Vah Vah!..
İktidar
partisi bugün başbakanıyla, bakanlarıyla, milletvekilleriyle Diyarbakır’da
Kuzey Irak Özerk Kürt Yönetimi Başkanı Barzani’yi ağırlıyor.
Sanırsın
ki, bayram kutluyorlar. Aynı güne, toplu açılışlar, toplu nikahlar sıkıştırarak, bu havayı özellikle pompalıyorlar.
Daha dün “haddini bil” dedikleri Barzani’yi, şimdi başlarına tac ediyorlar.
Gülücükler dağıtarak, beraber halkı selamlıyorlar, beraber nikah şahitliği yapıyorlar.
Ve ağızlarında bir barış lafıdır geveleyip duruyorlar.
*
29 Ekim’de Anıtkabiri kıyısından köşesinden gösteren malum medya Diyarbakır’a üs kuruyor, yayınını oradan yapıyor.
Papağan gibi, koro halinde iktidarın söylediklerini aynen tekrar edip, barış, barış diye bağırıyor...
Ne barışı, kiminle barış diye sormuyor, sorgulamıyor.
‘Yahu, bizim Irak topraklarında gözümüz yok, Barzani’yle de savaş halinde değiliz; bizim sorunumuz PKK terörü ve ona destek verenlerle, durup dururken bu neyin barışı’ diye soranlar, barışa karşı olmakla suçlanıyor.
*
Sn. Başbakan konuşmasında, “Ah diyorum, ah o da burada olsaydı” diyor.
Ve daha birkaç gün önce Cumhurbaşkanlığınca Ahmet Kaya’ya müzik dalında kültür ve sanat büyük ödülü verilmesinin “esbabı mucizesi” de ortaya çıkmış oluyor.
Yani demem o ki, ta bu ince ayrıntılara kadar her şey planlı programlı yapılıyor.
Ahmet Kaya, Kürtlere şirin görünmenin bir aracı oluyor.
Amaca giden yolda her şey mubah sayılır felsefesiyle hareket ediliyor.
Büyük Orta Doğu Projesinin eş başkanı Sn. Başbakan ve AKP iktidarı, adım adım bu projenin gereklerini yerine getiriyor.
Frankfurt Kitap Fuarında Kuzey Irak Kürt Yönetimi standında sergilenen ve Türkiye’nin güneydoğusunu da Kürdistan olarak gösteren haritanın ne anlama geldiğini sormak şöyle dursun, bu haritayı yapanları bağrına basıyor.
Bununla da kalmıyor, “Kuzey Irak Kürdistan Bölgesi’ndeki değerli kardeşlerimizi muhabbetle selamlıyorum" diyor...
İktidarın borazanı TRT bile, bu lafı sansürleyerek, “Kürdistan bölgesindeki” sözlerini “Kürt bölgesindeki” olarak verme gereğini duyuyor.
Kısacası, AKP iktidarında Türkiye’nin ne kırmızıçizgi kalıyor, ne siyahı ne de beyazı.
“Çözüm süreci” adı altında, dörtnala uçuruma koşuluyor.
Emperyalist güçlerin taşeronluğu her geçen gün daha pervasızca yapılıyor.
*
Gelmesinden birkaç gün öncesinden başlayarak, Peşmerge Şivan Perwer’e, teröre bulaşmamış da sanki durup dururken bu topraklardan uzaklara gönderilmiş mazlum bir sanatçı muamelesi yapılıyor...
37 yıl sonra yurduna döndü edebiyatıyla, mağdur adam ilan ediliyor.
Barzani’nin koltuğunun altında Türkiye’ye gelen, bu Şivan Perwer’in söylediği, Meydan Kine em (Biz Kimiz) şarkısında,“Düşmanın elinden; kan içici düşmanın, güçlü ve köleci Romların (Türklerin) ve Frenke’lerin çok dar günlerinde, ölümlerinde ve savaşlarında koruduk biz bu doğuyu” mealinde sözler geçiyor...
Sn. Başbakan dinlerken ağlıyor...
Şivan Perwer ile İbrahim Tatlıses “Ağlama” şarkısını birlikte söylüyor...
Emine Erdoğan ile birlikte, zaten hep ağlayan Bülent Arınç ağlıyor...
Başbakan konuşuyor, İbrahim Tatlıses ağlıyor...
Vatanın bölünmez bütünlüğü için genç yaşta toprağa düşen şehitlerimize bile bu denli ağlamayanlar, o vatanın güneydoğusunu haritasına ekleyen Barzani’yi, Şivan’ı görünce birden ağlama krizine tutuluyor.
Ağlayan ağlayana, gözyaşları neredeyse sel olup akıyor...
Oysa ortada ağlanacak bir durum varsa onun da, Türkiye’nin getirildiği bu hazin tablo olduğu apaçık görünüyor.
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder