Üçayak ve
Panzehiri ...
Yakın
tarihe şöyle bir göz attığınızda Türkiye’nin yolsuzluk sıralamasında, üçüncü
dünya ülkelerinin birçoğuyla aynı sırada yer aldığını görürsünüz...
Gerek
sivil iktidarlar, gerekse askeri darbe dönemlerinde yolsuzluk iddiaları hiç
bitmez bizde...
Bazen
yolsuz işler, bugün olduğu ve geçmişte birçok örneği görüldüğü gibi ortalığa
dökülür...
Ama
çoğu zaman da yapanların yanına kar kalır...
Kimsenin
ruhu duymadan birileri köşeyi dönüp gider...
Yapıldığı
yer, götürülen paranın miktarı değişse de bir kuralı hiçbir zaman değişmez...
Hepsi
üçayaklıdır...
Siyasetçi,
işadamı ve bürokrat bir araya gelmeden devletin soyulması neredeyse
imkansızdır...
Dini
referans almış iktidarlar döneminde bu ayakları, rahmetli Uğur Mumcu’nun
ifadesiyle, “tarikat, siyaset, ticaret” olarak tanımlamak da mümkündür...
Adı
ne konulursa konulsun özü aynıdır...
Hepsi
üçayaklıdır...
*
Tecrübeyle
sabittir ki, yolsuzluğu, yasalar, yönetmelikler çıkartarak, en küçük olasılığı
tahmin edip yazılı kurallar koyarak önlemek çok zordur...
Yolsuzluk,
mutlaka bir yolunu bulup hedefine ulaşır...
Ya,
Kamu İhale Yasası örneğinde olduğu gibi, siyasetçi yasaları değiştirir...
Ya,
yasa değişmese de bürokrat, bir ihalenin teknik ve idari şartnamesini bir iş
adamının elindeki olanakları tarif edecek şekilde hazırlar...
Devletle
iş yaparak haksız zengin olmuş iş adamıysa, alacağı avanta işten pay dağıtmaya zaten
hazırdır...
Öyle
veya böyle, sonunda minare kılıfına uydurulur...
*
Bu
böyle olduğu halde AKP iktidarı, yolsuzlukla mücadele için yapılmış mevzuata,
bu mevzuatı uygulamakla görevlendirilen kurum ve organlara bile tahammül
edememiştir...
Mesela,
Kamu İhale Yasasını on yılda 57 kez değiştirmiş, dürüst ve namuslu bürokratları
kendisinden olmadığı için görevden almış, denetim birimlerini işlevsiz hale
getirmiş, Sayıştay’ı devre dışı bırakmıştır...
Bütün
bunları yaparken de “3 Y” ile yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele
etmenin temel şiarları olduğunu iddia etmiştir...
Buna
şaşırmamak gerekir; zira yolsuzluk yapanların ortak özelliği herkesten daha
namuslu görünmeleridir...
O
nedenle, rahatlıkla söylenebilir ki, yolsuzluğun gerçek panzehiri, her şeyden önce
göstermelik değil, gerçekten üstün ahlaki değerlere sahip olmaktır...
Bunun
hemen arkasından, demokrasiyi geliştirmek, siyaseti parayla yapılır olmaktan
çıkartmak, sivil toplum örgütlerini yönetim ve karar süreçlerine dahil ederek
şeffaflaşmak gelir...
*
Dolayısıyla,
demokrasinin gelişmesi kadar, halkın siyasete katılması önünde de büyük bir
engel olan Siyasi Partiler Yasası değiştirilmediği, meclise geniş katılı
engelleyen seçim barajı indirilmediği, adı bağımsız olan kurumların yönetimleri
hükümetçe atandığı sürece yolsuzlukların önlenmesi hayaldir...
Hükümet,
deyim yerindeyse toplumun gazını almak için “Demokratikleşme Paketi” açıklamış
ama bunu göstermelik yaptığı için arkasında durmamıştır...
Muhalefetse,
seçimlere kısa bir süre kaldığı halde bu pakete ilişkin konularda hiçbir şeklide
iktidarı sıkıştırma çabası göstermemektedir...
Bu
bağlamda denilebilir ki, iktidarı da muhalefeti de aslında mevcut, parti içi
demokrasiyi de önleyen ve genel başkanların istediği gibi hareket etmesine, siyaseti
büyük holdinglerin, tarikatların yapmasına imkan veren ama halkın siyasete girmesine
engel teşkil eden Siyasi Partiler Yasasından da, bütün kesimlerinin mecliste
temsil edilmesinin önünü tıkayan seçim barajında da rahatsız değildir...
*
Hal
böyleyken yolsuzluklardan şikayet etmek, sivrisineklere kızmaktan farksızdır...
Bu
kafayla gidildiği ve gerçek bir demokrasinin yerleşmesi sağlanmadığı sürece
daha çok yolsuzluklar yaşanacağını söylemek kehanet olmayacaktır...
İktidardaki
siyasi parti veya partiler değişse de yolsuzluğun üçayağı yürümeye devam
edecektir...
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder