19 Aralık 2013 Perşembe


Söz Yerinde Ağırdır...
Hükümet sözcüsü sıfatıyla başbakan yardımcısı Sn. Bülent Arınç’ın yaptığı açıklamalarda dikkat çeken birçok husus olabilir...
Ancak bunların en belli başlıları, Ergenekon, Balyoz, 28 Şubat, Oda TV v.s gibi kamuoyunca malum soruşturmalar yürütülürken sergiledikleri duruş ile çelişenlerdir...
O zamanlar başka şimdi başka yapılan değerlendirmelerdir...
Nedir onlar?
Mesela şunlardır:
Birincisi; “Bu olay bugüne kadar cereyan etmiş pek çok olayda olduğu gibi dikkatle takip edilmelidir. Ama peşin hükümle karar vermek, masumiyet ilkesini bertaraf etmek, henüz ispatlanmış hiçbir şey yokken, basına ve internet medyasına servisle vakit geçiriliyorken, peşin hüküm vermesinler.” Açıklamasıdır.
Bilindiği üzere, yukarıda sayılan soruşturmalar başladığında insanlar gözaltına alınırken, yandaş medya neredeyse kendisini mahkeme yerine koyup, hüküm verircesine yanlı ve karalayıcı yayın yaparken ne yazık ki, “masumiyet karinesi” hiç akıllara gelmemiş, hükümet adına böyle bir açıklama yapılmamıştır...
İkincisi; “Lütfen insanları karalamayın. Bir insan kesin hükümle mahkum oluncaya kadar masum sayılır. Bu hukuk herkes içindir. Adalet herkes için yol göstericidir.” İfadeleridir...
Aynı şekilde, yakın zamanda yaşanan soruşturma ve sonrasında açılan dava süreçlerinde maalesef, hukukun bu temel ilkesi göz ardı edilmiş, hukukun herkese lazım olacağı unutularak, yargı süreci beklenmeden insanlar peşin hükümlerle mahkum edilirken, hükümet kanadından bu yönde de bir açıklama duyulmamıştır...
Üçüncüsü; “Bir tarafta meşhur bir sanatçıyla evli olan bir iş adamı diyelim, TOKİ’yle ilgili arazilerin şirketlere peşkeş çekildiği iddialar var, haksız kazanç temin ettikleri var. Birbirinden farklı isimlerin bir araya getirilmesinin amacı ne olabilir? Böyle bir şey görülmüş değil.” Cümleleridir...
Yine hatırlanacağı üzere yukarıda sayılan soruşturma ve davalar sürecinde birbirleriyle hiç bir araya gelmemiş, telefon görüşmesi yapmamış, tanışmamış insanlar aynı örgütün elemanları gerekçesiyle bir araya getirilirken de hükümet tarafından “böyle bir şey nasıl olabiliyor” sorusu sorulmamıştır...
Dördüncüsü; “Bu işin planlayıcısını, ne amaçla yaptıklarını az çok biliyoruz. Belki zamanı geldiğinde açıklayabileceğiz.  Bu kadar kişi aynı yerde olmamışlar, niçin birini bir ay önce, iki ay önce, sabahın beşinde evlerine baskınlar yaparak bu işleri başlatıyorsunuz?” Açıklaması ve sorusudur.
Ne ilginçtir ki, yakın zamanda yürütülen yukarda saydığımız operasyonlarda da aynı yerde olmamış insanlar, sabahın köründe evlerinden alınmış ama hiç kimse nedir, ne oluyor, bunu yapanları biliyoruz dememiştir...
Beşincisi; “Bakanlar hakkında fezleke tanzim edileceği, UYAP’a bilgi vermeden gerçekleştirildiği de iddiaların içinde. Psikolojik harple karşı karşıya olduğumuzu söyleyebilirim. Bunun amacı ne olabilir? Hükümetimizin yıpratılması.” Açıklamasıdır...
Emekli veya muvazzaf TSK mensupları, gözaltına alındıklarında TSK tasfiye ediliyor, TSK’ya karşı psikolojik bir savaş yürütülüyor diyenler, neredeyse darbecilikle itham edilip suçlandığında ne yazık ki, bugün yapılan açıklamalar yapılmamış, süreç sadece seyredilmiş, TSK ya yapılanlara karşı haktan hukuktan söz edenler sindirilmeye çalışılmıştır...
Altıncısı; “Daha önce başkalarının böyle haksızlıklara uğramış olmaları bugün yapılanları meşru kılmaz...” mealindeki sözlerdir...
Bu da muhtemelen geçmişte yapılan haksızlıkların kabulü veya itirafı olsa gerektir. Ve geçmişte benzer haksızlıklar yapılmış olabilir, ama bunlar bugün başkalarına, yani bakanlara haksızlık yapmayı gerektirmez demektir...
Şimdi, eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, hükümet sözcüsünün bu açıklamalarının samimi ve objektif olduğuna inanmak mümkün müdür?
Hani derler ya, taş yerinde ağırdır...
Bu, söz içinde geçerlidir...
Bu sözler bugün değil, siyaseten veya başka kriterler itibariyle karşısında olunan insanlar haksızlığa uğradığında söylendiğinde değer ifade edecektir...
İşte o zaman hukukun herkese lazım olduğu savunmak, masumiyet karinesini hatırlamak yerinde olacaktır...
Bugün bunları ifade etmek için çok geç kalındığı açıktır...
Umulur ki hiç değilse, bu saatten sonra herkes hukukun bir gün kendine de lazım olabileceğini düşünerek, bunu başkaları içinde ister noktaya gelmiştir...
Mustafa Tuğrul Turhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder