Syriza ve Biz...
Bilgi sahibi olmadan, boşu boşuna fikir açıklamayı çok seviyoruz...
İşimiz
gücümüz goygoyculuk...
*
Şimdi
gündemimizde Yunanistan ve Syriza var; düne kadar ismini bile duymadık, lakin
sabahtan akşama Syriza’yı konuşuyoruz...
Memleketteki
partilerin programından bihaberiz, ama Syriza’nın programını, gerçekleşip
gerçekleştiremeyeceğini tartışıyoruz...
*
Bunun
nedeni sosyo-psikolojik olsa gerek...
İnsan,
içerideki muhalefet partilerinden ve iktidarı değiştirebileceklerinden umudu
kesince, dışa dönüyor; başkalarının başarısıyla mutlu oluyor demek ki...
*
Syriza’nın
seçim başarısından ilgili ilgisiz her kesim kendisine pay çıkarıyor...
CHP’lisi
de HDP’lisi de, komşuda oldu; bizde neden olmasın diye iktidar olma hayalleri
kuruyor...
*
*
Syriza’nın, yıllarca iktidarda kalan Pan
Hellenik Sosyalist Parti (PASOK) ile Komünist Parti’den (KKE) ayrılanların bir
araya gelmesiyle ortaya çıkan ve parlamento dışı muhalefeti toparlayan, içinde Maoculardan,
Troçkistlere, demokratik sosyalistlerden, ekolojistlere birçok farklı sol grubu
barındıran bir birleşik cephe hareketi olduğunu bilmiyor veya görmezden
geliyor...
*
*
CHP’lisi,
sosyalist sol ile hiçbir ilgisinin olmadığını, HDP’lisi de sol birlikteliğin ve
geniş yığınların değil, etnik Kürt milliyetçiliğinin partisi olduğunu nedense
unutuveriyor...
*
Kaldı
ki, Türkiye ile Yunanistan’ın toplumsal ve siyasal yapısı arasında, hayal
kurmaya bile imkan vermeyen çok ciddi farklar bulunuyor...
*
Türkiye,
son yıllarda tek parti iktidarının devamlılığının da bir sonucu olarak
ekonomide de belli bir istikrarı yakalarken, Yunanistan ciddi ekonomik
krizlerle boğuşuyor; AB-IMF’nin kurtarma paketleriyle hayata geçirilen kemer
sıkma politikaları Yunan halkını canından bezdiriyor; Yunan kamuoyunda büyüyen tepki Syriza’ya
iktidar yolunu açıyor...
*
Bizde
ise özellikle doğu ve güneydoğuda hala feodalitenin hakim olması ve dini taassubun
hemen her alanda oldukça yaygın bulunması nedeniyle, ne sıkıntılar yaşanırsa
yaşansın Yunanistan’da olduğu gibi toplumsal tepki oluşmuyor, kadercilik ağır
basıyor...
*
Geçmişimizde,
sosyalist bir partinin tek başına olmasını bırakın, koalisyon ortağı olarak
bile iktidara geldiği vaki olmuyor, “Gezi” ve benzeri toplumsal tepkiler, belli
bir siyasal yapıya yönlenmeden eriyip gidiyor...
*
Bu
durumda, elma ile armut’un karıştırmaması, her ülkenin kendi özel koşullarına
göre siyaset geliştirmesi gerektiği gerçeğine göre davranılması icap ediyor...
*
Dahası,
Syriza’nın programının da sihirli değnek olmadığının bilinmesi, Yunanistan’ın AB
üyesi olduğunun, sosyalist bir programın kapitalist AB normları içinde ne kadar
uygulanabileceğinin, bir yandan AB’ye olan kamu borçlarının silinmesi
hedeflenirken, diğer yandan büyük ölçüde AB kaynakları kullanılarak yoksullara elektriğin
bedava verilmesinin, gıda, kira ve sağlık yardımı yapılmasının, ödeyemedikleri
banka borçlarının silinmesinin nasıl sağlanabileceğinin, bir taraftan yeni
vergiler getirilip yatırım yapılası zorlaştırılırken, diğer taraftan işsizliğin
önüne nasıl geçilebileceğinin ciddi olarak düşünülmesinde yarar bulunuyor...
*
Program
yapmanın değil, iktidara gelince o programı hayata geçirebilmenin esas olduğunu
unutmamak ve sosyalizmi hümanizmle karıştırmamak gerekiyor...
*
Bizim
sosyalizmi konuşacağımız bir zaman dilimi ise şimdilik ufukta bile
görünmüyor...
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder