Zamanı
Değildir...
Hükümet
üyesi anlı şanlı bakanların yaptıkları açıklamalara, onların açıklamalarını
manşet yapan özgür (!) medyaya bakılırsa, ülkede ne kadar iş varsa hepsinin
başbakanın “talimatıyla” yapıldığını
daha önce yazmış, bunu ortaya koyan örnekleri de sıralamıştık...
Mesela,
Aile ve Sosyal Politikalar eski Bakanı Fatma Şahin’in, başbakanın bir an önce
bu işi bitirin “talimatı” vermesi
üzerine kadınların aile yaşantısıyla iş yaşantısını uyumlaştıracak büyük bir
paketi hazırladıklarını,
Enerji
bakanı Taner Yıldız’ın, başbakanın petrol arama platformlarının Türkiye’de
Tuzlada üretilmesi yönünde “talimatı”
olduğunu,
Başbakan
Yardımcısı Ali Babacan’ın, Türkiye’nin nüfus artış hızının eski seviyesine
dönebilmesi konusunda ilgili bakanların birlikte çalışma yapmaları için
başbakanın “talimat” verdiğini
söylediğini yazmış, hatta sivil toplum örgütlerinin bile görevlerini yapmak
için başbakandan “talimat”
beklediklerine dair örnekler verip bu tabloyu eleştirmiş,
Bakanlıkların
kuruluş yasalarında veya sivil toplum kuruluşlarının tüzüklerinde çalışma
alanlarıyla görev ve yetkilerinin açıkça belirtildiğini buna göre, kimsenin “talimat” vermesine gerek kalmaksızın “sistemin” çalışması gerektiğini
belirtmiş,
Ve
nihayet böyle olması gerekirken, bakanların veya sivil kuruluşların başkanlarının,
esasen kendiliklerinden yapmaları gereken bir işi “başbakanın talimatı” olduğunu söyleyerek yapmak suretiyle,
başbakana hoş görünmeyi, onu yüceltip gözüne girmeyi her şeyin ötesinde
gördüklerini, ne yazık ki ülkenin bu zihniyetle yönetildiğini ifade etmiş,
Bunun
tek adam yönetimi olduğuna işaret etmiştik...
*
Öyle
ya, demokrasiyle idare edildiği söylenen bir ülkede işler böyle mi yürür?
Bakanların
veya diğer görevlilerin görevlerini yapması için başbakanın talimat vermesi mi gerekir?
Elbette
hayır!
Her
görevli görevini yasalar çerçevesinde hukuka uygun olarak en iyi ve ülkenin
menfaatlerine en uygun şekilde yapmaya çalışır ve bunun içi bir talimata da
ihtiyaç duymaz...
Bu
“talimatlar,” ancak bizim gibi
demokrasisi kendinden menkul
ülkelere olur...
Meseleye
böyle bakıldığında, AKP’li bakanların veya AKP’nin güdümünde olan sivil
kuruluşların başbakana güç vehmetmek ve şirin görünmek için iki de bir, “sayın başbakanın talimatı” diyerek onu
ön plana çıkarmasına şaşırmamak gerekir...
Bunu
anlamak bir şekilde mümkündür...
Lakin
aynı şeyi, AKP’li olmayan, hatta AKP politikalarını ve başbakanı eleştiren ve
bu nedenle de halkın kendisinden farklı bir duruş beklediği insanların
yapmasını anlamak ve kabul etmek mümkün olmasa gerektir...
*
Bir
basın açıklaması yaparak pek ala duyurabilecekken bizzat huzura gitmeyi tercih
edip, dün cumhurbaşkanıyla, bugün de başbakanla görüşerek, yargıdaki asıl sorunun
bir cemaatin kadrolaşmasından kaynaklandığına değinmeksizin, münhasıran “belli” davalar çerçevesinde kalmak
kaydıyla sözde “yargının tıkanmasına”
çözüm formülü üretmeye soyunan ve böylece, hem AKP’nin içinde bulunduğu krizden
çıkmasına katkı yaptığını, hem de başbakanın tekrar itibar kazanmasına yardımcı
olduğunu fark etmeyen Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu işte bu insanlardan birisidir...
Başbakanla
yaptığı görüşmeden sonra yaptığı açıklamada, yargı sürecine ilişkin önerdiği “formül” ile ilgili olarak
söylediklerinden daha çok, başbakan’ın “samimi”
olduğunu defalarca vurgulaması ve uzun zamandır direnişte olan Feniş Alüminyum
işçilerinin kendisinden rica etikleri taleplerini ilettiğinde başbakanın hemen
ilgilenerek, derhal konfederasyon başkanını arayıp işin çözülmesi için “talimat” verdiğini, övünerek söylemesi
dikkat çekmiştir...
Anlaşılan
odur ki, işçilerin uzun zamandır karşılık bulmayan talepleri artık çok kısa
zaman sonra bir şekilde çözüme kavuşacaktır...
Ama
bu sistemin işlemesi sonucunda değil, Feyzioğlu’nun ricası ve başbakanın “talimatı” üzerine olacaktır...
*
Feyzioğlu’nun
bu yaptığı, işçilerin sorunlarına sahip çıkmak, onları düşünüp destek olmak
gibi görünse de bir başka açıdan bakıldığında, son günlerde epeyce yıpranmış ve
itibar yitirmiş olan başbakana, yeniden itibar kazandırmak ve can suyu vermek değilse
nedir?
AKP’li
bakanların iki de bir başbakanın talimatı
demesinden ne kadar farkı vardır?
Bugün,
ne AKP’ye akıl hocalığının ne de başbakandan ricacı olmanın zamanı değildir...
Tam
tersine, sadece bir hukuk adamı olmanın ötesinde, Barolar Birliğinin de başkanı
olan Feyzioğlu’dan, ülkenin ve yargının içinde bulunduğu durumun, AKP ve eski
yol arkadaşı cemaatin eseri olduğunu bilmesi ve bu ikisinin çatışarak güç
kaybettiği bir dönemde, zaten herkesin bildiği “formülleri” yeni bir şeymiş gibi kapı kapı dolaşarak anlatmanın,
özünde yargının sorunlarından çok, artık meşruluğu tartışılmaya başlanan AKP
hükümetinin bu krizden çıkmasına
yarayacağını görmesi beklenir...
Unutulmamalı
ki, cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşelidir...
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder