Güç Birliği mi
Bitti İşçi Partisi mi?
Bilindiği
üzere AKP iktidarının, cumhuriyet değerlerini bir bir yok etmesine ve
siyasallaştırdığı yargı eliyle de yurtseverleri uydurma gerekçelerle hapislere
atarak, ülkeyi ortaçağ karanlığına sürüklemesine karşı çıkılması noktasında
mevcut muhalefet partilerinin yetersiz kalmasının görülmesi üzerine sağ ve sol
kökenli duyarlı yurtseverlerce bir Milli Merkez oluşturulmuş, sağ ve sol
demeden bütün muhalefet partilerini AKP
iktidarına dur demeye ve ortak payda olarak da Atatürk’te birleşmeye çağırdı...
Milli
merkez yönetiminde uzun yıllar merkez sağda siyaset yapmış deneyimli isimler,
kamuda önemli görevlerde bulunmuş aydınlar ve sol siyasette bulunmuş isimler
yer aldı...
Ve
milli merkez AKP iktidarının en karanlık günlerinde bir direniş odağı olarak,
ciddi görevler yaptı...
Ancak
esas hedef, AKP’nin iktidardan indirilmesiydi...
Bunun
bilincinde olan milli merkez, yaklaşan seçimlerde, ortak payda olan Atatürk’te
birleşme temelinde, mevcut muhalefet partilerini de içine alan bir güç birliği
yapılmasını önerdi ve bunun hayata geçirilmesi için uğraş da verdi...
Bu
güç birliği, kısaca söylemek gerekirse, muhalefet partileri arasında protokollere
bağlı bir ittifak olmasa da seçimlerde hangisinin adayının kazanma olasılığı
yüksekse, o adayın desteklenmesiydi...
Biraz
daha açmak gerekirse bu, bir seçim bölgesinde MHP adayı öndeyse, CHP ve İşçi
Partisinin bu adayı, yok CHP adayı öndeyse, MHP ve İşçi Partisinin bu adayı,
yok İşçi Partisi adayı öndeyse, CHP ve MHP’nin bu adayı desteklemesi demekti...
*
Güç
birliği, İşçi Partisi tarafından benimsendi ve başından beri desteklendi...
Lakin
aynı ilgiyi ne CHP’den ne de MHP’den gördü...
Bırakın
ilgi ve destek görmeyi, MHP güç birliğine sıcak bakmadığını, hatta böyle bir
birlik içinde olmayacağını defalarca ve açıkça söyledi...
CHP,
zaman zaman farklı tavırlar sergilese de sonunda belediye seçimleri yaklaşınca
güç birliğine mesafeli durup, kendi inisiyatifiyle hareket etti...
Bundan
önce hep yaptığı gibi,”ben büyük partiyim siz eninde sonunda bana oy vermek
zorundasınız” anlayışıyla özellikle İşçi Partisi ile yakınlaşmaya gerek bile
duymadı...
Ve
son olarak da uzun süredir el altından yürüttüğü görüşmeler sonunda Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanlığı için MHP ile sürtüşerek ipleri kopartmış olan
bir ismi aday yaptı ve bu parti ile de karşı karşıya geldi...
Böyle
olduğu içindir ki, bu aday tespiti, içlerinde bazı milli merkez yöneticilerinin
de bulunduğu kimi çevrelerce, sandıkta bir güç birliği oluşturmaya yönelikmiş
gibi gösterilmeye çalışılsa da aslında, güç birliğinin ruhuna aykırı bir
emrivaki olduğu çok açıktı...
İşte
bu nokta, zaten doğmamış ve yaşama geçmemiş olan güç birliği ütopyasının, iflas
ettiğinin resmiydi...
*
Gelinen
ve içinde bulunulan tablo budur...
Ve bu, herkesten önce Milli Merkez yönetimince ilan edilmeli kimse boşuna zaman kaybetmemelidir...
Ve bu, herkesten önce Milli Merkez yönetimince ilan edilmeli kimse boşuna zaman kaybetmemelidir...
Güç
birliği fiyasko olduğuna, gerek CHP ve
gerekse, MHP kendilerine göre bir yol çizdiklerine göre, güç birliğine baştan
beri önem vererek arkasında durmuş olan İşçi Partisi de artık bu yeni duruma
uygun yeni bir politika üretmelidir...
Bu,
esasen ayrı ve kendi ifadesiyle “öncü parti” olmasının da bir gereğidir...
Mutlaka
biliniyordur, ama olsun fazla mal göz çıkarmaz demişler, bir kere daha tekrar
etmekten zarar gelmeyecektir...
Legal
olsun illegal olsun siyasi partiler, iktidarı ele geçirmek ve kendi programları
doğrultusunda yönetmek için kurulduklarına ve iktidara ulaşmak için de belli
bir strateji ve bu stratejiye uygun düşecek taktikler uyguladıklarına göre İşçi
partisinin de yeni bir strateji ve taktik oluşturması kaçınılmaz olmuştur...
Şunun
şurasında mahalli seçimlere üç aydan çok daha kısa bir süre kalmıştır ama İşçi
Partisinin ne yapacağı bilinmemektedir...
Ne
Belediye Başkan adayları bellidir, ne aday çıkartıp çıkartmayacağı, ne de kimi
ne için destekleyeceği?
Bunları
açıkça ortaya koymak için ne beklenmektedir?
Fiilen
bitmiş olan Milli Merkezden açıklama yapılması mı?
Oysa
CHP’nin özellikle son dönemde ABD Büyükelçisi ile sık sık buluşmasından, cemaat
ile yakınlaşmasından rahatsızlık duyan birçok yurttaş bir çıkış yolu aramakta,
birçoğu bugüne kadar dik bir duruş sergilemiş olan İşçi Partisini umut olarak
görmektedir...
Öyleyse
İşçi Partisi, bugün AKP iktidarının, yolsuzluklarla, “paralel devlet”
itiraflarıyla sarsıldığı ve tarihin çöp sepetine doğru yolculuğunun hızlandığı,
muhalefet partilerinin bu tablonun gereğini yapmak yerine hamasi nutuklar
atarak parlamentoculuk oynamayı tercih ettiği, özellikle de CHP’nin AKP’nin
eski destekçileri ABD emperyalizmi ve onun
himaye ettiği cemaatle dirsek teması içinde iktidar olma uyanıklığına soyunduğu
bu dönemde kendi çizgisini izlemeyecektir de ne zaman izleyecektir?
Strateji
ve taktik ne için ve ne zaman var olacaktır?
Meşruluğunu
yitirmiş bir iktidarın ülkeyi seçimlere götüremeyeceği, güvenilir ve özgür bir
seçim için parlamentodaki tüm partilerin katılımıyla oluşturulacak milli bir
hükümete ihtiyaç olduğu vurgulanarak yeni bir çıkış yapılması veya başka bir
yol bulunması, ama mutlaka kendine özgü bir çizgi oluşturulması zorunlu
görünmektedir...
İşçi
Partisi, en zor günlerde meydanlarda AKP iktidarına karşı dik duruşun tek
temsilcisi olmuşsa, bugün de her zamankinden daha çok görev ve sorumluluk
üstlenebilmelidir...
Türk
devriminin mirasçısı olduğunu ileri sürenlerden bunun bilincinde olmaları
beklenir...
O
zaman bu gün değilse ne zamandır?
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder