6 Ocak 2014 Pazartesi

Güç Birliği mi Bitti İşçi Partisi mi?

Bilindiği üzere AKP iktidarının, cumhuriyet değerlerini bir bir yok etmesine ve siyasallaştırdığı yargı eliyle de yurtseverleri uydurma gerekçelerle hapislere atarak, ülkeyi ortaçağ karanlığına sürüklemesine karşı çıkılması noktasında mevcut muhalefet partilerinin yetersiz kalmasının görülmesi üzerine sağ ve sol kökenli duyarlı yurtseverlerce bir Milli Merkez oluşturulmuş, sağ ve sol demeden bütün muhalefet partilerini  AKP iktidarına dur demeye ve ortak payda olarak da Atatürk’te birleşmeye çağırdı...
Milli merkez yönetiminde uzun yıllar merkez sağda siyaset yapmış deneyimli isimler, kamuda önemli görevlerde bulunmuş aydınlar ve sol siyasette bulunmuş isimler yer aldı...
Ve milli merkez AKP iktidarının en karanlık günlerinde bir direniş odağı olarak, ciddi görevler yaptı...
Ancak esas hedef, AKP’nin iktidardan indirilmesiydi...
Bunun bilincinde olan milli merkez, yaklaşan seçimlerde, ortak payda olan Atatürk’te birleşme temelinde, mevcut muhalefet partilerini de içine alan bir güç birliği yapılmasını önerdi ve bunun hayata geçirilmesi için uğraş da verdi...
Bu güç birliği, kısaca söylemek gerekirse, muhalefet partileri arasında protokollere bağlı bir ittifak olmasa da seçimlerde hangisinin adayının kazanma olasılığı yüksekse, o adayın desteklenmesiydi...
Biraz daha açmak gerekirse bu, bir seçim bölgesinde MHP adayı öndeyse, CHP ve İşçi Partisinin bu adayı, yok CHP adayı öndeyse, MHP ve İşçi Partisinin bu adayı, yok İşçi Partisi adayı öndeyse, CHP ve MHP’nin bu adayı desteklemesi demekti...
*
Güç birliği, İşçi Partisi tarafından benimsendi ve başından beri desteklendi...
Lakin aynı ilgiyi ne CHP’den ne de MHP’den gördü...
Bırakın ilgi ve destek görmeyi, MHP güç birliğine sıcak bakmadığını, hatta böyle bir birlik içinde olmayacağını defalarca ve açıkça söyledi...
CHP, zaman zaman farklı tavırlar sergilese de sonunda belediye seçimleri yaklaşınca güç birliğine mesafeli durup, kendi inisiyatifiyle hareket etti...
Bundan önce hep yaptığı gibi,”ben büyük partiyim siz eninde sonunda bana oy vermek zorundasınız” anlayışıyla özellikle İşçi Partisi ile yakınlaşmaya gerek bile duymadı...
Ve son olarak da uzun süredir el altından yürüttüğü görüşmeler sonunda Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için MHP ile sürtüşerek ipleri kopartmış olan bir ismi aday yaptı ve bu parti ile de karşı karşıya geldi...
Böyle olduğu içindir ki, bu aday tespiti, içlerinde bazı milli merkez yöneticilerinin de bulunduğu kimi çevrelerce, sandıkta bir güç birliği oluşturmaya yönelikmiş gibi gösterilmeye çalışılsa da aslında, güç birliğinin ruhuna aykırı bir emrivaki olduğu çok açıktı...
İşte bu nokta, zaten doğmamış ve yaşama geçmemiş olan güç birliği ütopyasının, iflas ettiğinin resmiydi...
*
Gelinen ve içinde bulunulan tablo budur...
Ve bu, herkesten önce Milli Merkez yönetimince ilan edilmeli kimse boşuna zaman kaybetmemelidir...
Güç birliği fiyasko olduğuna,  gerek CHP ve gerekse, MHP kendilerine göre bir yol çizdiklerine göre, güç birliğine baştan beri önem vererek arkasında durmuş olan İşçi Partisi de artık bu yeni duruma uygun yeni bir politika üretmelidir...
Bu, esasen ayrı ve kendi ifadesiyle “öncü parti” olmasının da bir gereğidir...
Mutlaka biliniyordur, ama olsun fazla mal göz çıkarmaz demişler, bir kere daha tekrar etmekten zarar gelmeyecektir...
Legal olsun illegal olsun siyasi partiler, iktidarı ele geçirmek ve kendi programları doğrultusunda yönetmek için kurulduklarına ve iktidara ulaşmak için de belli bir strateji ve bu stratejiye uygun düşecek taktikler uyguladıklarına göre İşçi partisinin de yeni bir strateji ve taktik oluşturması kaçınılmaz olmuştur...
Şunun şurasında mahalli seçimlere üç aydan çok daha kısa bir süre kalmıştır ama İşçi Partisinin ne yapacağı bilinmemektedir...
Ne Belediye Başkan adayları bellidir, ne aday çıkartıp çıkartmayacağı, ne de kimi ne için destekleyeceği?
Bunları açıkça ortaya koymak için ne beklenmektedir?
Fiilen bitmiş olan Milli Merkezden açıklama yapılması mı?
Oysa CHP’nin özellikle son dönemde ABD Büyükelçisi ile sık sık buluşmasından, cemaat ile yakınlaşmasından rahatsızlık duyan birçok yurttaş bir çıkış yolu aramakta, birçoğu bugüne kadar dik bir duruş sergilemiş olan İşçi Partisini umut olarak görmektedir...
Öyleyse İşçi Partisi, bugün AKP iktidarının, yolsuzluklarla, “paralel devlet” itiraflarıyla sarsıldığı ve tarihin çöp sepetine doğru yolculuğunun hızlandığı, muhalefet partilerinin bu tablonun gereğini yapmak yerine hamasi nutuklar atarak parlamentoculuk oynamayı tercih ettiği, özellikle de CHP’nin AKP’nin eski destekçileri ABD emperyalizmi ve  onun himaye ettiği cemaatle dirsek teması içinde iktidar olma uyanıklığına soyunduğu bu dönemde kendi çizgisini izlemeyecektir de ne zaman izleyecektir?
Strateji ve taktik ne için ve ne zaman var olacaktır?
Meşruluğunu yitirmiş bir iktidarın ülkeyi seçimlere götüremeyeceği, güvenilir ve özgür bir seçim için parlamentodaki tüm partilerin katılımıyla oluşturulacak milli bir hükümete ihtiyaç olduğu vurgulanarak yeni bir çıkış yapılması veya başka bir yol bulunması, ama mutlaka kendine özgü bir çizgi oluşturulması zorunlu görünmektedir...
İşçi Partisi, en zor günlerde meydanlarda AKP iktidarına karşı dik duruşun tek temsilcisi olmuşsa, bugün de her zamankinden daha çok görev ve sorumluluk üstlenebilmelidir...
Türk devriminin mirasçısı olduğunu ileri sürenlerden bunun bilincinde olmaları beklenir...
O zaman bu gün değilse ne zamandır?

Mustafa Tuğrul Turhan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder