27 Ocak 2015 Salı

Syriza ve Biz...

Bilgi sahibi olmadan, boşu boşuna fikir açıklamayı çok seviyoruz...
İşimiz gücümüz goygoyculuk...
*
Şimdi gündemimizde Yunanistan ve Syriza var; düne kadar ismini bile duymadık, lakin sabahtan akşama Syriza’yı konuşuyoruz...
Memleketteki partilerin programından bihaberiz, ama Syriza’nın programını, gerçekleşip gerçekleştiremeyeceğini tartışıyoruz...
*
Bunun nedeni sosyo-psikolojik olsa gerek...
İnsan, içerideki muhalefet partilerinden ve iktidarı değiştirebileceklerinden umudu kesince, dışa dönüyor; başkalarının başarısıyla mutlu oluyor demek ki...
*
Syriza’nın seçim başarısından ilgili ilgisiz her kesim kendisine pay çıkarıyor...
CHP’lisi de HDP’lisi de, komşuda oldu; bizde neden olmasın diye iktidar olma hayalleri kuruyor...
*
Syriza’nın, yıllarca iktidarda kalan Pan Hellenik Sosyalist Parti (PASOK) ile Komünist Parti’den (KKE) ayrılanların bir araya gelmesiyle ortaya çıkan ve parlamento dışı muhalefeti toparlayan, içinde Maoculardan, Troçkistlere, demokratik sosyalistlerden, ekolojistlere birçok farklı sol grubu barındıran bir birleşik cephe hareketi olduğunu bilmiyor veya görmezden geliyor...
*
CHP’lisi, sosyalist sol ile hiçbir ilgisinin olmadığını, HDP’lisi de sol birlikteliğin ve geniş yığınların değil, etnik Kürt milliyetçiliğinin partisi olduğunu nedense unutuveriyor...
*
Kaldı ki, Türkiye ile Yunanistan’ın toplumsal ve siyasal yapısı arasında, hayal kurmaya bile imkan vermeyen çok ciddi farklar bulunuyor...
*
Türkiye, son yıllarda tek parti iktidarının devamlılığının da bir sonucu olarak ekonomide de belli bir istikrarı yakalarken, Yunanistan ciddi ekonomik krizlerle boğuşuyor; AB-IMF’nin kurtarma paketleriyle hayata geçirilen kemer sıkma politikaları Yunan halkını canından bezdiriyor;  Yunan kamuoyunda büyüyen tepki Syriza’ya iktidar yolunu açıyor...
*
Bizde ise özellikle doğu ve güneydoğuda hala feodalitenin hakim olması ve dini taassubun hemen her alanda oldukça yaygın bulunması nedeniyle, ne sıkıntılar yaşanırsa yaşansın Yunanistan’da olduğu gibi toplumsal tepki oluşmuyor, kadercilik ağır basıyor...
*
Geçmişimizde, sosyalist bir partinin tek başına olmasını bırakın, koalisyon ortağı olarak bile iktidara geldiği vaki olmuyor, “Gezi” ve benzeri toplumsal tepkiler, belli bir siyasal yapıya yönlenmeden eriyip gidiyor...
*
Bu durumda, elma ile armut’un karıştırmaması, her ülkenin kendi özel koşullarına göre siyaset geliştirmesi gerektiği gerçeğine göre davranılması icap ediyor...
*
Dahası, Syriza’nın programının da sihirli değnek olmadığının bilinmesi, Yunanistan’ın AB üyesi olduğunun, sosyalist bir programın kapitalist AB normları içinde ne kadar uygulanabileceğinin, bir yandan AB’ye olan kamu borçlarının silinmesi hedeflenirken, diğer yandan büyük ölçüde AB kaynakları kullanılarak yoksullara elektriğin bedava verilmesinin, gıda, kira ve sağlık yardımı yapılmasının, ödeyemedikleri banka borçlarının silinmesinin nasıl sağlanabileceğinin, bir taraftan yeni vergiler getirilip yatırım yapılası zorlaştırılırken, diğer taraftan işsizliğin önüne nasıl geçilebileceğinin ciddi olarak düşünülmesinde yarar bulunuyor...
*
Program yapmanın değil, iktidara gelince o programı hayata geçirebilmenin esas olduğunu unutmamak ve sosyalizmi hümanizmle karıştırmamak gerekiyor...
*
Bizim sosyalizmi konuşacağımız bir zaman dilimi ise şimdilik ufukta bile görünmüyor...

Mustafa Tuğrul Turhan










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder