Etiğin Yasası
Olmaz...
Dedik
ya ortalık toz duman...
Bir
kesimin dün kahraman ilan ettiği savcılar şimdi tu kaka...
Haklarında
birbiri ardına soruşturmalar açılıyor...
Yerleri
değiştirilip, tenzili rütbe ile başka görevlere atanıyorlar...
Ve
tabi, onlarda madem ki öyle diyerek, bazı ilginç açıklamalar yapıyor...
İşte,
Ergenekon soruşturmasının o herkesin çekindiği “güçlü” savcısı Zekeriya Öz, Dubai’de
yaptığı bir tatilin masrafları bir iş adamınca karşılandığı iddiaları ortaya
atılıyor ve bir anda tepetaklak oluveriyor...
Savcı,
iddiaları reddetse de, kaldığı otelin yetkilileri savcıyı doğrular açıklamalar
yapsa da iş olacağına varıyor...
İstanbul
Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğinden alınıp, Bakırköy Cumhuriyet Savcı Vekilliğine
atanıyor...
Tabiri
caizse, attan indirilip eşeğe bindiriliyor...
O
da karşı atağa geçip,“Yüksek yargı kökenli olan saygı duyduğum iki kişi bizzat
sayın başbakan tarafından bana gönderilmiştir.” Diyor...
Başbakan
da hiç vakit geçirmeden bu iddiayı yalanlıyor...
Bu
pilavın daha çok su kaldıracağı anlaşılıyor...
*
Tabi,
hep olduğu gibi bu ülkede her şeyin olabileceğine inanmış olup, her şeye ve her
kuruma güvenini yitirmiş olan kamuoyu da, “ateş olmayan yerden duman tütmez”
diyerek, “savcı da bunu yaparsa gerisini düşün” diyor...
Bu
iddiaların ne derece doğru olduğu, savcının bunlar doğrulandığı için mi
görevinden alınıp bir başka göreve atandığı tam olarak bilinmiyor...
Görevden
alınmış olmasına bakılarak, demek ki doğruymuş deniliyor...
Eğer
doğruysa?
Savcı
çok büyük bir hata yapmış görünüyor...
Birincisi,
bir cumhuriyet savcısı olarak, deruhte ettiği kamu görevini herkese örnek
olacak şekilde dürüst ve namuslu olarak yürütmesi, bırakın bir yurt dışı
seyahatini, kimseden en küçük bir hediye bile kabul etmemesi gerekiyor...
İkincisi,
bunun ötesinde, Ergenekon gibi bir büyük soruşturmayı yürütmüş olası nedeniyle,
bir çok kesimin tepkisini çektiğini bilmesi ve özel yaşamı dahil, her alanda
attığı adımı iyi hesaplaması icap ediyor...
Toplum,
başkalarını denetleyenlerin, önce kendilerinin doğru ve dürüst olmalarını
bekliyor...
*
Bunlar
olurken birileri çıkmış Etik Yasasından filan söz ediyor...
Bu
işlerin, yasa ile kontrol altına alınamayacağını, etiğin yasasının
olmayacağını, etiğin aile terbiyesi olduğunu, vatan ve millet sevgisi olduğunu,
utanma duygusu olduğunu, vicdanın sesi olduğunu bilmezden geliyor...
Onlarca
yasa çıkartılsa da, insanlar utanıp sıkılmadığı sürece “hediye ve ağırlama” işlerinin
bitmeyeceğini görmüyormuş gibi yapıyor...
Bakınız,
daha dün genel müdürünün evinde kutu kutu dolarlar çıkan Halk Bankası, hiç
sıkılmadan yılbaşında hediyeler dağıtıyor...
Kamuoyu
bunu, bir CHP milletvekili hediyeyi iade edince öğreniyor...
Son
olaylar yaşanana kadar kim bilir kaç yılbaşı, kimlere ne hediyeler gidiyor,
kimse bilmiyor...
*
Bu
hediye işi yıllardır devam eder...
Kamu
kuruluşlarının üst bürokrasisine her yılbaşında veya bayramlarda hediyeler
akar...
Bunların
maddi değerleri, pozisyonlara göre değişir...
Kimi
pahalı hediyeler işyerinde verilmez evlere veya başka adreslere gönderilir...
Verenin
verdiğiyle bir ilişkisi ve dolayısıyla beklentisi mutlaka vardır...
Alan
da, hediyenin beklentilere dönük, sıcak ilişkiler kurmak amacıyla
gönderildiğini bilir...
*
Hiç
kimse hadi canım demesin, ben de yıllarca kamu görevi yaptım, bir kuruşluk
hediye kabul etmedim, ama etrafımda neler döndüğünü de çok yakından gördüm...
Bürokratın,
devletin verdiği maaşla kapısından içeri girmeye cesaret edemeyeceği lüks
mağazalardan alınan takım elbiseler, beyaz eşyalar, otomobiller, evler, eşlere
çantalar, ailece seyahatler, yurt dışında maç turları ve daha neler neler...
Hep
hediye edildiler...
Genellikle
bunların kaydı kuydu olmadığı için kimse kime ne hediye gittiğini bilmedi...
Tesadüflerle
öğrenildi veya şikayet üzerine başlatılan bir soruşturma veya incele vesilesiyle
ortaya çıktı...
*
Tanıyanlar
bilir, ben, bürokrasi yaşamım boyunca hediye kabul etmedim...
Çalışma
ofisimde olmadığım saatlerde sekreterlerime bırakılıp giden hediyeler olduğunu
görünce, onlara, benden habersiz kim getirirse getirsin hiçbir paketi ve
hediyeyi almamaları talimatını verdim...
