Umudu Gül’e
Bağlamak Dilek Ağacına Bez Bağlamaktır... (Analiz)
Artık
açık seçik ortaya çıkmıştır ki, muhalefet partileri, Recep Tayyip Erdoğan’ı
devirmeye güçlerinin yetmeyeceğini kabullenmiş ve bütün umutlarını, AKP içinde
bir çatışma çıkmasına, Abdullah Gül’ün Erdoğan’a rakip olmasına bağlamışlardır...
*Bugün MHP genel başkanının, “Erdoğan'ın lehine kalemşörlük ve müfterilik yapan yeni yetmelerin hücum ve hakaretlerine muhatap kalan Sayın Gül, artık biraz dik durmalı; giderayak Türkiye'ye sahip çıkmalıdır. 'Bizim cenahtan epeyce saygısızlık gördüm' diyerek sızlanan Sayın Gül, elini taşın altına koymalıdır.” Demesi,
CHP sözcüsü Haluk Koç’un, “AKP içindeki magmayı Sayın Cumhurbaşkanı dünkü açıklamaları ile ortaya çıkarmıştır. Sayın Cumhurbaşkanın üslubunda önüne çıkan her şeyi eritebileceği gibi AKP’yi de eriteceği görülüyor. Bu AKP için ciddi bir sona gidişin ön habercisidir. AKP içinde parti içi savaş kapıya dayanmıştır. Sayın Gül oyun dışı bırakılmış, İstanbul’a hicreti zorunlu kılınmıştır. Siz inanabiliyor musunuz, Sayın Gül’ün görev süresi bittikten sonra İstanbul’a yerleşip boğazdan geçen vapurları seyredeceğine? Bu manzarayla yetineceğine ben de inanmıyorum. Kurduğu partinin artık elinden kayıp gittiğini gören Sayın Gül, ya bu duruma ‘dur’ diyecek, parti içi muhalefet soyunarak kendi elleriyle partiye kazandırdığı Davutoğlu’na rakip olacak ya da yeni dönemde yeni bir partinin arayışı içinde olacağını söylemek için kahin olmaya gerek yok. Ya da olağan AKP kongresinde ‘kıdemlilerle yeni yetmelerin’ bir iç siyasi mücadelesine tanık olacağız demektir.” Şeklinde konuşması,
Bu durumun kanıtı değilse nedir?
*
Muhalefet, cumhurbaşkanlığı seçimi yenilgisinden sonraki taktiklerini tamamen Abdullah Gül üzerinden geliştirilmektedir...
Bu taktiklerin en başta geleni, Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçildiği ve bu nedenle, milletvekilliğinin, parti üyeliğinin ve tabi başbakanlığının sona erdiği, yeni başbakan’ı Gül’ün ataması gerektiği iddiasıdır...
Bu iddia tamamen, cumhurbaşkanlığı görev devir tesliminden bir gün önce 27 Ağustos günü yapılacak olan AKP kongresinden önce Erdoğan’ın partisiyle ilişiğinin kesilmesi, bunun sonucu olarak, yeni genel başkanı ve dolayısıyla başbakanı belirleyememesi ve bu görevlendirmeyi mevcut cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, yapması hesabına dayalıdır...
Bu hesaba dayanak olarak, Anayasa ve yasa maddeleri gösterilip, ciddi tartışmalar ve itirazlar yapılsa da meselenin incir kabuğunu doldurmadığı ve Erdoğan’ın siyasi iktidarını zedeleyebilecek bir boyutu olmadığı ortadadır...
Nitekim CHP milletvekili Atilla Kart’ın Yargıtay cumhuriyet başsavcılığına bu konuda yaptığı başvuru, tıpkı cumhurbaşkanı adayı olduğu için başbakanlığının düşmesi gerekir iddiasıyla yapılan başvurunun Yüksek Seçim Kurulunca reddedildiği gibi reddedilmiştir...
Kırılma noktası aslında Yüksek Seçim Kurulunun, başbakanlık görevini kamu görevi kapsamı içinde değerlendirmeyen ilginç kararı olmuştur...
Zira Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olduğunda başbakanlıktan istifa etmesi durumunda, şimdi bu sorunların yaşanmayacak olduğu açıktır...
*
Ancak, işin hukuki ve yasal boyutundan ziyade siyasi boyutu önemlidir...
Muhalefet, Erdoğan’ın milletvekilliğinin düşmesi ve başbakanlıktan ayrılması iddiasında haklı olsa ve de uygulama böyle olsa ne olacaktır?
Gül, yeni başbakan’ı, Erdoğan’a sormadan, ona rağmen mi atayacaktır?
Bu, bugüne kadar yaşananların ışığında bakıldığında çok zayıf bir ihtimaldir...
Varsayalım böyle olsa bile, Erdoğan’ın bunu aşması hiç de zor olamayacaktır...
Gül’ün atadığı isim 27 Ağustos’ta toplanan AKP kongresine kadar geçici başbakan olacak, kongrede Erdoğan’ın işaret edeceği isim genel başkan seçildiğinde de cumhurbaşkanlığı görevine ertesi gün başlayacak olan Erdoğan’a istifasını sunarak, yeni başbakanı görevlendirmesinin önünü açacaktır...
Mesele bundan ibarettir...
Böyle olacağının en somut göstergesi de bizzat, kimilerinin bir tavır beklediği Abdullah Gül’ün pasifliği ve sessizliğidir...
Gül, parti içinde güçlüyse ve muhalefet etme niyetinde ise, Erdoğan’a, başbakanlığının düştüğünü söyleyerek neden yerine bir atama yapmamaktadır?
Erdoğan’a cumhurbaşkanı seçildiğine dair YSK kararını tebliğ etmeyen Cemil Çiçek’ten farkı nedir?
*
Erdoğan cumhurbaşkanı seçilirse, iyice tek adam olacak, cumhurbaşkanı değil, başkan olacak, kimseyi takmayacak diyenlerin, şimdi parti içinde kargaşalar olacağına dikkat kesilmesi, Gül’ün AKP içinden iki haftalık bir başbakan atamasının Erdoğan’a problem yaratacağını düşünmesi bile bir bariz çelişkidir...
*
Öyleyse, bir kaşık suda fırtına kopartmak niyedir...
Erdoğan’ın başbakanlıktan istifası, sanki iktidarının sonuymuş gibi suni gündemler yaratmak Erdoğan’a değil muhalefetin kendisine zarar vermektedir...
İşin özünü kavramayan sokaktaki yurttaş, bu hesaplar tutmadığında muhalefetin yine başarısız olduğunu, iş bilmediğini düşünmekte, umutlarını yitirmekte, bu da insanların demokrasiye inancı yok etmekte, sandığa küsmelerine yol açmaktadır...
*
Muhalefetin içinde bulunduğu bu hal, aslında şimdiye kadar Erdoğan karşısında neden başarısız olduklarının da izahı niteliğindedir...
Gerek CHP ve gerekse MHP yönetimleri ne yazık ki, Erdoğan’ı ve AKP’yi, bugüne kadar olduğu gibi bugün de iyi analiz edememekte, AKP içinde bir başkaldırı olacağını, Abdullah Gül’ün Erdoğan’a tavır alacağını sanmakta ve bu olasılık üzerine taktik geliştirmeye çalışmaktadır...
Aynen paralelci “cemaati” bir güç sanmalarında olduğu gibi bu konuda da yanıldıklarını ve bütün bunların hayali senaryolar olduğunu eninde sonunda göreceklerdir...
Zira AKP de ipler ve dolayısıyla güç tamamen Erdoğan’ın elindedir...
Abdullah Gül’ün, Erdoğan’a karşı bir hareket başlatması ve partiyi bölünme noktasına getirecek kadar taraftar bulması veya ayrı bir parti kurması olsa olsa fanteziden ibarettir...
*
Abdullah Gül’ün dünkü veda konuşmasının satır aralarından umutlar çıkartmak, objektif siyasetçilere değil, umut tacirlerine yakışan bir iştir...
Gül’ün, partisinde yeni yetmelerden saygısızlık gördüğünü söylemesinden derin manalar çıkartılırken, muhtemelen CHP’yi kast ederek, ‘bir zamanlar aman cumhurbaşkanı olamasın diyenler şimdi bana parti kurduruyor’ demesini de gözden kaçırmamak gerekir...
*
Unutulmamalıdır ki, siyasetin ve özellikle de iktidarı ele geçirmenin en başta gelen kuralı, rakibi iyi analiz etmek, strateji ve taktiği buna göre belirlemektir...
Hülasa Erdoğan’ı, cumhurbaşkanlığı seçiminde birleşerek de yıkamayıp, AKP içindeki kargaşalardan medet ummak ve umudu Abdullah Gül’e bağlamak, dilek ağacına bez bağlamaktan farksızdır...
Siyasi körlüktür...
Bir kere daha kaybetmek demektir...
Mustafa Tuğrul Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder