi iken memur yapılmaya karşı çıktığım için işten atıldıktan bir süre sonra Ankara Belediyesine bağlı Elektrik Gaz Otobüs (EGO) işletmesinin açtığı sınavı kazanıp memur olarak burada işe başlamıştım.

Ülkenin o günkü koşullarında EGO, bir işletmeden daha çok, sol siyasi fraksiyonların kol gezdiği bir platform gibiydi.

Ben de kısa süre içinde, sempatizanı olduğum Kurtuluş gurubunun EGO sorumlusu olma noktasına gelmiştim. Eski bir sendikalı işçi olarak, çoğunlukla, işletmedeki işçilere yönelik bildiriler hazırlıyor, işçileri sosyalist hareketimize kazanmak için uğraşıyordum.

İşte tam da bu günlerde, Ankara Yenidoğan semtinde silah taşıması ve bıçkınlığıyla ünlenmiş Aslan adında bir genç arkadaş nasıl olduysa EGO da memur olarak göreve başlamış ve Kurtuluşçu olduğu için de, bizlerin onca zamanlık çabalarına karşılık bir anda gurubun işyerindeki lideri olmuştu.

Biz onun ne yaptığını takip bile edemiyorduk. Bir sabah işe geldiğimizde, Aslan ve tanımadığımız arkadaşlarının EGO’nun etrafındaki duvarları slogan yazıları ile donattığının görüyor, bir başka sabah başka bir sürprizle karşılaşıyorduk. Aslında bu arkadaşın teoriyle, sosyalizmin bilimsel tarafıyla, işçi sınıfı örgütlenmesiyle falan bir ilgisi de yoktu. Ama ne yazık ki,  bizim içinde olmaya çalıştığımız, sempati duyduğumuz siyasi gruplarda bu tip arkadaşlar nedense ilgi görüyor, revaçta oluyordu.

Ben ve benim gibi düşünen birkaç kişi, bu durumu garip karşılamış, yaptığımız çalışmalarda şevkimiz kalmamıştı. Bu gidişin nereye varacağını bilemiyorduk.

                                               ***

Bir gün öğleden sonra, Aslan çalıştığı birimden dahili telefonla beni aramış ve yanıma gelmek istediğini söyleyerek, odamın nerede olduğunu sormuştu. Tarifime göre yanıma geldiğinde, heyecanlı olduğunu, hatta paniklediğini fark etmiştim. Neler olduğunu sorduğumda cevap vermemiş, İnşaat Mühendisleri Odası lokalinden Ümit’i aramak istediğini söyleyip, EGO’ dan çıkabileceği bir arka kapı olup olmadığının sormuş ve beni de telaşlandırmıştı.

Bütün bunlara rağmen ben, başka soru sormadan, kendisini almış yan servisteki müdür yardımcısı Ergün bey’in odasına götürmüş ve özel bir mesele için telefonunu kısa bir süre kullanmak üzere rica da bulunmuştum.

Ergün bey, nazikçe odasını terk etmiş ve ben de aynı biçimde davranarak dışarıda beklemiştim. Aslan, telefon görüşmesini yaptıktan sonra, odadan çıkar çıkmaz EGO’nun arka çıkışını tekrar sormuştu.

Bu işte bir gariplik vardı, ama bizim bu siyasi işlerde herkesin her şeyi bilmesi gerekmediği temel bir prensip olduğundan, bana söylenmediğine göre, bilmem gerekmeyen bir iştir diye düşünerek, hiç bir şey sormadan, beni takip etmesini söylemiş ve çoğu EGO’lunun bilemediği, Maltepe tarafındaki Bomonti kapısına yönelmiştim.

Kapıdaki bekçiye, selam verip acil bir işimiz olduğu için bu kapıyı kullanmak zorunda kaldığımızı söyleyerek, Aslan ile birlikte dışarı çıktıktan sonra hızlı adımlarla Maltepe caddesine yürümüş ve oradan bir taksiye atlayarak, İnşaat Mühendisleri Odasının lokaline gelmiştik. En üst kattaki lokal bölümünün zilini çaldığımızda kapıyı Ümit açmış ve Aslan, lokalden içeri girerken, ben EGO ya dönmek üzere oradan ayrılmıştım.

                                                ***

Ertesi gün, Aslan’ı polisin aradığının ve aranma nedeninin de İsmet paşa olarak bilinen dışkapı yakınındaki mahallede bir kahvehanenin taranması neticesinde iki kişinin hayatını kaybetmesi olduğunu öğrendiğimde de şok olmuştum.

Neler oluyor, ben neler yapıyordum? Ya polis, Aslan’ı izlemeye alıp bizi arka kapıdan çıkarken yakalasa ve beni de alsa, ne yapabilir, bu olayla hiç bir şekilde ilgim olmadığı konusunda kime ne anlatabilirdim?.

Eğer, Aslanın yaptığı doğru ve bu bir örgüt işiyse, bu işin hiç hesabı kitabı yok muydu? Adam, elini kolunu sallayarak beni nasıl tehlikeye atabilirdi? Bu bir sorumsuzluk değil miydi? Şayet bu olup bitenler bir örgüt işi değilse, bu adama ve bunun gibilere neden sahip çıkılıyordu? Bunlar aslında düpedüz provokatif ve ortalığı karıştıran adamlar değil miydi? İyi niyetli, ülkesinin ve halkının menfaatleri için mücadele etmeyi benimsemiş olan bizlerin bu gibi adamlarla ne işi olabilirdi?

Bu olay, uzun süredir devam eden tereddütlerime son noktayı koymuş, ikinci ve önemli kırılma noktası olmuştu. Artık yol ayrımına gelinmişti. Bu çok belliydi.

Ertesi gün, bu yol ayrımının gerekçelerinin belirtildiği bir metin kaleme almış ve sorumluluğum gereği, kaçmadan, kaytarmadan, ciddi bir tavır sergileyerek, Kurtuluş gurubundan ayrıldığımı yakın çevremdekilere ilan etmiştim.

Artık, daha doğru ve tutarlı olup legal bir harekete yelken açmaya niyet etmiştim.

EGO’da düşünmeden hareket ettiğine inandığım, belli adamların haksız ve tutarsız eleştirilerine maruz kaldıysam da hiç dikkate almamıştım. Zira bu noktadan sonra o eleştirilerin hiçbir kıymeti yoktu. Ben, küçük hesapların değil, aklın yolunu seçmiştim.

                                                ***

Ve bu olaydan kısa süre sonra 12 Eylül 1980 askeri darbesi olmuş ve ben, aradan yıllar geçtikten sonra, Aslan’ın itirafçı olduğunu, yüz ameliyatı yapılarak gizlendiğini basından öğrenmiştim...

                                                                         --0--






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder