25 Ekim 2013 Cuma


Ant İçtik…

Tanıyanlar bilir.
Devlet’i -Ali de görev yaparken bir zamanlar, bu günün ünlü iş adamları kapımızda beklerdi çoğu zaman.
Onlar yakın olmaya çalıştıkça biz uzak durduk laf söz olur diye, sadece işimiz yaptık, hiçbir hesap yapmadan.
Yılbaşlarını, bayramları, seyranları bahane edip gönderdikleri hediyeleri almadık, geri çevirdik, incitmeden kırmadan.
Bunu aile terbiyemizin, görgümüzün gereği olarak yaptık hiç zorlamadan.
Bazıları onları alıştırmış olsa da içli dışlı olmaya, biz uzak durduk bu tür yakınlaşmalardan.
Avanta almadık, yanlış yapmadık…
Onlardan menfaat bekleyenlerden farkımızı görürler, bilirler, devlette namuslular da varmış derler sandık…
*
Gün geldi, iktidar değişti…
Nasıl olduysa, dini referans alanlar devleti ele geçirdi.
Onlar için namuslu çalışmak değil, kendilerinden olup olmamak önemliydi.
Öyle olunca ölçü…
Tabi ilk iş, bizim ipimiz kesildi.
Alındık görevden, yaşam kavgamız öksüz kalıverdi.
O dost bildiklerimiz birden etrafımızdan kayboluverdi.
Ortalarda görünmez oldu, bir dakika olsun görüşmek için kapımızda bekleyenler.
Yanımıza uğramaz oldu dost bildiklerimiz…
Haksızlığa uğradık…
Gittik başımızı yargıya vurduk.
Daha tarumar edilmediği için Danıştay, kazandık davamızı ama çalıştırılmadık.
Devlet görevimizden mecburen ayrıldık.
*
Yaşımız daha gençti ve çalışmaya alışmıştık boş duramazdık.
Kendilerinden menfaat bekleyerek ilişki kuranlardan yaka silktiklerini, bizim dürüstlüğümüzü takdir ettiklerini sandık, o kapımızda bekleyenlerden iş talep ettik.
Bakalım deyip bir daha aramadıklarını ibretle izledik.
Onlara, dürüst değil, “iş bitirici adam” lazım olduğunu o an anladık.
Ne kadar saf olduğumuza şaşıp kaldık…
Yanıldığımızı fark ettik.
Önceleri üzüldük…
Alkıştan sonra ihaneti görmenin sarsıntısını yaşadık.
Zaman, ilacı oldu her şeyin, gün geçtikçe işsiz olmaya da yalnızlığa da alıştık…
Hayata, gülüp geçtik…
Onurlu yaşamanın bedeli olmadığını öğrendik.
*
Emekli olduktan sonra bir zamanlar kapımızda bekleyenlerin yanına “yanaşma” olan eski bürokratların, yeni siyasi iktidara şakşakçılık yapan patronlarının borusunu çaldığını görünce, işsiz olmakta da hayır varmış dedik.
Biz, ülkenin sorunlarına sahip çıkarken, özgürce düşünüp, düşüncemizi her şeye rağmen ifade etmeye çalışırken o, her dönemde iktidara yakın olan, güce tapan patronların yanında çalışan bürokrat eskilerinin suskunluğuna şahit oldukça,  her şeyin para kazanmak olmadığını, özgür olmanın, memleket meselelerine sahip çıkmanın onurunun hiçbir şeye değişilmeyeceğini öğrendik…
İyi ki, işsiz kalmışız, iyi ki, görevden alınmışız dedik…
Öyle, her gelene, ne olduğuna, ülkeyi nereye götürdüğüne bakmadan şakşakçılık yaparak ünlü ve zengin olunacağına, “bir lokma bir hırka” sahibi olup, özgür olmanın en büyük hazine olduğunu kavradık.
Hiçbir risk yokken, “biz siyasete bir idamlık, bir de bayramlık gömleğimizi yanımıza alıp girdik” diyenlerin, ülkenin kötü günlerinde, sorumluluk almaları gerektiğinde ortalardan kaybolan tatlı su balıkları olduklarını, ceplerini doldurmaktan başka bir şey düşünmediklerini görünce onlar adına utandık…
Siyaseti de en az namussuzlar kadar cesur olanların yapması gerektiğine bir kere daha inandık…
Ve İbret-i alem için elimizden geldiğince, dilimiz döndüğünce doğrunun, haklının ve mazlumun yanında olmaya ant içtik.

Mustafa Tuğrul Turhan

 

 

 

 

 

 

2 yorum:

  1. Ne demeli? Acı ama gerçek...Kaleminiz dert görmesin.

    YanıtlaSil
  2. Sevgili dost arkadaşım, senin yolun baştan beri doğrululukla, dürüstlükle ve ülkemizin yararı için çaba sarf ettin. Bu gün Devlet’i -Ali 'yenin dışındasın ancak çok sevenin ve okuyucun olduğunu unutma ... Düşüncelerini yazmaya devam et...Bu karanlık Türkiye'de yazıların küçük de olsa ışıltılar salarak yakın gelecekte projektör gibi aydınlık günlerimizin başlangıç basamakları olacaktır...Sevgi ve selamlar ...

    YanıtlaSil