Ne Oldu Bize?..
Bizim kuşağa daha İlkokul sıralarındayken, kendisi siftah
yapıp da bitişik dükkandaki komşusu daha hiç satış yapmamışsa, müşterilerini
ona yönlendiren esnafın “tok gözlülüğü”,
öğretilirdi.
Aslında bu, kazanma hırsının, en çoğu, en iyisi bende olsun,
başkasından bana ne demenin ayıp sayıldığı bir kültürün göstergesiydi.İnsan dediğin, en yakın komşusundan başlayarak başkalarını da kollar, dayanışma içinde olur, aç gözlü olmazdı...
Komşu, komşunun külüne muhtaçtı...
Hz. Muhammet’in ünlü hadisinde, “komşusu açken tok yatan bizden değildir” dediği gibi insanlar, başkalarının üzüntülerini, sıkıntılarını önemser, dertleriyle dertlenirdi.
Halleriyle hallenirdi...
Şimdi öyle mi?
Hemen herkes, her şeyin en iyisi bende olsun, en önde ben olayım, benim evim, benim arabam en büyük olsun, başkasından bana ne anlayışı içinde, neredeyse birbirinin gözünü oyacak...
Geçerli olan anlayış,“Rabbena, Rabbena, hep bana, hep bana!”
Birilerinin kafasına basa, basa yükselecek, kazanacak, arkana bakmayacaksın.
Altta kalanın canı çıksın diyeceksin.
Vicdan yapmayacaksın...
Örf mü, adet mi, manevi değerler mi?
Onlar da ne?
Temel felsefesi, “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” olan kapitalizmin iyice azgınlaşmasıyla insanlığın geldiği nokta işte bu.
Özeti, “büyük balık küçük balığı yer.”
O kadar!
Acımasız, duygusuz, vicdansız, kısacası manevi değersiz...
*
Paran olmadığında, veresiye alış veriş yaptığın mahalle bakkalı yok artık.
Yabancı markaların şubeleriyle dolu alış veriş merkezindeki büyük marketin kasiyeri seni, sen onu tanımıyorsun...
Hazırlıksız olduğunda gelen misafirin için kapısını çalıp yarım ekmek, bir pişirimlik kahve isteyeceğin komşun çoktan kapısına duvar örmüş...
Her sabah işe giderken karşılaşsan, asansöre birlikte binsen de hiç tanımıyormuş gibi davranıp, arkasını dönmekte...
Tüketim çılgınlığının ateşçisi reklamlar, sizi başkasından “farklı ve üstün” kılma temalı...
“Ayrıcalıklısınız”, “fark edileceksiniz”, “ seçkinlerin seçimi” falan, filan…
Kalitenizi, değerinizi, üstünüzde taşıdığınız giysilerin markası belirlemekte…
Mevlana, “Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok, nice elbiseler gördüm içinde insan yok!” demiş, kimin umurunda...
Onun sözleri, anlamını hiç düşünülmeden soysal medyada sadece paylaşılıyor...
Nasrettin Hoca’nın yüz yıllar önce “ye kürküm ye” diyerek hicvettiği, gösterişe, dış görünüşe itibar etme hastalığı kronikleşmiş...
Umutsuz vaka...
Yabancı, başka bir kültür.
*
Biz böyle değildik!
Ne oldu bize?..
Lafa gelince mangalda kül bırakmıyoruz…
Biz, şöyleyiz, biz böyleyiz...
Acıda da sevinçte de beraberiz, birlik, beraberlik içindeyiz diyoruz...
Ama milli gelirin paylaşımı adaletsiz; gelir grupları arasında uçurum var...
Makas sürekli açılıyor...
Sağlık ve eğitim paran kadar...
Çocuklarımızın okulları farklı, fırsat eşitliği yok...
Kasap et, koyun can derdinde...
Gemisini kurtaran kaptan...
Bencillik diz boyu...
Öyleyse hangi biz?..
Biz, çoktan “ben” olmuş...
Esas sorun bu!
Gerçeği görmek yerine, “bu kadar kusur kadı kızında da olur” diyoruz...
Kendimizi kandırıyoruz...
Ne oldu bize?..
Mustafa Tuğrul Turhan
Yine güpgüzel bir yazı olmuş gerçekten de ne olmuş bize?
YanıtlaSil