Vahim Tablo...
Yeniden
yargılanma epeydir gündemde...
Aslına
bakılırsa bu husus, Ceza Muhakemeleri Yasasının 311. maddesinde yargılamanın yenilenmesi
başlığı altında düzenlenmiş ve hangi nedenlerin ortaya çıkması halinde
yapılacağı da belirtilmiş durumda...
Ayrıca,
yargılamanın adil olamadığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunma hakkı bulunmakta...
Ve
nihayet, aynı iddia ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine de başvuru
yapılabilmekte...
*
Hal
böyleyken, Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, özel yetkili mahkemelerin
verdiği kararlara ilişkin yeniden yargılama yolunun açılması için bir formül
önerdi...
Yargıtay
eski Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ise başka bir yol gösterdi...
Kimi
hukukçular Feyzioğlu’nun önerisine, kimileri de Kanadoğlu’nun önerisine sıcak
baktı...
Başbakan’ın
uygun görmesiyle, Feyzioğlu’nun önerisi üzerinde Adalet bakanlığıyla, Barolar
Birliğinin ortak bir çalışma yürüteceği söylendiyse de devamı gelmedi...
*
Bugün
bazı gazetelerde yer alan haberlerden, Adalet Bakanlığının, Feyzioğlu’nun
önerisini benimsemediği, henüz netleşmese de Sabih Kanadoğlu’nun önerisine
yakın, ancak başka düzenlemeler de içeren farklı bir yöntem üzerinde çalıştığı anlaşıldı...
Buna
göre, özellikle Balyoz ve Ergenekon gibi davalarda ortaya yeni deliller
çıkmışsa, Sabih Kanadoğlu’nun önerdiği gibi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı,
yürülükteki mevzuatta yer almakta olan yetkisini kullanarak, “tartışmalı” davaların Yargıtay Ceza
Genel Kurulunda yeniden görülmesini sağlayacak...
Ancak,
Sabih Kanadoğlu’nun önerisinde farklı olarak, bundan önce Yargıtay Yasasının 7.
Maddesinde değişikliğe gidilerek, madde metnine “kıdemli üye” kavramı eklenecek ve böylece, Yargıtay’a 2011 yılında
yapılan Anayasa değişikliğinden sonra oluşturulan HSYK tarafından atanan ve
blok oy kullanmakla suçlanan yeni 160 üyenin bu davaların görüşmesine katılmasının
önüne geçilecek...
Adalet
Bakanlığının formülü de bu...
Bunun
gerekçesi de yeniden yargılama yapılsa da bu 160 üyenin yine blok oy
kullanacağından ve dolayısıyla, bugünkünden farklı bir sonuç alınamayacağından
endişe edilmesi...
İşte
bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz etmesinden önce Yargıtay
Yasasında değişiklik yapılarak, Ceza genel Kurulunda Daire Başkanları ve sadece
sekiz yıllık üyelerin oy kullanmalarının sağlanmasına çalışılıyor...
Dahası,
bu “kıdemli üye” formülüne, HSYK’nın
yapısını değiştirecek olan yeni yasa teklifinde de yer veriliyor...
Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcısı seçilebilmek için dört, üye seçilebilmek için de sekiz
yıl şartı getrilmek, Daire Başkanı ve Başsavcı vekili olabilmek için gereken
üyelik süresi de 3 yıldan 6 yıla çıkartılmak suretiyle 2011’de atanan 160
üyenin bu görevlere gelmelerine karşı önlem alınıyor...
*
Doğruysa
bütün bunlar, ilk bakışta yeniden yargılama için olumlu gelişmelermiş gibi
görünse de aslında yargının içinde bulunduğu “kaosu” gözler önüne seriyor...
Çünkü
bu tasarı, 2011 yılında atanan 160 üyeye blok oy kullandıkları için güven
duyulmadığının açıkça ifade edilmesinden başka hiçbir anlam taşımıyor...
Yargı
sisteminin en son halkası olan Yargıtay’da kimi hakimlerin ne şekilde karar
vereceğinin önceden bilindiği demek oluyor...
Daha
açıkçası, bu 160 üyenin hükümetçe ileri sürülen cemaat eliyle yargı içinde bir “çete” oluşturularak orduya “kumpas” kurulduğu iddialarının bir
parçası haline gelen özel mahkemelerce verilen kararları, adeta gözleri kapalı
onaylayacaklarının ilan edilmesi suretiyle yargı içindeki söz konusu “paralel yapılanmanın” mensupları
oldukları ilan ediliyor...
*
Bu
durum, yargının tamamen çöktüğünün ve devletin iflas etmiş olduğunun yasa ile ortaya
konulmasıdır...
Bu
160 üyenin, özel mahkemelerde görülen davaların, özelikle Balyoz ve Ergenekon
davalarının yeniden yargılanması aşamasından uzak tutulmaları, belli görevlere
gelmelerinin birkaç yıl ötelenmesi, yargının bağımsız ve özgür olması adına çözüm
değildir...
Bundan
sonra bu hakimlerin verecekleri kararlara nasıl itibar edilecek, yansız ve hukuka
uygun olduğuna nasıl güvenilecektir?
Bu
sorunun yanıtı yoktur...
Siyasetin
yasalar çıkartmak yoluyla yargıyla oynadıkça çürüme ve kokuşmanın daha da
yoğunlaştığı artık görülmelidir...
Öyle
bir noktaya gelinmiştir ki, yargıyı bu hale getiren hükümet bile şimdi işin içinden
çıkamamaktadır...
Bu
tasarı, aczin ifadesinin en somut göstergesidir...
Belli
ki, yargıdaki kadrolaşma vahim boyutlardadır ve bunun neticesi olarak da bu ülkede
daha uzun süre bu çalkantılar devam edecek, adalet mumla aranacaktır...
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder