Ne Yapıyorsun?
Barolar
Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun bir yazısı yayımlanmış Oda TV’de; Facebook'ta paylaşılıyor...
Feyzioğlu,
cumhurbaşkanı ve arkasından da başbakanla görüşmesine karşı yöneltilen
eleştirilerden belli ki, rahatsız olmuş...
“Cumhurbaşkanı
ve ardından Başbakanla gerçekleştirdiğimiz görüşmelerden sonra yapılan
yorumları okudum. Desteklerini ifade edenlere teşekkür ederim. Kaygılarını
ifade edenlerin bu kaygılarına dair açıklama yapmayı ise gerekli görüyorum.”Diyor...
Ve
açıklamalarını maddeler halinde yazdıktan sonra yazısının sonlarına doğru da
her iki makama da sunduğu önerilerini belirtiyor...
“Ne yapıyorum” diyerek,
kendisine yöneltilen eleştirilere yanıt verip ne yaptığını anlattığı için ben
de onu eleştirenlerden biri olarak, dikkatle okudum yazsısını...
Ve
kendisinin yaptığı gibi madde madde değerlendirdim...
İşte
bunlar şöyle sıralanıyor...
1-Feyzioğlu,
“Bazı yorumlarda, Cumhurbaşkanı ve
Başbakanla niçin görüştüğüm sorgulanıyor. Cevap vereyim: Ben yargı erkinin en
başındaki kişilerden biriyim. 79 baroyu, 82 000 avukatı temsil ediyorum. Şu
anda milyonlarca yurttaşımız Türkiye Barolar Birliği'nin ne diyeceğini, ne
yapacağını yakından izliyor, umutla bekliyor. Yaşanan devlet krizinin, özünde
bir adalet krizi olduğunu görüyorsunuz. Bu durumda, kuşkusuz, yargının kurucu
unsuru olan avukatlar ve barolar çözüm üretmeli, çözümün bir parçası olmalı.
Peki, devletin ve yürütme organının başlarıyla, siyaset mekanizmasıyla
görüşmeden nasıl çözüm üretebiliriz? Sırada Meclis Başkanı ve TBMM'de
Grubu olan siyasi partilerin genel başkanları var.” Diyor...
1-Öncelikle
belirtmek gerekir ki, şu anda milyonlarca yurttaşımız barolardan daha çok,
oyunu vererek, parlamentoya gönderdiği
muhalefet partilerinden meşru mekanizmaları kullanmalarını bekliyor...
İkincisi,
yaşanan krizin bir “devlet krizi” olduğu
ve bunun da özünde “adalet krizi”
olduğu pek doğru bir tespit görünmüyor...
Yaşananlar,
iktidarı paylaşan güçlerin menfaat çatışması sonucu birbirlerini düşmesinden
başka bir anlam ifade etmiyor...
İyi
günlerinde kardeş kardeş devlet kurumlarını paylaşarak kadrolaşanlar, şimdi o
kurumlardaki sadık kadroları eliyle birbirlerini iktidardan tasfiye etmeye
çalışıyor...
Buna
illa ki, bir kriz adı takılacaksa, cumhuriyete karşı olanların “iç savaş krizi” demek daha doğru
görünüyor...
Çünkü
devlet krizi olarak tanımlandığında, bu tablo adeta nitelik değiştirip,
masumane bir yargıyla, masumane bir yürütme organı arasında istenmeyen bir
çatışma varmış havasına bürünüyor...
Ki,
doğru olmayan bu tespit, ister istemez doğru olmayan çözüm yaklaşımlarını da
berberinde getiriyor...
İşte,
Feyzioğlu’nun cumhurbaşkanı ve başbakanla görüşerek krizden çıkış yolları
önermesi de bu yanlış tespite dayalı yanlış yaklaşımlara en somut örneklerden
birisini oluşturuyor...
Yargının
ve emniyetin belli kadroların işgali altında olduğunu görmek istemeyen, görse
de bundan söz etmek yerine yargıdan sadece bir “kurum” olarak söz etmeyi tercih eden bir anlayışın, böyle
davranması da aslında eşyanı tabiatına uygun düşüyor...
2-
Fayzioğlu, “Niçin görüşüyor diye yorum
yapanların, kiminle görüşmemi beklediklerini gerçekten çok merak ediyorum.
Meksika Cumhurbaşkanıyla mı yoksa Yeni Zelanda Parlamentosuyla mı?” diye
soruyor...
Kusura bakmasın, ama bu çok açık bir demagoji oluyor...
Meselenin,
kavram olarak cumhurbaşkanı ve başbakanla görüşmesinde değil, el birliğiyle 11
yıllık iktidarları döneminde yargıyı da emniyeti de bu hale getiren iktidarın
sorumlularıyla görüşmesinde olduğunu ve eleştirenlerin bu nedenle
eleştirdiklerini anlamazdan gelmeye çalışıyor...
Ve
bunu, bir mücadeleymiş gibi gösterip, daha çok bezirgan politikacıların ağzıyla, “Vatanım ve
Milletim adına vermem gerektiğine inandığım hiçbir mücadeleden kaçmadım; şık
ofislerde, lüks makam araçlarında rahata ermeyi değil, mücadele etmeyi seçtim.”
Diyerek süslüyor...
3- Feyzioğlu, “Siyasi iktidar, devlet içinde paralel
devlet kurulduğunu iddia ediyor. Devletin kurumları birbirleriyle ve kendi
içlerinde ağır bir hesaplaşmanın içinde. Biz, bir yandan bu iddianın
delillerinin ortaya konulmasını istiyoruz, diğer yandan ‘madem paralel devlet
var diyorsunuz, bugüne kadar niçin buna izin verdiniz’ diye soruyor, sözümüzü
sakınmıyoruz. Yalnız dikkat edin lütfen, ‘niçin izin verdiniz’ diye sormak, iddianın
ciddiye alınmasına ve delilleriyle ortaya konulmasını talep etmeye engel
değil.” Diyor...
Bunu
söylerken aslında, kendisine cumhurbaşkanı ve başbakanla görüşmesi konusunda
yöneltilen eleştirilerin haklılık gerekçesini de ortaya koyuyor...
Zira
bizzat başbakan, yargı ve emniyet başta olmak üzere belli kurumlarda cemaatin
kadrolaştığını itiraf ediyor ve buna paralel devlet diyor; Feyzioğlu da ‘niçin
izin verdiniz diye soruyorum, bu iddianın delilleriyle ortaya konulmasına engel
değil’ diyor...
İşte
kendisine yöneltilen eleştiriler de zaten gerekçesini buradan, yani bu paralel
devleti bizzat yaptığı atamalarla oluşturan kişiyle görüşmüş olmasından
alıyor...
Bu
şok açık olarak ortada duruyor...
Bu
durumda, kamuoyu önünde yaşanan hesaplaşma, devletin “kurumları” arasında mı, yoksa şimdi paralel devletten şikayet eden
başbakanın ve cumhurbaşkanının onayıyla o kurumlara atanan “kadrolar” arasında mı? Feyzioğlu’nun önce kafasında bunu
netleştirmesi gerekiyor...
4- Feyzioğlu, bu
açıklamalardan sonra “Şimdi kendinizi
sahteliği sabit delillerle, PKK'lı gizli tanıkların ifadeleriyle mahkum edilmiş
gazetecilerin, avukatların, subayların, akademisyenlerin, milletvekillerinin,
yerel yöneticilerinin yerine koyun. Ne isterdiniz? Adil yargılama, özgürlük ve
iade-i itibar, değil mi? İşte bunun yolunu anlatıyoruz biz de. Şu anda
cezaevlerinde özgürlük bekleyen yurttaşlarımız için adalet istemek, nasıl olur
da yolsuzluk soruşturmasını gölgelemek olarak takdim edilebilir! Diye
soruyor...
Aslında
bu da bir demagoji oluyor...
Zira
hiç kimsenin karşı çıkmayacağı bu sözleri söylemiş olmak, cumhurbaşkanıyla ve başbakanla
görüşmesinin doğru olduğunu göstermiyor...
Zaten
herkes bunu istiyor ve söylüyor, ama burada kendisine yöneltilen eleştiriler,
bunları, “ben bu davaların savcısıyım”
diyenlerle, bütün bu davalar bu noktaya gelirken, o sahte delilleri
üretenlerle, gizli tanıkları bulup getirenlerle kol kola iktidar olanlarla
neden görüştüğü noktasında yapılıyor...
Feyzioğlu’nun
bu ciddi farkı görmemesi inandırıcı görünmüyor...
5- Feyzioğlu, “Peki, gerçekten özel görevli mahkemeler
kaldırıldı mı? Hayır. Kanuna bir geçici 2. madde konuldu ve denildi ki, bu
mahkemeler ellerindeki işler kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar bunlara bakmaya
devam edecekler. Benzetme yapayım: Şu ilacın öldürücü yan etkisi vardır,
üretimini durduruyoruz dedikten sonra, stoklar bitinceye kadar eczanelerde
satılmaya devam edilsin denilmesinden hiçbir farkı yok bu yapılanın. Yani, çok
ama çok yanlış oldu. Bu geçici 2. madde olmasaydı, söz konusu davaların
hiçbiri özel görevli mahkemelerde görülmeye devam edilmeyecekti.” Diyor...
E
o zaman, Feyzioğlu’na şunu sormak gerekiyor; özel mahkemeleri kuranlara ve
kaldırmış gibi yapıp, fiilen yürürlükte tutanlara bu konuda akıl vermek neyin
nesi oluyor?
Bütün
bunlar safiyane iyi niyetle mi yapıldı da şimdi iyi niyetle akıl verilip, ortak
mesai yapılıyor...
Bu
mahkemelerin neden kurulduğunu ve hala neden görev yaptığını sokaktaki vatandaş
biliyorken, baro başkanı onları kuranlarla nasıl ve neyi görüşüyor?
İşte
eleştiriler bu nedenlerle yöneltiliyor; Feyzioğlu’nun bunu böyle anlaması
gerekiyor...
Tabi,
hala ben biliyorum, ama görüşmekte yarar görüyorum diyorsa, bundan sonrası
kendi bileceği iş oluyor...
6- Bunların
ötesinde, öneri olarak sunduğu yasal düzenlemeleri, iktidarın en az Feyzioğlu
kadar bildiğini söylemek gerekiyor...
Eleştirilerde,
özel mahkemelerin görev yapmalarına son verilmesi ve verdiği kararlar dahil,
hala görmekte olduğu davaların sonuçlarının iptal edilmesiyle, normal
mahkemelerde yeniden yargılama yapılması için yasal düzenlemeler yapılması
şeklinde özetlenebilecek olan “formül”,
hiç kimselerin aklına gelmeyecek bir yol olmadığından bunu, koşa koşa
başbakanın huzuruna gitmek yerine bir yazılı açıklamayla duyurmak daha mantıklı
olurdu deniliyor...
Kaldı
ki, Feyzioğlu’nun kendisinin de yazısında, “Şimdi
denilebilir ki, davalar yeniden görülmeye başlandığında, özel görevli
mahkemelerin yerine işe bakan genel görevli mahkemelerin nasıl karar vereceğini
nereden bilelim?”, “Genel görevli mahkemeler adil yargılama yapacaklar mı?
Nasıl emin olabiliriz?” şeklindeki sorular sorarak belirttiği gibi, normal
mahkemelerine şekilde karar vereceğine ve adil bir yargılama yapacağına ilişkin
bir garanti de görünmüyor...
Tersine
iş, dönüp dolaşıp, yaşananların “devlet
ve adalet krizi” olmaktan çok, yargı ve emniyet başta olmak üzere, devlet
kurumlarında kadrolaşmış olan paralel bir güçle, eski ortağı arasında yaşanan “iç savaş krizi” olduğu noktasına
geliyor...
Bu
da, özel mahkemelerin fiilen de kapatılıp, bu mahkemelerin bugüne kadar baktığı
tüm davaların normal mahkemelerde görülmesini sağlamaktan önce, başta HSYK
olmak üzere, yargı ve emniyetin bu “paralel
kadrolardan” arındırılması gereğini ortaya koyuyor...
Esas
ve can alıcı formülün bu olduğunu anlamak gerekiyor...
İşte
Sn. Feyzioğlu, yargıyı bir kurum olarak ortaya koyup, kadrolaşma gerçeğinden
kopuk olarak formüller ürettiği ve yargıyı bu hale getirenler sanki
başkalarıymış gibi iktidara akıl hocalığı yaptığı için eleştiriliyor...
Ve
doğrusu, bu eleştiriler haksız da görünmüyor...
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder