CHP İktidar Olur
mu? (Analiz)
Yerel
seçimlere şunun şurasında çok az bir zaman kaldı...
Genel
seçimlerse 2015’te...
2002’den
buyana yerel, genel her seçimde AKP’nin çok gerisinde kalan muhalefet partileri,
bu iki seçime kazanma ümidiyle hazırlanıyor...
Önce
yerelde, sonra genelde...
Bunun
nedeni, kendilerinin canla, başla çalışıp, ciddi ve tutarlı muhalefet yapıyor
olmaları değil, iktidar partisi AKP’nin, müttefiki cemaat ile kavgaya tutuşması
sonrasında ortaya dökülen yolsuzluk iddialarıyla ciddi yara almış olması...
*
Ne
var ki, bu beklenmedik gelişmeye rağmen anketlerde muhalefetin, özellikle ana muhalefetin
oylarında önemli bir artış görünmemektedir...
Aslına
bakarsanız bu tablo ilginç değil, bildiktir...
Çok
partili sisteme geçildiği günden bu yana yapılan genel ve yerel seçim
sonuçlarına bakıldığında, ülke genelinde “sağ” olarak nitelenen partilerin,
darbe dönemleri akabinde yapılan seçimler istisna kabul edilecek olursa, genel
bir üstünlüğe sahip oldukları görülmektedir...
*
Çok
partili sisteme geçilmesinden kısa bir süre yapılan 1946 seçimleri dışında 1960
askeri darbesine kadarki üç seçimi de Menderes’in Demokrat Partisi açık ara
kazanmıştır...
Cumhuriyet
Halk Partisi 1961’de sağ oyların Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, Yeni
Türkiye Partisi ve Adalet Partisi arasında bölünmesi sonucunda çok az bir
farkla birinci parti olabilmiştir...
1965
seçimlerinde küçük sağ partiler olsa da sağ oylar büyük ölçüde Adalet
Partisinde toplanınca CHP açık farkla ikinci parti olabilmiş ve bu seçimlerde
ilk kez bir sol parti, Türkiye İşçi Partisi parlamentoda 14 milletvekiliyle
temsil edilmiştir...
1969
seçimlerinin sonuçları da bir hemen hemen aynı olmuş, Adalet Partisi farklı
kazanırken, Türkiye İşçi Partisi erimiş, daha çok bir mezhep temelinde örgütlenen
Büyük Birlik Partisi sekiz, CHP’den ayrılan Turhan Feyzioğlu ve arkadaşlarınca
kurulan Güven Partisi de on beş milletvekiliyle mecliste temsil edilmiştir...
12
Mart 1971 de askerler tarafından verilen muhtıranın dengeleri etkilemesi
sonrasında yapılan 1973 seçimlerinde CHP az bir farkla birinci parti çıksa da
hükümet olamamış, muhtıra dönemi fiilen devam etmiş ve ülke Ferit Melen, Naim
Talu “geçici” hükümetleriyle yönetilmiştir.
1973
seçimlerinin belki de en dikkat çeken yönü, Necmettin Erbakan başkanlığındaki
Milli Selamet Partisinin ilk kez mecliste kırk sekiz milletvekiliyle temsil
edilme imkanı bulmuş olmasıdır...
Geçici
hükümetlerden sonra Bülent Ecevit başkanlığındaki CHP 1974 yılında Erbakan’ın Milli
Selamet Partisiyle koalisyon oluşturmuşsa da bu koalisyon hükümeti bir yıla
yakın ancak sürebilmiştir...
Yerine,
yine “partiler üstü” Sadi Irmak hükümeti kurulmuş, bunu Süleyman Demirel Başkanlığındaki
Adalet Partisi ile Milli Selamet ve Milliyetçi Hareket Partilerinin oluşturduğu
“milliyetçi cephe” hükümetleri izlemiştir...
Daha
sonra yine Ecevit başkanlığında bir “azınlık hükümeti” kurulmuşsa da güvenoyu
alamamış ve böylece 1977 seçimlerine gelinmiştir...
1977
seçimlerinden CHP yine az farkla önde çıkmış ancak, bu defa ikinci sırada yer
alan Adalet Partisi dışındaki Milli Selamet ve Milliyetçi Hareket gibi daha
marjinal sayılan sağ partiler güçlenerek konumlarını muhafaza ettikleri için hükümeti
yine Adalet Partisi önderliğinde bu üç partinin oluşturduğu koalisyon
kurmuştur...
CHP,
Ecevit başkanlığında, Adalet Partisinden transfer edilen bağımsız
milletvekilleriyle bir hükümet kurmayı başarmışsa da bu da bir yıl sürmeden
sona ermiş ve yerine kurulan Adalet Partisi “azınlık hükümeti” iş başındayken 1980
yılında 12 Eylül askeri darbesi olmuştur...
Askerlerin
kurduğu Bülend Ulusu hükümetiyle gidilen 1983 yılı seçimlerinden, her ne kadar
dört eğilimi de birleştirdiğini iddia etse de daha çok, önceki sağ partilerin
devamı kabul edilen Turgut Özal başkanlığındaki ANAP açık ara birinci parti
olarak çıkmıştır...
Sonrası
daha iyi hatırlanacaktır...
1983’ten
1991’e kadar tüm seçimlerden birinci parti çıkan ANAP hükümetleri iş
başındadır...
1991
seçimlerinden 12 Eylül’de kapatılan, ancak sonradan yeniden açılan eski Adalet
Partisinin devamı olan Doğru Yol Partisi birinci olarak çıkarken, ANAP ikinci
ve CHP çizgisi olarak kabul edilen Sosyal Demokrat Halkçı Parti üçüncü
olmuştur...
Bu
dönemde kurulan, Doğru Yol Partisi ve SHP koalisyonları dışında CHP çizgisi
iktidar olamamıştır...
Doksanlı
yılların ilk yarısı, daha çok eski Adalet Partisinin devamı olan Doğru Yol ve
aynı kökten gelen ANAP gibi iki sağ partiden birisinin veya diğerinin kurduğu
kısa ömürlü hükümetlerle geçilmiştir...
1995
seçimlerinde Erbakan’ın Refah Partisi birinci olmuş, ama kısa süreli bir koalisyon
dışında iktidar olamamış, doksanlı yılların ikinci yarısı da, merkez sağ olarak
nitelenen Doğru Yol ve ANAP tarafından kurulan koalisyonlarla geçilmiştir...
1999
seçimlerinden Ecevit’in Demokratik Sol Partisi zaferle çıkmış ve ikinci sırayı
alan Milliyetçi Hareket Partisi ve ANAP ile koalisyon yapmıştır...
2001
ekonomik krizine kadar şöyle böyle yürüyen bu koalisyon’un çökmesiyle erken yapılan
2002 seçimlerindeyse bilindiği üzere Ecevit’in DSP’si, iki merkez sağ parti ve
Milliyetçi Hareket Partisi parlamento dışında kalırken, Erbakan’ın
talebelerince kurulan AKP tek başına iktidara gelmiş, Sosyal Demokrat Halkçı
Parti ile birleşen CHP ise ana muhalefet olmuştur...
*
Sonrası
malum, 1961-1970 yılları arasında Adalet Partisi hükümetleri, 1973- 1980
yılları arasında Adalet Partisi öncülüğünde milliyetçi cephe hükümetleri, 1983-
1991 yılları arasında ANAP hükümetleri ve sonrasında Doğru Yol, ANAP ağırlıklı
hükümetler dönemleri gibi 2002 den bu yana da AKP hükümetleri dönemi yaşanmaktadır...
Seçim
sonuçlarını gösteren haritalar, önceki “merkez sağ” partilerin yerini son on
iki yıldır AKP’nin aldığını açıkça ortaya koymaktadır...
Sağ
veya dini referans alan partiler lehine olan siyasi tablo ne yazık ki hiç
değişmemektedir...
CHP,
çok partili döneme geçilen ellili yıllardan buyana, bu genel tablo içinde iktidar
olma becerisi ve başarısı gösterememiştir...
Anketlerin
sonuçlarına göre de, son yaşanan olağanüstü gelişmeler ve AKP’nin yıpranması
karşısında oyunu bir miktar artırmış olsa da CHP’nin, yerel seçimlerde
yaşanacak bir iki sürpriz dışında genel seçimlerde iktidarı AKP’den alacak
güçte olmadığı görünmektedir...
Bunun,
kuşkusuz tarihi ve sosyokültürel nedenleri bulunmaktadır...
Lakin
nedeni ne olursa olsun fiili durum budur...
Aslında
yeni CHP’de bunun farkındadır ve dikkat edilecek olursa bu “makus mirasını” ABD
ile ve onun himayesindeki “cemaatle” iyi ilişkiler kurarak, sağ eğilimli veya
sağa “göz kırpan” isimleri aday yaparak, aşmaya kendisini “yenilemeye”
çalışmaktadır...
Kesin
sonuçları seçim sonrasında ortaya çıkacak olsa da bu stratejinin başarı
getireceği de kuşkuludur...
Getireceği
bir miktar oy olsa da götüreceği oyların olduğu da ortadadır...
Nihayetinde
bir şeyin aslı varken taklidine genellikle prim verilmemektedir...
Kaldı
ki bu şekilde ulaşılacak bir iktidarın kime yar olacağı ve sürdürülebilirliği
de ayrı bir tartışma konusudur...
*
CHP,
bu stratejisinin sonucu olarak, bir yandan ABD ve cemaatle yakınlaşırken bir
yandan da laik cumhuriyetten yana olan herkesin kendisine oy vermesini, aksi
halde oyların bölüneceğini ve bunun da AKP’ye oy vermek olduğunu söyleyip, Atatürk
değerlerine sahip çıkan kendi dışındaki parti ve gruplara sorumluluk
yüklemektedir...
İlk
bakışta bunda haklılık payı olduğu düşünülse de yukarıda özetlenen tarihi süreç
iyi kavrandığında, CHP’nin önümüzdeki seçimlerde başarılı olamaması halinde
bunun nedeninin yine kendisinden kaynaklanacağı, sorumluluğu başkalarına
yüklemenin doğru olmayacağı anlaşılacaktır...
CHP,
esasen son yıllardaki seçimleri, farklı partilerden veya gruplardan birçok
seçmenin oylar bölünmesin diyerek kerhen de olsa kendisine ye oy vermesine
rağmen kaybetmiştir...
Bu
açık bir gerçektir...
Demek
ki, seçim kazanamamanın oyların bölünmesinden çok daha başka sebepleri
bulunmaktadır...
*
Sonuç
olarak, bütün bu tarihsel gerçekler karşısında söylemek mümkündür ki, bugün AKP’nin
her şeye rağmen iktidarını devam ettirebilmesinin temel nedeni, muhalefetin özellikle
de CHP’nin başarılı veya başarısız olmasından daha çok, iktidar partisini bölecek
güce sahip olan ve aynı zamanda laik cumhuriyetle ve Atatürk’le sorunu olmayan bir
merkez sağ partinin var olmamasıdır...
Peki,
CHP hiçbir uzun süreli iktidar olamayacak mıdır?
Bunun
yanıtı, sosyokültürel yapının değişim sürecinin hızıyla ve tabi ki, dünya
konjonktürüyle yakından ilgilidir...
Bu
bağlamda söylenmesi gereken bir başka önemli husus da AKP’nin istikrar diye
yutturduğu tek parti hegemonyasının değil, tersine, iktidarın kendi içinde attığı
her adımı, atamaları, ekonomik politikayı denetlenebilir kılan koalisyon hükümetlerinin
demokrasiye çok daha uygun yapılar olduğudur...
Mustafa Tuğrul
Turhan
Cok dogru ve basarili bir tespit olmus. Tamamiyle doğru ve katiliyorum.
YanıtlaSil