20 Aralık 2013 Cuma


Üçayak ve Panzehiri ...

Yakın tarihe şöyle bir göz attığınızda Türkiye’nin yolsuzluk sıralamasında, üçüncü dünya ülkelerinin birçoğuyla aynı sırada yer aldığını görürsünüz...
Gerek sivil iktidarlar, gerekse askeri darbe dönemlerinde yolsuzluk iddiaları hiç bitmez bizde...
Bazen yolsuz işler, bugün olduğu ve geçmişte birçok örneği görüldüğü gibi ortalığa dökülür...
Ama çoğu zaman da yapanların yanına kar kalır...
Kimsenin ruhu duymadan birileri köşeyi dönüp gider...
Yapıldığı yer, götürülen paranın miktarı değişse de bir kuralı hiçbir zaman değişmez...
Hepsi üçayaklıdır...
Siyasetçi, işadamı ve bürokrat bir araya gelmeden devletin soyulması neredeyse imkansızdır...
Dini referans almış iktidarlar döneminde bu ayakları, rahmetli Uğur Mumcu’nun ifadesiyle, “tarikat, siyaset, ticaret” olarak tanımlamak da mümkündür...
Adı ne konulursa konulsun özü aynıdır...
Hepsi üçayaklıdır...
*
Tecrübeyle sabittir ki, yolsuzluğu, yasalar, yönetmelikler çıkartarak, en küçük olasılığı tahmin edip yazılı kurallar koyarak önlemek çok zordur...
Yolsuzluk, mutlaka bir yolunu bulup hedefine ulaşır...
Ya, Kamu İhale Yasası örneğinde olduğu gibi, siyasetçi yasaları değiştirir...
Ya, yasa değişmese de bürokrat, bir ihalenin teknik ve idari şartnamesini bir iş adamının elindeki olanakları tarif edecek şekilde hazırlar...
Devletle iş yaparak haksız zengin olmuş iş adamıysa, alacağı avanta işten pay dağıtmaya zaten hazırdır...
Öyle veya böyle, sonunda minare kılıfına uydurulur...
*
Bu böyle olduğu halde AKP iktidarı, yolsuzlukla mücadele için yapılmış mevzuata, bu mevzuatı uygulamakla görevlendirilen kurum ve organlara bile tahammül edememiştir...
Mesela, Kamu İhale Yasasını on yılda 57 kez değiştirmiş, dürüst ve namuslu bürokratları kendisinden olmadığı için görevden almış, denetim birimlerini işlevsiz hale getirmiş, Sayıştay’ı devre dışı bırakmıştır...
Bütün bunları yaparken de “3 Y” ile yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele etmenin temel şiarları olduğunu iddia etmiştir...
Buna şaşırmamak gerekir; zira yolsuzluk yapanların ortak özelliği herkesten daha namuslu görünmeleridir...
O nedenle, rahatlıkla söylenebilir ki, yolsuzluğun gerçek panzehiri, her şeyden önce göstermelik değil, gerçekten üstün ahlaki değerlere sahip olmaktır...
Bunun hemen arkasından, demokrasiyi geliştirmek, siyaseti parayla yapılır olmaktan çıkartmak, sivil toplum örgütlerini yönetim ve karar süreçlerine dahil ederek şeffaflaşmak gelir...
*
Dolayısıyla, demokrasinin gelişmesi kadar, halkın siyasete katılması önünde de büyük bir engel olan Siyasi Partiler Yasası değiştirilmediği, meclise geniş katılı engelleyen seçim barajı indirilmediği, adı bağımsız olan kurumların yönetimleri hükümetçe atandığı sürece yolsuzlukların önlenmesi hayaldir...
Hükümet, deyim yerindeyse toplumun gazını almak için “Demokratikleşme Paketi” açıklamış ama bunu göstermelik yaptığı için arkasında durmamıştır...
Muhalefetse, seçimlere kısa bir süre kaldığı halde bu pakete ilişkin konularda hiçbir şeklide iktidarı sıkıştırma çabası göstermemektedir...
Bu bağlamda denilebilir ki, iktidarı da muhalefeti de aslında mevcut, parti içi demokrasiyi de önleyen ve genel başkanların istediği gibi hareket etmesine, siyaseti büyük holdinglerin, tarikatların yapmasına imkan veren ama halkın siyasete girmesine engel teşkil eden Siyasi Partiler Yasasından da, bütün kesimlerinin mecliste temsil edilmesinin önünü tıkayan seçim barajında da rahatsız değildir...
*
Hal böyleyken yolsuzluklardan şikayet etmek, sivrisineklere kızmaktan farksızdır...
Bu kafayla gidildiği ve gerçek bir demokrasinin yerleşmesi sağlanmadığı sürece daha çok yolsuzluklar yaşanacağını söylemek kehanet olmayacaktır...
İktidardaki siyasi parti veya partiler değişse de yolsuzluğun üçayağı yürümeye devam edecektir...


Mustafa Tuğrul Turhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder