KIRMIZI UÇURTMA
İlkokul ikinci sınıftaydım. Yine Nisan ayı gelmiş, bahar
yellerliye birlikte uçurtma mevsimi de başlamıştı. Henüz üzerinde yapılaşma
olmadığı için çocukların oyun alanı olarak kullandığı evimize çok yakın olan tepelikte
çıtalı uçurtma uçuran yaşıtlarımı uzaktan seyrediyor, içimden ah keşke benim de
bir çıtalı uçurtmam olsa diye geçiriyor, onlara çok imreniyordum.
*
O zamanlar, Kutlugün sokağın Cebeci caddesine yakın
tarafındaki bir manav dükkanında, ne alakası varsa, meyve sebzenin yanı sıra hazır
çıtalı uçurtmalar da satılırdı. Dükkanın önünden her geçişimde kağıttan
kırpılmış uzun kuyrukları, gövdesinin, sarı, mavi, kırmızı renkli ince kağıtları
aklımı başımdan alır, uçurtmalara baktıkça içim giderdi. Ama nedense anneme, ben
de uçurtma istiyorum diyemezdim. O çocuk aklımla, uçurtmaya sıra gelmeyeceğini
bilirdim.
*
Nisan’ın ortalarıydı. Ablamın yakın arkadaşı Necmiye abla
ile benden oldukça büyük erkek kardeşi Kemal ağabey, bizi ziyarete
geldiklerinde ben, mahalle bakkalımızdan aldığım kırmızı yağlı kağıtlarla
defterlerimin yırtılan kaplarını yeniliyordum. Kemal ağabey, beni bir süre
izledikten sonra, eğer artan kağıt
olursa, bana uçurtma yapabileceğini söylemiş, dünyalar benim olmuştu.
Kemal ağabeye çok sevineceğimi, fazla kağıdım olduğunu, ama
uçurtma için gerekli olan çıtalarımın olmadığını söylediğimde o, olsun bak
hemen şu yandaki inşaattan birkaç düzgün tahta parçayı bulabilirsem, uçurtma
işini halledebileceğini söylemişti.
Hemen fırlayıp inşaata gittiğimde birkaç usta kalıp
tahtaları çakmakla meşguldü. Birisine yaklaşıp, uçurtma çıtası yapmak için
düzgün bir tahta parçası verip veremeyeceğini sorduğumda usta bana, sen nasıl
çıta yapacaksın ki der gibi bakınca, yok, ben değil abim istiyor o yapacak
dedim.
Birkaç dakika sonra, ustanın pencere pervazlarından
ayarladığı birkaç düzgün ahşap parçasıyla eve dönmüştüm bile.
Kemal ağabey, zaten düzgün olan bu ahşapları, bizim keskin
ekmek bıçağıyla yontup istenilen inceliğe getirip düzelttikten sonra, paket
ipiyle çıtaları gönyelerini ayarlayarak birbirine bağlamak ve nihayet kırmızı
renkli yağlı kağıdı da gövde haline getirip kenarlarını iplere yapıştırmak için
epey uğraştıktan sonra ortaya çok güzel bir uçurtma çıkmıştı.
Sevinçten, uçurtmadan
önce ben havalara uçmuştum.
*
Kırmızı uçurtmamı günlerce uçurtmuştum. Kuyruk dengesi ile
terazisi gerçekten çok iyi yapıldığı için, havada bir gelin gibi süzülüyor,
bütün çocuklar parlak kırmızı uçurtmama hayran kalıyordu. Ancak, bir gün bu
hayranlık kıskançlığa dönüşmüş ve yaşça benden oldukça büyük bir çocuk, kendi
uçurtmasını benimkine kasten takıp, düşürtmüştü.
O güzelim uçurtmamın çıtaları, yere çarpmanın şiddeti ile
kırılmış, kırmızı kağıdı paramparça olmuştu. Çok, ama çok üzülmüştüm. O an
benim için daha kötü hiçbir şey olamazdı. Benim için çok kıymetli olan uçurtmam
bundan sonra uçamayacaktı. Çaresiz, bağırıp, çağırmıştım ama hepsi o; uçurtmamı
kaybetmiştim.
*
Ve bir daha da uçurtmam olmadı.
Şimdi nerede oyuncağını elinden alınınca ağlayan bir çocuk
görsem kırmızı parlak uçurtmamdan ayrılışımı hatırlar, nerede bir uçurtma
görsem, kırmızı mı diye bakarım.
--0--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder