1 Şubat 2014 Cumartesi

Gibi Gibi...

Anayasamıza bakarsanız Cumhurbaşkanı tarafsızdır...
İcraata bakarsanız bu lafta kalır...
Bir partinin içinden gelip o partinin oyuyla Cumhurbaşkanı seçilen, tarafsız değil, tarafsızı oynayandır...
Çünkü tersi eşyanın tabiatına aykırıdır...
*
Cumhurbaşkanı düşün...
Süresi bittiğinde yeniden aday olacak...
Kendisini o makama getiren partiye ters düşebilir mi?
Cumhurbaşkanı düşün...
Kendisini o makama getiren partinin lideri Cumhurbaşkanı olmak isteyecek,  kendisi de tekrar siyasete dönecek...
O partinin başına geçmek istemez mi?
İsterse, o partiye ters bir icraat yapabilir mi?
*
Cevapların evet olması mümkün değildir...
Nitekim bunun somut cevabı, yaşananlardır...
*
On yedi Aralıktan bu yana çok fazla konuşmayan, etliye sütlüye karışmayan Cumhurbaşkanı, sular durulmaya başlayınca açıklama üstüne açıklama yapıyor...
Sanki o makama dün çıkmış da olan biteni yeni görmüş gibi konuşuyor...
“Basın eleştirmesin derseniz basın olmuyor.” Diyor...
Sanki döviz alıp başını gitmemiş de Merkez Bankası müdahale etmemiş, ortada siyasi ve ekonomik bir kriz yokmuş gibi,
 “Ekonomimizde çok yüksek boyutu olmasa da ufak bazı dalgalanmalar oluyor, bunlar gayet açık. Ama bütün bunlara rağmen Türkiye'de siyasi istikrar var. İstikrardan dolayı yarın ne olacak diyen kimse olmadığı kanaatindeyim. Uzun vade ayrı... Ekonomik istikrar açısından baktığımızda, temel göstergeler ortada. Fransa Cumhurbaşkanı da göstergelerden etkilendi. Bugünkü tabloda Türkiye ile ilgili bir tereddüt söz konusu değil.” Diyor...
Suriye’ye giden TIR’lar meselesi apaçık ortada değilmiş gibi,
“İstihbarat teşkilatının bu kadar ağızlarda, sayfalarda olmasının iyi olmadığı kanaatindeyim. Hesaplarını vermeleri gereken makamlara verirler. Büyük kırılmaların yaşandığı bir coğrafyadayız. Güney sınırlarımızın ötesi çok değişmiştir. Türkiye'nin ileride kendisine tehditlerin ortaya çıkmaması için MİT'e de görevler düşmektedir.”Diyor...
“ABD ve AB’nin özellikle HSYK Yasasına ilişkin endişeleri ve tepkileri ortada değilmiş gibi,
Bu, AB için de böyle, ABD için de böyle, bundan 6 ay önce Amerika'da Başbakanımıza en büyük ağırlamayı yaptılar. Avrupa ülkelerine baktığınızda Tayyip Bey geçenlerde AB'de idi, görüş ayrılıkları olsa da gayet güzel, medeni bir şekilde görüşüldü. Fransa Cumhurbaşkanı geldi, yeni bir dönem başlıyor.”Diyor...
Yolsuzluk soruşturmaları yokmuş, şaibeler ayyuka çıkmamış, hükümetin dört bakanı istifa etmemiş, on bakanı değişmemiş gibi,
“Türbülans gibi bir tartışmanın içindeyiz. Türkiye'yi bu tartışmalardan süratli bir şekilde çıkarmak da yine bizim elimizdedir, bize düşer. Hep beraber, burada sadece siyasete değil, basın dünyasına da, yazarlara da, iş dünyasına, hepimize de iş düşer. İşte türbülans gibi bir tartışma ortamı içindeyiz. Buradan hemen çıkılması gerektiğine inanıyorum. Hak etmediğimiz bir ortam içindeyiz. Hak etmediğimiz tartışmalar yaşanıyor. Nasıl kaynaklandı, ne oldu, bu ayrı bir konu. Bu mikro detaylara girmek istemem.”Diyor...
Ve çıkış yolunu da gösteriyor!
Önemli bir şey olmamış gibi, bu işleri büyütmeyin demeye getirip,
“Türbülans lafının boyutunu çok büyütmek kanısında değilim. Türbülansa girersiniz, çıkarsınız. Şimdiye kadar türbülanstan düşen bir uçak yok bildiğim kadarıyla. Ama yolcuları rahatsız eder. Boyutunu büyütmeyin, kasırga, fırtına esiyormuş gibi almayın. Ama hepimiz görüyoruz, manşetlere baktığınızda, konuşulanlara baktığınızda, demek ki keskin bir ortam var. Bundan çıkmanın yolu, konuşulan dil çok önemli, hepimiz için... Söylem tarzlarımız biraz gözden geçirilirse, bu birden havayı değiştirir kanaatindeyim. Hele şimdi seçime giderken bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Bakın geçenlerde bir kişi hayatını kaybetti.” Diyor...
Devletin içinde paralel devlet olduğu, yargıda çetelerin bulunduğu açıklamaları bizzat hükümetten geldiği halde, bu aslında kolayca çözülecek basit bir meseleymiş gibi,
“Devlet sistemi içinde bazı kurumlarda farklı dayanışmalar var, bunun bazı örnekleri var. Bunlar hukuk çerçevesi içinde düzeltilebilir. Bunun düzeltilmesinden daha normal bir şey olamaz... Hatta bu dayanışmalar dini olabilir, etnik olabilir, dolayısıyla bunların bir hukuk devletinde devlette çalışanların hepsinin sadakati önce Anayasa, kanunlar ve devlete olacaktır. Varsa alacakları bir direktif, hiyerarşik bir sistem içinde, kanunlar içinde olmalıdır. Bunun dışında başka bir şekilde dayanışma olursa, buna hukuk çerçevesi içinde müsaade edilmez, hangi saikle olursa olsun.” Diyor...
HSYK Yasa teklifinin görüşülmesinde mecliste neredeyse kan gövdeyi götürecek noktaya gelinmemiş ve halen bu konuda bir uzlaşma sağlanmamış olduğu açık değilmiş gibi,
“İktidarla muhalefetin birlikte bir şey yapmaları ülkenin bu ortamdan çıkmasına da katkı sağlayacaktır. Gördüğüm kadarıyla maksat hasıl oldu. Bu konu herhalde duruldu diye görüyorum. Sayın Başbakan'ın son açıklamasından sonra diğer siyasi partiler de memnuniyetle karşıladılar. Anayasa değişikliği hâlâ yapılabilir.” Diyor...
*
Bu açıklamalarıyla, söz de uzlaştırıcı, halkını yatıştırıcı, bunalımı önleyici Cumhurbaşkanı görüntüsü veriyor...
Ama aslında, içinden geldiği AKP hükümetinin yarattığı derin siyasal ve ekonomik krizi gözlerden kaçırıyor...
Devletin örgütlü çetelerce istila edildiğini açıklayan ve o çete dediklerine şimdiye kadar ne istediler de vermedik diyen, iktidarı döneminde orduya kumpas kurulduğunu itiraf eden, devletin yargı başta olmak üzere bütün kurumlarını çökerten AKP hükümetinin nefes alması için uygun ortam yaratıyor...
Ne kadar tarafsız olduğunu gözler önüne seriyor...
Böyle olunca da geriye, Bekir usta misali,“o benim Cumhurbaşkanım değil.” demek kalıyor...

Mustafa Tuğrul Turhan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder