Söz Yerinde
Ağırdır...
Hükümet
sözcüsü sıfatıyla başbakan yardımcısı Sn. Bülent Arınç’ın yaptığı açıklamalarda dikkat
çeken birçok husus olabilir...
Ancak bunların en belli başlıları, Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat, Oda TV v.s gibi kamuoyunca malum soruşturmalar yürütülürken sergiledikleri duruş ile çelişenlerdir...
Ancak bunların en belli başlıları, Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat, Oda TV v.s gibi kamuoyunca malum soruşturmalar yürütülürken sergiledikleri duruş ile çelişenlerdir...
O
zamanlar başka şimdi başka yapılan değerlendirmelerdir...
Nedir
onlar?
Mesela
şunlardır:
Birincisi; “Bu olay bugüne
kadar cereyan etmiş pek çok olayda olduğu gibi dikkatle takip edilmelidir. Ama
peşin hükümle karar vermek, masumiyet ilkesini bertaraf etmek, henüz
ispatlanmış hiçbir şey yokken, basına ve internet medyasına servisle vakit
geçiriliyorken, peşin hüküm vermesinler.” Açıklamasıdır.
Bilindiği
üzere, yukarıda sayılan soruşturmalar başladığında insanlar gözaltına alınırken,
yandaş medya neredeyse kendisini mahkeme yerine koyup, hüküm verircesine yanlı
ve karalayıcı yayın yaparken ne yazık ki, “masumiyet karinesi” hiç akıllara
gelmemiş, hükümet adına böyle bir açıklama yapılmamıştır...
İkincisi; “Lütfen
insanları karalamayın. Bir insan kesin hükümle mahkum oluncaya kadar masum
sayılır. Bu hukuk herkes içindir. Adalet herkes için yol göstericidir.” İfadeleridir...
Aynı
şekilde, yakın zamanda yaşanan soruşturma ve sonrasında açılan dava
süreçlerinde maalesef, hukukun bu temel ilkesi göz ardı edilmiş, hukukun
herkese lazım olacağı unutularak, yargı süreci beklenmeden insanlar peşin
hükümlerle mahkum edilirken, hükümet kanadından bu yönde de bir açıklama
duyulmamıştır...
Üçüncüsü; “Bir tarafta
meşhur bir sanatçıyla evli olan bir iş adamı diyelim, TOKİ’yle ilgili
arazilerin şirketlere peşkeş çekildiği iddialar var, haksız kazanç temin
ettikleri var. Birbirinden farklı isimlerin bir araya getirilmesinin amacı ne
olabilir? Böyle bir şey görülmüş değil.” Cümleleridir...
Yine
hatırlanacağı üzere yukarıda sayılan soruşturma ve davalar sürecinde
birbirleriyle hiç bir araya gelmemiş, telefon görüşmesi yapmamış, tanışmamış
insanlar aynı örgütün elemanları gerekçesiyle bir araya getirilirken de hükümet
tarafından “böyle bir şey nasıl olabiliyor” sorusu sorulmamıştır...
Dördüncüsü; “Bu işin
planlayıcısını, ne amaçla yaptıklarını az çok biliyoruz. Belki zamanı
geldiğinde açıklayabileceğiz. Bu kadar kişi aynı yerde olmamışlar, niçin
birini bir ay önce, iki ay önce, sabahın beşinde evlerine baskınlar yaparak bu
işleri başlatıyorsunuz?” Açıklaması ve sorusudur.
Ne
ilginçtir ki, yakın zamanda yürütülen yukarda saydığımız operasyonlarda da aynı
yerde olmamış insanlar, sabahın köründe evlerinden alınmış ama hiç kimse nedir,
ne oluyor, bunu yapanları biliyoruz dememiştir...
Beşincisi; “Bakanlar hakkında fezleke tanzim edileceği, UYAP’a bilgi vermeden gerçekleştirildiği de iddiaların içinde. Psikolojik harple karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. Bunun amacı ne olabilir? Hükümetimizin yıpratılması.” Açıklamasıdır...
Beşincisi; “Bakanlar hakkında fezleke tanzim edileceği, UYAP’a bilgi vermeden gerçekleştirildiği de iddiaların içinde. Psikolojik harple karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. Bunun amacı ne olabilir? Hükümetimizin yıpratılması.” Açıklamasıdır...
Emekli
veya muvazzaf TSK mensupları, gözaltına alındıklarında TSK tasfiye ediliyor,
TSK’ya karşı psikolojik bir savaş yürütülüyor diyenler, neredeyse darbecilikle itham edilip suçlandığında ne yazık ki, bugün yapılan açıklamalar yapılmamış, süreç sadece seyredilmiş,
TSK ya yapılanlara karşı haktan hukuktan söz edenler sindirilmeye çalışılmıştır...
Altıncısı;
“Daha önce başkalarının böyle haksızlıklara uğramış olmaları bugün yapılanları
meşru kılmaz...” mealindeki sözlerdir...
Bu
da muhtemelen geçmişte yapılan haksızlıkların kabulü veya itirafı olsa gerektir. Ve geçmişte
benzer haksızlıklar yapılmış olabilir, ama bunlar bugün başkalarına, yani
bakanlara haksızlık yapmayı gerektirmez demektir...
Şimdi,
eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, hükümet sözcüsünün bu açıklamalarının samimi
ve objektif olduğuna inanmak mümkün müdür?
Hani
derler ya, taş yerinde ağırdır...
Bu, söz içinde geçerlidir...
Bu
sözler bugün değil, siyaseten veya başka kriterler itibariyle
karşısında olunan insanlar haksızlığa uğradığında söylendiğinde değer ifade
edecektir...
İşte
o zaman hukukun herkese lazım olduğu savunmak, masumiyet karinesini hatırlamak
yerinde olacaktır...
Bugün
bunları ifade etmek için çok geç kalındığı açıktır...
Umulur
ki hiç değilse, bu saatten sonra herkes hukukun bir gün kendine de lazım olabileceğini
düşünerek, bunu başkaları içinde ister noktaya gelmiştir...
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder