Seçmen Hangi
Kritere Göre Oy Veriyor, CHP’nin Sağ Açılımı ve Ekonomik Projeleri Bunu Değiştirir
mi? (Siyasi Analiz)
Türkiye,
seçim sattı mahalline girdi siyasi partiler her zaman olduğu gibi vaat üzerine
vaatlerini peş peşe sıralamaya başladı...
Toplum
ve siyaset mühendisleri için bulunmaz bir hava...
Hemen
bütün partilerin siyasi propagandaları profesyonel reklamcılarda; CHP Ali
Taran’a ümit bağlamış durumda...
Taran’ın
bulduğu seçim sloganı; “Milletçe Alkışlıyoruz” ve “Gelin Oy Verin Gitsinler”
di. Bu ikisine de eleştiriler yapıldı; sonunda ilki aynı
kalırken, ikincisine bir rötuş yapılıp “Gitsinler” kelimesi slogandan
çıkartıldı...
CHP’nin,
emeklilere 2 maaş ikramiye verileceği, asgari ücretin 1500 TL. ye
çıkartılacağı, kredi kartı borçlarını silineceği ve aile sigortası yapılacağı
v.s gibi vaatlerinin açıklanmasıyla birlikte, bir yandan bunların
gerçekleştirilmesi için kaynak bulunup bulunmadığı tartışmaları başladı, diğer
yandan bazı kesimlerce CHP’nin ilk kez seçimlerde ekonomik vaatleri ön plana
çıkarttığı, türban, Atatürk, bayrak, vatan, Alevilik v.s gibi kimlik
siyasetinden vazgeçtiği iddiaları gündeme taşındı...
Kimilerince,
CHP’nin izleyeceği bu siyasetin prim yapacağı, kamuoyunda yankı bulacağı,
iktidar yolunu açacağı, AKP’nin iktidarı kaybedeceği görüşleri dilendirilmeye
başlandı...
*
Hal
böyle olunca da bu değerlendirme gerçekten doğru mudur, Türkiye de seçmen
ekonomik mi, yoksa daha başka saiklerle mi oy kullanmaktadır soruları
kendiliğinden gündeme geldi...
*
İşte
bu analizde, daha önceleri de çeşitli analizlerimde dile getirilen görüşler doğrultusunda
bir değerlendirme yapılarak söz konusu sorulara yanıt verilmeye çalışılacaktır.
Bunun
için de öncelikle Türkiye’nin çok partili sisteme geçmesinden günümüze kadar
yapılan seçimlerde, seçmenin tercihlerinin ne olduğunun ortaya konulmasında
yarar görülmektedir.
Çok
partili sisteme geçilip CHP’nin karşısına Demokrat Parti (DP) rakip olarak
çıktıktan sonra yapılan 1946 seçimlerinde yeni parti DP 66 vekil çıkartmış, 1950
seçimlerinde ise DP % 52,67, CHP %39,45 Millet Partisi de % 3, 11 oranında oy
almış ve böylece çok partili hayatın gerçek manadaki ilk seçiminde Cumhuriyetin
kurucusu CHP iktidarı kaybetmiştir...
Tarih
kitapları yazmasa da ve çok fazlaca konuşulmasa da bu iktidar değişikliğinin başlıca
nedeni, Osmanlı’dan sonra kurulan yeni cumhuriyetin toplumun geniş kesimlerince
içselleştirilmemiş olmasıdır... Anadolu insanının dini duygularının istismar
edilmesi, Laikliğin dinsizlik olduğu propagandasının yapılması, ezanın Türkçe
okunmasının dinden çıkmak olduğunun söylenmesi ve bu içselleştirmemenin temel
gerekçeleridir...
Kurtuluş
savaşından sonra ülkede taş taş üstünde kalmamış olması, ekonominin son derece
kötü durumda bulunması, manevi gerekçeler yanında ikinci, hatta üçüncü sırada
yer almaktadır.
DP
Genel Başkanı Menderes’in meclisteki sandalye sayısına güvenerek 1950 seçimlerinden
önce meydanlarda halka hitaben söylediği “siz
isterseniz Hilafeti bile getirebilirsiniz” sözleri bu dönemin adeta
özetidir...
*
Hemen
sonrasında Amerikan yardımları v.s ile birlikte gücüne güç katan DP 1954
seçimlerinde %57.61, yine Osman Bölükbaşı önderliğindeki bir diğer sağ parti
olan MP %4,85 oranında oy alırken CHP oyları % 35,35’e düşmüştür...
