4 Ocak 2014 Cumartesi

Zamanı Değildir...

Hükümet üyesi anlı şanlı bakanların yaptıkları açıklamalara, onların açıklamalarını manşet yapan özgür (!) medyaya bakılırsa, ülkede ne kadar iş varsa hepsinin başbakanın “talimatıyla” yapıldığını daha önce yazmış, bunu ortaya koyan örnekleri de sıralamıştık...
Mesela, Aile ve Sosyal Politikalar eski Bakanı Fatma Şahin’in, başbakanın bir an önce bu işi bitirin “talimatı” vermesi üzerine kadınların aile yaşantısıyla iş yaşantısını uyumlaştıracak büyük bir paketi hazırladıklarını,
Enerji bakanı Taner Yıldız’ın, başbakanın petrol arama platformlarının Türkiye’de Tuzlada üretilmesi yönünde “talimatı” olduğunu,
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın, Türkiye’nin nüfus artış hızının eski seviyesine dönebilmesi konusunda ilgili bakanların birlikte çalışma yapmaları için başbakanın “talimat” verdiğini söylediğini yazmış, hatta sivil toplum örgütlerinin bile görevlerini yapmak için başbakandan “talimat” beklediklerine dair örnekler verip bu tabloyu eleştirmiş,
Bakanlıkların kuruluş yasalarında veya sivil toplum kuruluşlarının tüzüklerinde çalışma alanlarıyla görev ve yetkilerinin açıkça belirtildiğini buna göre, kimsenin “talimat” vermesine gerek kalmaksızın “sistemin” çalışması gerektiğini belirtmiş,
Ve nihayet böyle olması gerekirken, bakanların veya sivil kuruluşların başkanlarının, esasen kendiliklerinden yapmaları gereken bir işi “başbakanın talimatı” olduğunu söyleyerek yapmak suretiyle, başbakana hoş görünmeyi, onu yüceltip gözüne girmeyi her şeyin ötesinde gördüklerini, ne yazık ki ülkenin bu zihniyetle yönetildiğini ifade etmiş,
Bunun tek adam yönetimi olduğuna işaret etmiştik...
*
Öyle ya, demokrasiyle idare edildiği söylenen bir ülkede işler böyle mi yürür?
Bakanların veya diğer görevlilerin görevlerini yapması için başbakanın talimat vermesi mi gerekir?
Elbette hayır!
Her görevli görevini yasalar çerçevesinde hukuka uygun olarak en iyi ve ülkenin menfaatlerine en uygun şekilde yapmaya çalışır ve bunun içi bir talimata da ihtiyaç duymaz...
Bu “talimatlar,” ancak bizim gibi demokrasisi kendinden menkul ülkelere olur...
Meseleye böyle bakıldığında, AKP’li bakanların veya AKP’nin güdümünde olan sivil kuruluşların başbakana güç vehmetmek ve şirin görünmek için iki de bir, “sayın başbakanın talimatı” diyerek onu ön plana çıkarmasına şaşırmamak gerekir...
Bunu anlamak bir şekilde mümkündür...
Lakin aynı şeyi, AKP’li olmayan, hatta AKP politikalarını ve başbakanı eleştiren ve bu nedenle de halkın kendisinden farklı bir duruş beklediği insanların yapmasını anlamak ve kabul etmek mümkün olmasa gerektir...
*
Bir basın açıklaması yaparak pek ala duyurabilecekken bizzat huzura gitmeyi tercih edip, dün cumhurbaşkanıyla, bugün de başbakanla görüşerek, yargıdaki asıl sorunun bir cemaatin kadrolaşmasından kaynaklandığına değinmeksizin, münhasıran “belli” davalar çerçevesinde kalmak kaydıyla sözde “yargının tıkanmasına” çözüm formülü üretmeye soyunan ve böylece, hem AKP’nin içinde bulunduğu krizden çıkmasına katkı yaptığını, hem de başbakanın tekrar itibar kazanmasına yardımcı olduğunu fark etmeyen Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu  işte bu insanlardan birisidir...
Başbakanla yaptığı görüşmeden sonra yaptığı açıklamada, yargı sürecine ilişkin önerdiği “formül” ile ilgili olarak söylediklerinden daha çok, başbakan’ın “samimi” olduğunu defalarca vurgulaması ve uzun zamandır direnişte olan Feniş Alüminyum işçilerinin kendisinden rica etikleri taleplerini ilettiğinde başbakanın hemen ilgilenerek, derhal konfederasyon başkanını arayıp işin çözülmesi için “talimat” verdiğini, övünerek söylemesi dikkat çekmiştir...
Anlaşılan odur ki, işçilerin uzun zamandır karşılık bulmayan talepleri artık çok kısa zaman sonra bir şekilde çözüme kavuşacaktır...
Ama bu sistemin işlemesi sonucunda değil, Feyzioğlu’nun ricası ve başbakanın “talimatı” üzerine olacaktır...
*
Feyzioğlu’nun bu yaptığı, işçilerin sorunlarına sahip çıkmak, onları düşünüp destek olmak gibi görünse de bir başka açıdan bakıldığında, son günlerde epeyce yıpranmış ve itibar yitirmiş olan başbakana, yeniden itibar kazandırmak ve can suyu vermek değilse nedir?
AKP’li bakanların iki de bir başbakanın talimatı demesinden ne kadar farkı vardır?
Bugün, ne AKP’ye akıl hocalığının ne de başbakandan ricacı olmanın zamanı değildir...
Tam tersine, sadece bir hukuk adamı olmanın ötesinde, Barolar Birliğinin de başkanı olan Feyzioğlu’dan, ülkenin ve yargının içinde bulunduğu durumun, AKP ve eski yol arkadaşı cemaatin eseri olduğunu bilmesi ve bu ikisinin çatışarak güç kaybettiği bir dönemde, zaten herkesin bildiği “formülleri” yeni bir şeymiş gibi kapı kapı dolaşarak anlatmanın, özünde yargının sorunlarından çok, artık meşruluğu tartışılmaya başlanan AKP hükümetinin  bu krizden çıkmasına yarayacağını görmesi beklenir...
Unutulmamalı ki, cehenneme giden yol, iyi niyet taşlarıyla döşelidir...


Mustafa Tuğrul Turhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder