Zarrab’ın Bir
İmzası Yeter...
AK
Partili 4 eski bakan hakkındaki yolsuzluk iddialarını soruşturma komisyonunun, tamamı
hukukçu olan AKP’li 9 üyesi, verdikleri, hukuka aykırı siyasi kararla partili
arkadaşlarını akladılar...
*AKP’li komisyon üyelerinin, eski bakan zafer çağlayan’ı aklarken, kendisine Reza Zarrab tarafından “hediye” edildiği iddia edilen saatin bedeli olan 300 bin Frank’ın, elden ödendiğini gösteren, Zarrab imzalı, Conrad otele ait antetli alelade bir kağıdı belge olarak kabul etmesi bana, bakanlık Teftiş Kurulu Başkanıyken yürüttüğümüz bir soruşturmayı hatırlattı...
*
Zamanın bakanı tarafından Teftiş Kurulumuza intikal ettirilen ihbar mektubunda yer alan, bir genel müdür ile ilgili yolsuzluk iddialarının soruşturulması için görevlendirdiğim iki başmüfettiş, gerekli incelemeleri yaptıktan sonra genel müdürün mal varlığına ilişkin kuşkular oluşması üzerine kendisine, bu varlığa nasıl sahip olduğunu sormuştu...
*
Aldıkları yanıt ilginçti...
Genel müdür daha çok küçükken babası hastalanmış ve çaresiz hastalıktan öleceğini anlayınca da, biriktirdiği bir miktar parayı, o zamanlar ticaretle uğraşan bir akrabalarına vererek işletmesini, kazancıyla çocuklarına ve ailesine bakmasını istemiş, o akrabaları da yıllar yıllar sonra nemalandırdığı bu parayı, toplu olarak bizim genel müdüre iade etmiş ve akrabasıyla ikisi bu iadeyi kayıt altına almak için bir de tutanak düzenleyip imzalamışlardı...
*
Hikaye güzeldi...
Lakin soruşturma yapanların ifadelerde söylenenlere, o ifadeyi doğrulayan belge ve bilgiler olması halinde itibar etmesi gerekirdi ve müfettişler de buna göre davranmışlardı...
*
Genel müdürün artık annesi de hayatta değildi, ama kendisinden başka iki kardeşi daha vardı; öyleyse o akrabaları, kendisine babalarınca işletmesi için emanet edilen parayı, neden sadece genel müdüre iade etmişti ve kendisine belgesiz verilen paranın geri verilmesinde tutanak düzenlemesine neden gerek duyulmuştu...
*
Bu sorulara inandırıcı ve makul yanıtlar verilemiyordu...
Kaldı
ki, mal varlığını açıklamakta zorlanan herkesin, bir yakını ile böyle bir
tutanak düzenlemesi de pek ala mümkündü...
*O halde bu açıklamaya ve tutanağa itibar edilmesi hukuken mümkün değildi; müfettişler de öyle yapmışlar ve raporlarında, Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunun ilgili maddesi gereğince genel müdür hakkında cumhuriyet savcılığa suç duyurusunda bulunulmasını önermişlerdi...
Rapor, tarafımca da uygun görülerek, bakana onaylatıldıktan sonra savcılığa gönderilmiş, hukukun gereği neyse, o yapılmıştı...
*
Evet, birisi yolsuzluk yapmakla itham edilen, diğeri onun akrabası olan iki kişi arasında, yolsuzluğu kamufle etmek amacıyla düzenlendiği kuşkusu yaratan ve belge niteliği taşımayan bir imzalı “kağıda” bizim müfettişler hukukun gereğini yaparak itibar etmemiştir...
*
Ama
bırakın birisini her ikisi de yolsuzluk iddiasıyla itham edilen iki kişiden
birinin, bu yolsuzluğu gizlemek amacıyla düzenlediği şüphesini doğuran bir kağıda
ise, meclis soruşturma komisyonunun 9’u da hukukçu olan AK Partili üyesi, bir “belgeymiş”
gibi itibar etmiştir...
*Bu iki örnek arasında ki fark, sadece basit bir tercih meselesi olmayıp, soruşturma yürütenlerin objektif olmaları veya olmamaları halinde hangi sonuçların doğacağının göstergesidir...
Bizim yaptığımızda hukuk temel alınmış, komisyonun kararındaysa, niyet hukuka galip gelmiştir...
Tabiri caizse, Zarrab’ın bir imzası yetmiştir...
*
Bu sonuç, AKP iktidarında ülkenin, hukukun ve vicdanların geldiği noktayı açıkça göstermesi bakımından son derece dikkat çekicidir...
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder