16 Aralık 2013 Pazartesi


Tuz Kokmuş...

Hukuk, adalet ve yargı, çoğu zaman aynı manada kullanılır bizde...
Bazen, hukuk bir gün herkese lazım olur denir...
Bazen, adalet herkes için olmalıdır denir...
Bazen, yargı adil ve eşit olmalıdır denir...
Ama hangisi denilirse denilsin, aslında söylenmek istenen aynıdır...
Hukuk ve adaletin, herkes için eşit ve adil olarak var olması gerektiğidir...
Yargı mercileri önünde dil, din, ırk, cinsiyet farkı gözetilmeksizin herkesin eşit muamele görmesi talebinin dile getirilmesidir...
Ki, özünde temel bir insan hakkının hayata geçirilmesi istemidir...
*
Zaten böyle olmadığında, ne hukuk hukuktur, ne de adalet adalettir...
Adaleti ve hukuku, adil olarak tecelli ettirmekle yükümlü yargı da, hak kapısı değil, zulüm kapısıdır...
Bu nedenledir ki, adaleti sağlama mercii olan yargı, her türlü vesayetten arınmış olmalı, tamamen hukukun üstünlüğünü gözeterek bağımsız hareket etmelidir...
Böyle olduğu sürece yargıya güven duyulur, saygı duyulur...
*
Yargı, siyasetin etkisi altın girmiş ve kararlarını siyasal kaygılarla, içinde bulunulan konjonktürün etkisiyle verir hale gelmişse, artık orada bırakın adil olmasını, bir yargı erkinin olduğundan bile söz etmek imkansızdır...
Yargının bağımsız olmadığı yerde, deyim yerindeyse “tuz kokmuş” demektir...
*
Ne yazık ki, özellikle son yıllarda bizim yargının içinde bulunduğu durum böyledir...
Yargıya güven yitirilmiş, yansız ve bağımsız olduğuna ilişkin inanç kalmamıştır...
Yargı kararlarının, siyasetin, hatta siyaseti de yönlendiren tarikatların etkisiyle alındığına inanılır duruma gelinmiştir...
Bunun sonucu olarak, yargı kararları çok tartışır olmuş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurular çığ gibi artmış, Türkiye önemli miktarlarda tazminata mahkum olmuştur...
*
En son verilen Anayasa Mahkemesi kararından sonra da benzer tartışmalar yaşanmış, bu kararın verilmesinde, siyasi iktidarla bir tarikat arasında yaşanan dershane krizinin ve buna bağlı olarak, mahkemede son yıllarda sayıları artan o taikat yanlısı üyelerin etkili olduğu söylentileri basında yer almıştır...
Hatta kararın, “kişiye” veya sadece “milletvekili seçilmiş olan tutuklulara” özgü olduğu ileri sürülmüştür...
*
Bazı şeyler vardır ki “şüyuu vukuundan” beterdir...
Yani Türkçesi, dedikodusu bile gerçek olmasından kötüdür...
İşte, yargı kararları hakkında bu tür dedikoduların çıkması da böyledir...
Ancak, hiç kuşku yoktur ki, yargının itibarını koruyacak olan kendisinden başka bir mercii de değildir...
Yargı, evrensel hukuk kurallarını uygulamalı, buna uygun verdiği kararlarla konuşmalıdır...
O zaman, adaleti adil olur, kendisine güven duyulur...
*
Ama bizim yargı, bu yolda yürümek yerine, bildiğini okumaya, siyasal konjonktürün etkisinde kararlar almaya, kısacası hukuku çiğnemeye ve güven kaybetmeye ısrarla devam etmektedir...
Daha dün, Anayasa Mahkemesinin kamuoyunda “Balbay Kararı” olarak bilinen kararı üzerine İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, milletvekili seçildiği için “seçilme hakkı ihlal edildiği” gerekçesine uyarak Mustafa Balbay’a tahliye kararı vermiş, bugünse, Diyarbakır 5. Ve 6. Ceza Mahkemeleri,  KCK Davasında tutuklu yargılanan milletvekili seçilmiş sanıkların tahliye taleplerini reddetmiştir...
Ret gerekçesi, Anayasa Mahkemesi kararının sadece Balbay’ı bağladığı yönündedir...
Tamam, Anayasa Mahkemesi kararı Balbay’ın kişisel başvurusu üzerine alınan bir karardır, ama açıkça seçilmiş milletvekillerinin tutuklu olarak hapiste tutulmasının seçilme hakkının ihlal edilmesi olduğunu hükme bağlamaktadır...
Ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da bu doğrultudadır...
O halde, hala herkes için ayrı bir başvuruya ve Anayasa Mahkemesi kararına ne gerek vardır...
*
Her ne kadar milletvekili seçilmiş olmanın, yargı sürecinde bir başka tutuklu sanıktan ayrıcalıklı olmayı getirmesi, herkesin yasalar önünde eşit olduğu şeklinde tanımlanan temel ilkeye ve dolayısıyla hukuka uygun değilse de, madem ki ortada bütün mercileri bağlayan bir Anayasa Mahkemesi kararı vardır, o halde yargı mercilerinin, hiç değilse “kendi içinde tutarlı” olup bu kararı, aynı konumda bulunanlara eşit uygulamaları gerekir...
Aksi halde, hukukun ve adaletin herkes için olduğunu söylemek mümkün olmayacaktır...
Balbay için verilen mahkeme kararını alkışlayıp, KCK tutukluları için verilen mahkeme kararına tepki göstermemek iki yüzlülüktür...
“Canım onlar PKK yanlısı, bize ne” diyen varsa, o milletvekillerine bu yolu, alkışlarla karşılanan Balbay kararının açtığını da unutmamalıdır...

Mustafa Tuğrul Turhan

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder