18 Ocak 2014 Cumartesi

Vahim Tablo...

Yeniden yargılanma epeydir gündemde...
Aslına bakılırsa bu husus, Ceza Muhakemeleri Yasasının 311. maddesinde yargılamanın yenilenmesi başlığı altında düzenlenmiş ve hangi nedenlerin ortaya çıkması halinde yapılacağı da belirtilmiş durumda...
Ayrıca, yargılamanın adil olamadığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma hakkı bulunmakta...
Ve nihayet, aynı iddia ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine de başvuru yapılabilmekte...
*
Hal böyleyken, Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, özel yetkili mahkemelerin verdiği kararlara ilişkin yeniden yargılama yolunun açılması için bir formül önerdi...
Yargıtay eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ise başka bir yol gösterdi...
Kimi hukukçular Feyzioğlu’nun önerisine, kimileri de Kanadoğlu’nun önerisine sıcak baktı...
Başbakan’ın uygun görmesiyle, Feyzioğlu’nun önerisi üzerinde Adalet bakanlığıyla, Barolar Birliğinin ortak bir çalışma yürüteceği söylendiyse de devamı gelmedi...
*
Bugün bazı gazetelerde yer alan haberlerden, Adalet Bakanlığının, Feyzioğlu’nun önerisini benimsemediği, henüz netleşmese de Sabih Kanadoğlu’nun önerisine yakın, ancak başka düzenlemeler de içeren farklı bir yöntem üzerinde çalıştığı anlaşıldı...
Buna göre, özellikle Balyoz ve Ergenekon gibi davalarda ortaya yeni deliller çıkmışsa, Sabih Kanadoğlu’nun önerdiği gibi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, yürülükteki mevzuatta yer almakta olan yetkisini kullanarak, “tartışmalı” davaların Yargıtay Ceza Genel Kurulunda yeniden görülmesini sağlayacak...
Ancak, Sabih Kanadoğlu’nun önerisinde farklı olarak, bundan önce Yargıtay Yasasının 7. Maddesinde değişikliğe gidilerek, madde metnine “kıdemli üye” kavramı eklenecek ve böylece, Yargıtay’a 2011 yılında yapılan Anayasa değişikliğinden sonra oluşturulan HSYK tarafından atanan ve blok oy kullanmakla suçlanan yeni 160 üyenin bu davaların görüşmesine katılmasının önüne geçilecek...
Adalet Bakanlığının formülü de bu...
Bunun gerekçesi de yeniden yargılama yapılsa da bu 160 üyenin yine blok oy kullanacağından ve dolayısıyla, bugünkünden farklı bir sonuç alınamayacağından endişe edilmesi...
İşte bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz etmesinden önce Yargıtay Yasasında değişiklik yapılarak, Ceza genel Kurulunda Daire Başkanları ve sadece sekiz yıllık üyelerin oy kullanmalarının sağlanmasına çalışılıyor...
Dahası, bu “kıdemli üye” formülüne, HSYK’nın yapısını değiştirecek olan yeni yasa teklifinde de yer veriliyor...
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı seçilebilmek için dört, üye seçilebilmek için de sekiz yıl şartı getrilmek, Daire Başkanı ve Başsavcı vekili olabilmek için gereken üyelik süresi de 3 yıldan 6 yıla çıkartılmak suretiyle 2011’de atanan 160 üyenin bu görevlere gelmelerine karşı önlem alınıyor...
*
Doğruysa bütün bunlar, ilk bakışta yeniden yargılama için olumlu gelişmelermiş gibi görünse de aslında yargının içinde bulunduğu “kaosu” gözler önüne seriyor...
Çünkü bu tasarı, 2011 yılında atanan 160 üyeye blok oy kullandıkları için güven duyulmadığının açıkça ifade edilmesinden başka hiçbir anlam taşımıyor...
Yargı sisteminin en son halkası olan Yargıtay’da kimi hakimlerin ne şekilde karar vereceğinin önceden bilindiği demek oluyor...
Daha açıkçası, bu 160 üyenin hükümetçe ileri sürülen cemaat eliyle yargı içinde bir “çete” oluşturularak orduya “kumpas” kurulduğu iddialarının bir parçası haline gelen özel mahkemelerce verilen kararları, adeta gözleri kapalı onaylayacaklarının ilan edilmesi suretiyle yargı içindeki söz konusu “paralel yapılanmanın” mensupları oldukları ilan ediliyor...
*
Bu durum, yargının tamamen çöktüğünün ve devletin iflas etmiş olduğunun yasa ile ortaya konulmasıdır...
Bu 160 üyenin, özel mahkemelerde görülen davaların, özelikle Balyoz ve Ergenekon davalarının yeniden yargılanması aşamasından uzak tutulmaları, belli görevlere gelmelerinin birkaç yıl ötelenmesi, yargının bağımsız ve özgür olması adına çözüm değildir...
Bundan sonra bu hakimlerin verecekleri kararlara nasıl itibar edilecek, yansız ve hukuka uygun olduğuna nasıl güvenilecektir?
Bu sorunun yanıtı yoktur...
Siyasetin yasalar çıkartmak yoluyla yargıyla oynadıkça çürüme ve kokuşmanın daha da yoğunlaştığı artık görülmelidir...
Öyle bir noktaya gelinmiştir ki, yargıyı bu hale getiren hükümet bile şimdi işin içinden çıkamamaktadır...
Bu tasarı, aczin ifadesinin en somut göstergesidir...
Belli ki, yargıdaki kadrolaşma vahim boyutlardadır ve bunun neticesi olarak da bu ülkede daha uzun süre bu çalkantılar devam edecek, adalet mumla aranacaktır...

Mustafa Tuğrul Turhan



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder