26 Ocak 2014 Pazar

CHP İktidar Olur mu? (Analiz)

Yerel seçimlere şunun şurasında çok az bir zaman kaldı...
Genel seçimlerse 2015’te...
2002’den buyana yerel, genel her seçimde AKP’nin çok gerisinde kalan muhalefet partileri, bu iki seçime kazanma ümidiyle hazırlanıyor...
Önce yerelde, sonra genelde...
Bunun nedeni, kendilerinin canla, başla çalışıp, ciddi ve tutarlı muhalefet yapıyor olmaları değil, iktidar partisi AKP’nin, müttefiki cemaat ile kavgaya tutuşması sonrasında ortaya dökülen yolsuzluk iddialarıyla ciddi yara almış olması...
*
Ne var ki, bu beklenmedik gelişmeye rağmen anketlerde muhalefetin, özellikle ana muhalefetin oylarında önemli bir artış görünmemektedir...
Aslına bakarsanız bu tablo ilginç değil, bildiktir...
Çok partili sisteme geçildiği günden bu yana yapılan genel ve yerel seçim sonuçlarına bakıldığında, ülke genelinde “sağ” olarak nitelenen partilerin, darbe dönemleri akabinde yapılan seçimler istisna kabul edilecek olursa, genel bir üstünlüğe sahip oldukları görülmektedir...
*
Çok partili sisteme geçilmesinden kısa bir süre yapılan 1946 seçimleri dışında 1960 askeri darbesine kadarki üç seçimi de Menderes’in Demokrat Partisi açık ara kazanmıştır...
Cumhuriyet Halk Partisi 1961’de sağ oyların Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, Yeni Türkiye Partisi ve Adalet Partisi arasında bölünmesi sonucunda çok az bir farkla birinci parti olabilmiştir...
1965 seçimlerinde küçük sağ partiler olsa da sağ oylar büyük ölçüde Adalet Partisinde toplanınca CHP açık farkla ikinci parti olabilmiş ve bu seçimlerde ilk kez bir sol parti, Türkiye İşçi Partisi parlamentoda 14 milletvekiliyle temsil edilmiştir...
1969 seçimlerinin sonuçları da bir hemen hemen aynı olmuş, Adalet Partisi farklı kazanırken, Türkiye İşçi Partisi erimiş, daha çok bir mezhep temelinde örgütlenen Büyük Birlik Partisi sekiz, CHP’den ayrılan Turhan Feyzioğlu ve arkadaşlarınca kurulan Güven Partisi de on beş milletvekiliyle mecliste temsil edilmiştir...
12 Mart 1971 de askerler tarafından verilen muhtıranın dengeleri etkilemesi sonrasında yapılan 1973 seçimlerinde CHP az bir farkla birinci parti çıksa da hükümet olamamış, muhtıra dönemi fiilen devam etmiş ve ülke Ferit Melen, Naim Talu “geçici” hükümetleriyle yönetilmiştir.
1973 seçimlerinin belki de en dikkat çeken yönü, Necmettin Erbakan başkanlığındaki Milli Selamet Partisinin ilk kez mecliste kırk sekiz milletvekiliyle temsil edilme imkanı bulmuş olmasıdır...
Geçici hükümetlerden sonra Bülent Ecevit başkanlığındaki CHP 1974 yılında Erbakan’ın Milli Selamet Partisiyle koalisyon oluşturmuşsa da bu koalisyon hükümeti bir yıla yakın ancak sürebilmiştir...
Yerine, yine “partiler üstü” Sadi Irmak hükümeti kurulmuş, bunu Süleyman Demirel Başkanlığındaki Adalet Partisi ile Milli Selamet ve Milliyetçi Hareket Partilerinin oluşturduğu “milliyetçi cephe” hükümetleri izlemiştir...
Daha sonra yine Ecevit başkanlığında bir “azınlık hükümeti” kurulmuşsa da güvenoyu alamamış ve böylece 1977 seçimlerine gelinmiştir...
1977 seçimlerinden CHP yine az farkla önde çıkmış ancak, bu defa ikinci sırada yer alan Adalet Partisi dışındaki Milli Selamet ve Milliyetçi Hareket gibi daha marjinal sayılan sağ partiler güçlenerek konumlarını muhafaza ettikleri için hükümeti yine Adalet Partisi önderliğinde bu üç partinin oluşturduğu koalisyon kurmuştur...
CHP, Ecevit başkanlığında, Adalet Partisinden transfer edilen bağımsız milletvekilleriyle bir hükümet kurmayı başarmışsa da bu da bir yıl sürmeden sona ermiş ve yerine kurulan Adalet Partisi “azınlık hükümeti” iş başındayken 1980 yılında 12 Eylül askeri darbesi olmuştur...
Askerlerin kurduğu Bülend Ulusu hükümetiyle gidilen 1983 yılı seçimlerinden, her ne kadar dört eğilimi de birleştirdiğini iddia etse de daha çok, önceki sağ partilerin devamı kabul edilen Turgut Özal başkanlığındaki ANAP açık ara birinci parti olarak çıkmıştır...
Sonrası daha iyi hatırlanacaktır...
1983’ten 1991’e kadar tüm seçimlerden birinci parti çıkan ANAP hükümetleri iş başındadır...
1991 seçimlerinden 12 Eylül’de kapatılan, ancak sonradan yeniden açılan eski Adalet Partisinin devamı olan Doğru Yol Partisi birinci olarak çıkarken, ANAP ikinci ve CHP çizgisi olarak kabul edilen Sosyal Demokrat Halkçı Parti üçüncü olmuştur...
Bu dönemde kurulan, Doğru Yol Partisi ve SHP koalisyonları dışında CHP çizgisi iktidar olamamıştır...
Doksanlı yılların ilk yarısı, daha çok eski Adalet Partisinin devamı olan Doğru Yol ve aynı kökten gelen ANAP gibi iki sağ partiden birisinin veya diğerinin kurduğu kısa ömürlü hükümetlerle geçilmiştir...
1995 seçimlerinde Erbakan’ın Refah Partisi birinci olmuş, ama kısa süreli bir koalisyon dışında iktidar olamamış, doksanlı yılların ikinci yarısı da, merkez sağ olarak nitelenen Doğru Yol ve ANAP tarafından kurulan koalisyonlarla geçilmiştir...
1999 seçimlerinden Ecevit’in Demokratik Sol Partisi zaferle çıkmış ve ikinci sırayı alan Milliyetçi Hareket Partisi ve ANAP ile koalisyon yapmıştır...
2001 ekonomik krizine kadar şöyle böyle yürüyen bu koalisyon’un çökmesiyle erken yapılan 2002 seçimlerindeyse bilindiği üzere Ecevit’in DSP’si, iki merkez sağ parti ve Milliyetçi Hareket Partisi parlamento dışında kalırken, Erbakan’ın talebelerince kurulan AKP tek başına iktidara gelmiş, Sosyal Demokrat Halkçı Parti ile birleşen CHP ise ana muhalefet olmuştur...
*
Sonrası malum, 1961-1970 yılları arasında Adalet Partisi hükümetleri, 1973- 1980 yılları arasında Adalet Partisi öncülüğünde milliyetçi cephe hükümetleri, 1983- 1991 yılları arasında ANAP hükümetleri ve sonrasında Doğru Yol, ANAP ağırlıklı hükümetler dönemleri gibi 2002 den bu yana da AKP hükümetleri dönemi yaşanmaktadır...
Seçim sonuçlarını gösteren haritalar, önceki “merkez sağ” partilerin yerini son on iki yıldır AKP’nin aldığını açıkça ortaya koymaktadır...
Sağ veya dini referans alan partiler lehine olan siyasi tablo ne yazık ki hiç değişmemektedir...
CHP, çok partili döneme geçilen ellili yıllardan buyana, bu genel tablo içinde iktidar olma becerisi ve başarısı gösterememiştir...
Anketlerin sonuçlarına göre de, son yaşanan olağanüstü gelişmeler ve AKP’nin yıpranması karşısında oyunu bir miktar artırmış olsa da CHP’nin, yerel seçimlerde yaşanacak bir iki sürpriz dışında genel seçimlerde iktidarı AKP’den alacak güçte olmadığı görünmektedir...
Bunun, kuşkusuz tarihi ve sosyokültürel nedenleri bulunmaktadır...
Lakin nedeni ne olursa olsun fiili durum budur...
Aslında yeni CHP’de bunun farkındadır ve dikkat edilecek olursa bu “makus mirasını” ABD ile ve onun himayesindeki “cemaatle” iyi ilişkiler kurarak, sağ eğilimli veya sağa “göz kırpan” isimleri aday yaparak, aşmaya kendisini “yenilemeye” çalışmaktadır...
Kesin sonuçları seçim sonrasında ortaya çıkacak olsa da bu stratejinin başarı getireceği de kuşkuludur...
Getireceği bir miktar oy olsa da götüreceği oyların olduğu da ortadadır...
Nihayetinde bir şeyin aslı varken taklidine genellikle prim verilmemektedir...
Kaldı ki bu şekilde ulaşılacak bir iktidarın kime yar olacağı ve sürdürülebilirliği de ayrı bir tartışma konusudur...
*
CHP, bu stratejisinin sonucu olarak, bir yandan ABD ve cemaatle yakınlaşırken bir yandan da laik cumhuriyetten yana olan herkesin kendisine oy vermesini, aksi halde oyların bölüneceğini ve bunun da AKP’ye oy vermek olduğunu söyleyip, Atatürk değerlerine sahip çıkan kendi dışındaki parti ve gruplara sorumluluk yüklemektedir...
İlk bakışta bunda haklılık payı olduğu düşünülse de yukarıda özetlenen tarihi süreç iyi kavrandığında, CHP’nin önümüzdeki seçimlerde başarılı olamaması halinde bunun nedeninin yine kendisinden kaynaklanacağı, sorumluluğu başkalarına yüklemenin doğru olmayacağı anlaşılacaktır...
CHP, esasen son yıllardaki seçimleri, farklı partilerden veya gruplardan birçok seçmenin oylar bölünmesin diyerek kerhen de olsa kendisine ye oy vermesine rağmen kaybetmiştir...
Bu açık bir gerçektir...
Demek ki, seçim kazanamamanın oyların bölünmesinden çok daha başka sebepleri bulunmaktadır...
*
Sonuç olarak, bütün bu tarihsel gerçekler karşısında söylemek mümkündür ki, bugün AKP’nin her şeye rağmen iktidarını devam ettirebilmesinin temel nedeni, muhalefetin özellikle de CHP’nin başarılı veya başarısız olmasından daha çok, iktidar partisini bölecek güce sahip olan ve aynı zamanda laik cumhuriyetle ve Atatürk’le sorunu olmayan bir merkez sağ partinin var olmamasıdır...
Peki, CHP hiçbir uzun süreli iktidar olamayacak mıdır?
Bunun yanıtı, sosyokültürel yapının değişim sürecinin hızıyla ve tabi ki, dünya konjonktürüyle yakından ilgilidir...
Bu bağlamda söylenmesi gereken bir başka önemli husus da AKP’nin istikrar diye yutturduğu tek parti hegemonyasının değil, tersine, iktidarın kendi içinde attığı her adımı, atamaları, ekonomik politikayı denetlenebilir kılan koalisyon hükümetlerinin demokrasiye çok daha uygun yapılar olduğudur...

Mustafa Tuğrul Turhan


1 yorum:

  1. Cok dogru ve basarili bir tespit olmus. Tamamiyle doğru ve katiliyorum.

    YanıtlaSil