Buna
rağmen bir yılbaşında, şimdi Türkiye’nin en büyük iş adamlarından olan ve her
zaman olduğu gibi iktidarın yakınında bulunan bir arkadaşımız, sekreterleri
yanıltıp bir büyük paket bırakıp gitmişti...
Yerime
döndüğümde ve pakette pahalı bir takım elbise olduğunu gördüğümde önce,
atladıkları için sekreterlere, ardından da telefonla arattığım iş adamına
kızdım ve hediyesini derhal geri gönderdim...
Daha
sonra bu duyulunca, diğer iş adamları hediye göndermeye cesaret edemedi...
Bir
defasında yine şimdi ülkenin bilinen büyük iş adamlarından birisi, bir yılbaşı
nedeniyle ziyaretime geldiğinde, “başkan senin hediye kabul etmediğini
biliyorum, ama küçük bir şey aldım, hediye sayılmaz sen yazan çizen bir adamsın
mesleğine uygun olur diye düşündüm bir kalem aldım” dedi...
Kalem
deyince, altı üstü ne olur ki diye tepki göstermedim, nezaketsizlik saydım ve
masamın üstüne bıraktığı küçük pakete, ziyaret bitene kadar da bakmadım...
İş
adamı gidince paketi açtım...
Baktım,
içinden bir dolma kalem ve bir de garanti belgesi çıktı, cahiliz, kalemin
garanti belgesi ne ola ki derken, o belgede kalemin alındığı lüks mağazanın
kaşesini görünce merak ettim aratıp, kalemin fiyatını sordurdum...
Öğrendiğimde
küçük dilimi yutacaktım...
Derhal
iş adamını arattım, yoldaymış, dön ve kalemini al, bunun fiyatı neredeyse benim
maaşım ben bu kalemle imza atamam dedim...
Senden
kıymetli mi filan dediyse de yoldan döndürdüm ve gelip kalemi geri aldı...
Bir
defasında da uzun bayram tatillerinden birisinin başlamasına az bir süre
kalmıştı ki, yine büyük bir iş adamı geldi ziyaretime, güneyde Belek’te ünlü
bir otelde onundu...
Laf
lafı açtı, bayramda ne yapacağımı sordu...
Evdeyim
cevabını verdiğimde de otelde yerimin hazır olduğunu söyledi...
Kırmamak
için sağol bir gören duyan olur, ben sevmem öyle bilirsin dediğimde de otelin
devasa bahçesi içindeki özel villasında kalacağımı, kimsenin görüp
bilmeyeceğini ifade etti...
Yok,
sağol Ankara dışından bayram için misafirlerim gelecek diye savuşturmaya
çalıştığımdaysa, onlar için de yer ayırtacağını söyledi...
Bunu
duymamış olayım deyince de bozulup gitti...
*
Bunları
yaşadığımızda Etik Yasası filan yoktu...
Etik,
bizim terbiyemizdi, görgümüzdü, kısacası kültürümüzdü...
Mesele
budur...
Fazla
söze gerek var mı?
Ağızlarını
açtıklarında dinden imandan söz edenlerin önce, bunu bilmeleri gerekir...
Belki
benim gibi olanlar sayıca azdı, ama hiç olmazsa vardı...
Öyle
görünüyor ki, şimdilerde neslimiz tükendi...
Ne
diyor sevgili Yaşar Kemal, “o iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler;
demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.”...
Budur...
Mustafa Tuğrul
Turhan
Harika olmuş, Bu devirdekiler seni anlayamaz... Nevi şahsına münhasır bir adam durumuna düşersin... Şimdi bırak bir kalemi; kutu kutu dolarlar, gemicikler, yatlar, villalar, katlar, yurt içi. yurt dışı 5 yıldızlı otellerde ağırlamalar vs. vs.
YanıtlaSilMUSTAFA BEY,
YanıtlaSilNe yazık ki hala yetim hakkına el atan densizler var, bunlar Bakan çocuğu olur, Genel Md. olur, Bakan olur, farketmez.
Burada ben de küçük bir anımı paylaşmak istiyorum, Ağrı Doğubayazıt' da görevliyim, bir subay'ı takiple rüşvetten tutuklattırdık ama bu kişinin yerine geçmek için sırada bekleyen bir başka Subay zat-ı muhterem vardı .Çok hevesliydi sınır Bl. Komutanı oldu ben de buradan tayinen gittim ama haberleri bana geliyordu. Sınır geçişlerinden rüşvet alıyordu, sonuç; bir gün Hürriyet gazetesinde trafik kazasından ölüm haberi okudum, bu zat-ı muhterem yaralı olarak kurtulmuş ama ailesinin tamamı ölmüştü. İşte bazıları bu dünyada cezayı çekerken yanında hiç günahsız masumları da götürüyorlar.
İşte burada şunu da unutmayalım ki yetim hakkına el uzatanlar kesinlikle daha görevinin başındayken cezasını çekiyorlar. Bu gün güzelim "Bakan"lıklarından oldular ve şimdi sadece balkondan "baka"biliyorlar.
Bizler ise akşam yastığa kafamızı koyduğumuzda huzur içinde yatarken onlar ayakkabı kutularındakilerini saymakla meşguller.
Unutmayınız ki biz ve bizim gibilerinin "Ayakkabı Kutularında" defalarca boyanmış , eski ama temiz, altı delik veya pençelenmiş ayakkabılardan başka bir şey bulamazlar.