1957
seçimlerinde de tablo değişmemiş, DP oyunu %47,87 ye yükseltmiş CHP %41,09 ile
2. Parti olurken MP %7,3 oranında oy almıştır...
1960’ta
askeri darbe yapılmış ve DP genel başkanı Menderes Yassı adada, adil olmayan
bir şekilde yargılanarak 1961 de 2 bakanı ile birlikte idam edilmiş Türkiye
demokrasi tarihinde ilk keskin virajına girmiştir...
DP
iktidarından askerin ve toplumun bir kesiminin memnun olmadığının açık ilanı
olan bu darbeden hemen sonra bu atmosfer hakimken yapılan 1961 seçimlerinde
DP’nin devamı olarak kurulan Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi
(AP) % 34,78 oranında oy alırken CHP, bütün olan bitene rağmen çok az bir
farkla % 36,72 oranında oyla iktidar olmuş, MP’nin devamı olarak kurulan CKMP
de %13,75 oranında oy almıştır... Bu seçimlerde ilk kez YTP ve İşçi Partisi de
parlamentoda temsil edilmiştir...
1965
seçimlerinde ise darbe atmosferi dağılmış seçmen AP’yi %52,87 oy oranıyla
yeniden iktidara taşırken, CHP’nin oy %28, 75’e düşmüş, CKMP %6,26 oranında oy
almıştır...
1969
seçimlerinde de AP %46,53 ile birinci parti olurken CHP %27, 36’lara
gerilemiştir. Bunda CHP’den ayrılan Turhan Feyzioğlu ve arkadaşlarınca kurulan
Güven Partisinin %6,57 oranında oy almış olmasının etkisi olsa da ikisinin
toplamı bile AP oylarının çok gerisinde kalmıştır.
1971
de askerler yine siyasete müdahale etmiş ve AP iktidardan uzaklaştırılmıştır.
Yaşanan
ara dönemden sonra 1973 yılında yapılan genel seçimlerde AP % 29,82 CHP %27,36
Ferruh Bozbeyli başkanlığında kurulan Demokratik Parti %11, 89 oranında oy
almış ve bu sonuçlara göre bir ara CHP-MSP koalisyonu gerçekleştirilmişse de
uzun ömürlü olmamıştır...
Döneme damgasını vuran “sağ” “sol” çatışmaları
ile birlikte MHP güç kazanırken, AP iktidarı yıpranmış ve 1977 seçimlerinde bu
kez Ecevit liderliğindeki CHP ilk kez % 41,38 AP %36,87 oy alırken, Erbakan
önderliğindeki dinci Milli Selamet Partisi %8,56 oranında oy almış MHP de 3
vekillik kazanmıştır...
Üç
yıl sonra 1980’de askerler bir darbe daha yaparak iktidarı devirmiş ve yeni bir
ara döneme girilmiştir...
1983’te
yeniden yapılan seçimlerde askerlerin kurdurduğu ve desteklediği Turgut Sunalp
başkanlığındaki MDP % 23,26 oranında oy alabilirken, AP çizgisinin devamı
olarak kurulan Turgut Özal liderliğindeki ANAP %45,14 gibi yüksek bir oy
oranıyla iktidar olmuş, CHP’nin devamı olarak kurulan Necdet Calp
başkanlığındaki Halkçı Parti ise % 30,46 oranında oy almıştır...
1987
seçimlerinde tablo değişmemiş ANAP %36,31 ile iktidarını korurken siyasi
yasakları kalkan Demirel’in kuruduğu DYP %19,13 oranında oy almış, Erdal İnönü
başkanlığında kurulan SODEP ise %24,74 oranında oy alabilmiştir...
Burada
bir saptama yaparak, aynı kökten gelen ANAP ve DYP’nin oy oranları toplamının
%55,44 gibi çok yüksek bir oranı bulduğunu belirtmekte yarar bulunmaktadır...
1991
seçimlerinde eski AP lideri Demirel’in DYP’si %27,03 ile birinci parti olurken,
ANAP %24,01 ile 2. SODEP %20,75 ile 3. Olmuş, Erbakan’ın Refah Partisi ise % 7
oranında oy almıştır...
1995
seçimlerinde bu kez Erbakan’ın Refah Partisi %21,38 oranında oy alarak 1. Parti
olmuş, merkez sağ’ın temsilcileri ANAP %19,65 ile 2. DYP %19,18 ile 3. Olurken
Ecevit’in DSP’si 76, Baykal’lı CHP ise 49 vekil çıkarabilmiştir...
1999
seçimlerindeyse ülkede ekonomik durum hiç de iç açıcı değilken CHP baraj
altında kalmış, Ecevit’in DSP’si %22,19 gibi düşük bir oy oranıyla 1. Olmuş,
MHP büyük atak yaparak, %17,98 ile 2. Parti, kapatılan Refah Partisi yerine
kurulan Fazilet Partisi %15,41 ile 3. Parti olmuş, ANAP ve DYP ise 86 ve 85
vekil çıkartabilmiştir...
2002
seçimleri bir başka büyük sürprizi beraberinde getirmiş, seçimlere kısa süre
kala kurulan Recep Tayyip Erdoğan Başkanlığındaki AKP %34,28 ile tek başına
iktidar olurken, CHP %19,41 gibi düşük bir oy oranıyla 2. Olmuş diğerleri
barajı geçememiştir...
2007
seçimlerinde AKP oyunu artırarak % 46,16 ile iktidarını pekiştirmiş, CHP %20,85
oy oranıyla 2. Tekrar meclise giren MHP %14,29 oy oranıyla 3. Olmuştur...
2011
seçimlerinde tablo büyük oranda değişmemiş, AKP %49,33 ile 1. CHP %25,98 ile 2.
MHP de %13,01 ile 3. Sırada yer almıştır...
*
Çok
partili dönemde yapılan seçimlerin, özellikle de askeri darbe dönemlerinden
sonra yapılan seçim sonuçlarının ortaya koyduğu çıplak gerçek, 1950’den sonra
ülkede genel olarak “sağ” diye adlandırılan partilerin iktidar olduğu, seçmenin
sağ partileri tercih ettiğidir...
*
1950
seçimlerinde DP ye teveccüh gösteren halk, 1960 askeri darbesinden sonra
yapılan 1961 seçimlerinde atmosferin etkisiyle çok az bir oy farkıyla CHP’ye
iktidar yolunu açtıysa da 1965 seçimlerinde % 55’lere varan büyük oy oranıyla
DP’nin devamı olan AP’yi iktidara taşımıştır.
1974 seçimlerinden sonra kısa süreli CHP-MSP koalisyonu yararlı olmamış 1977
seçimlerinde Ecevit’li CHP bu kez %41,38 oy oranıyla birinci parti olmayı
başarmışsa da “sağ” olarak nitelenen ve milliyetçi cephe olarak anılan AP, MSP
ve MHP’nin oy oranı toplamı %51,47 olmuş ve seçim sistemi gereği tek başına
iktidar olamamış, AP’den ayrılan 11 bağımsız ile kurulan hükümet CHP’yi daha da
yıpratmıştır.
Gerek
MSP koalisyonu ve gerekse bu dönemde CHP’yi iktidar olmuş saymazsak ki,
muktedir olamadığı için bu yanlış bir değerlendirme olmayacaktır; bundan sonra yaşanan 1980 askeri darbesi
ardından yine uzun yıllar AP’nin devamı ANAP’ın iktidar olduğu, bir ara kısa
süreliğine diğer merkez sağ parti DYP’nin liderliğinde Erdal İnönü’lü ve daha
sonra Murat Karayalçın’lı SHP’nin, koalisyonların küçük ortağı olabildiği kısa
ve çalkantılı dönemlerin sonrasında yine “sağ” partilerden Refah Partisi ve
merkez sağ koalisyonlar yaşanmış, Ecevit’in liderliğinde üç partili koalisyon
dönemi ciddi bir ekonomik krizle sonuçlanmış, koalisyon ortaklarının üçü de ilk
seçimde baraj altında kalmıştır...
Toparlamak
gerekirse, Türkiye 1950 seçimlerinde DP’nin iktidara gelmesinden sonra bugüne
kadar geçen 65 yıllık süreçte CHP ve onun çizgisinde olan Ecevit’in DSP’si,
askeri darbelerle oluşan ara dönemleri saymazsak tek başına iktidar
olamamıştır...
*
Bu
65 yıllık süreçte CHP’nin ve sabun köpüğü misali bir anda şişip hemen yok olan
DSP’nin seçmene ekonomik anlamda vaatlerde bulunmadığını söylemek elbette
mümkün değildir. Aslına bakılırsa bunu her parti için söylemek gerekir. Zira
seçime giden bir partinin seçmenin hoşuna gidecek, cebini ilgilendirecek
ekonomik vaatlerde bulunmaması eşyanın tabiatına aykırıdır.
Dolayısıyla
kimilerinin yazıp çizdiği ve söylediği gibi CHP’nin ilk kez bu seçimlerde
kimlik siyasetini bırakıp ekonomik projeler ortaya koyduğu görüşü gerçeği
yansıtmamaktadır.
Zira
herkes bilmektedir ki, kimlik siyaseti denilen olgu 1980’li yılların sonunda
PKK terörünün başlayıp 1990’lı yıllarda zirve yapmasına paralel olarak gelişmiş
olup, AKP’nin cumhuriyet değerleriyle çatışma ve hesaplaşma içine girmesiyle de
yeni bir boyut kazanmıştır.
Hadi
1990’dan itibaren CHP’nin kimlik siyaseti yaptığını bir an için kabul edelim
ki, bu da tartışılır aslında, bu durumda 1950’den 1990’a kadar geçen 40 yılda
iktidar olunamamasını açıklamak yine mümkün olmamaktadır.
Öyleyse,
CHP ve benzeri partilerin bir türlü iktidar olamamasını başka yerlerde ve
nedenlerde aramak gerekir.
*
Bu
noktada, bütün bu veriler çerçevesinde bir değerlendirme yapıldığında, Türkiye
seçmeninin ekonomik vaatler ve projelerden ziyade dini inanç, mezhep, etnik
köken, vatanın bütünlüğü v.s gibi daha çok manevi değerler üzerinden hareket
ederek oy kullandığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Böyle
olduğu için doğu ve güneydoğuda CHP yoktur, MHP yoktur; Kürtçü partiler ve dini
referans gösteren AKP vardır.
Ayrıca
2002 seçimlerinde Genç Parti başkanı Cem Uzan’ın mazotu 1 lira yapacağına,
bütün ders kitaplarını ücretsiz dağıtacağına dair olan çok cazip ekonomik
vaatlerinin partisinin barajı geçmesine yetmemiş olması da bu tespitin bir
başka kanıtıdır.
Türk
halkının büyük çoğunluğu, burada uzun uzadıya girmekte yarar görmediğimiz, cumhuriyetin
kuruluş döneminde yaşananların etkisiyle, cumhuriyetin kurucusu CHP’ye sıcak
bakmamakta, muhafazakarlık ve din gibi nedenlerle, sağ partileri kendisine daha
yakın bulmakta ve bu saikle oy kullanmaktadır.
CHP’de
son yıllarda bunu fark etmiş ve kendi içinde çatışmalar yaşaması, tabanının bir
kısmının tepki göstermesi pahasına, merkez sağ açılımı adı altında, “çarşafa
rozet” takmış, merkez sağ, hatta dini referans alan siyasetçilere kapılarını
açmış, onları önemli makamlara yerleştirmiştir.
Bu
kimlik değiştirme siyasetinin sandığa yansıdığını söylemek pek de doğru
olmayacaktır. Bunun en somut örneği MHP’li Mansur Yavaş’ın aday yapılamasına
rağmen Ankara seçimlerinin kaybedilmiş olması, Ekmeleddin İhsanoğlu tercihinin
hüsranla sonuçlanmış bulunmasıdır.
Halk,
bir şeyin aslı varken kopyasına veya taklidine oy vermemektedir.
*
CHP’nin
“sağ” açılımı kadar, ekonomik vaatlerinin ne denli tutarlı olduğu da
tartışmalıdır. Örneğin, kredi kartı borçlarının silineceği, bankacılık
sektöründe ağırlık özel bankalardayken ne kadar inandırıcıdır. Emeklilere ucuz
tatil yaptırılacağı tezi, kamu kurumlarının kamplar ve misafirhanelerinin çoğu
elden çıkartılmışken ve turizm özel işletmelerin elindeyken ne kadar uygulanabilecektir.
Fiyatların yükselişi, bir başka deyişle enflasyon önlenmeden emekliye 2 maaş
ikramiye verilmesi ne ifade edecektir.
CHP
bütün bu ekonomik projeleri için inandırıcı açıklamalar yapmalı, bunun yanında kimilerinin “kimlik siyaseti” diyerek
küçümsediği alanlarda da açık ve net olmalıdır.
Mesela
Kürt meselesini “parlamento çözer” gibi kapalı bir ifade yerine, gerek bu
konuda gerekse PKK hakkında nerede durduğunu açıkça söylemelidir. ABD ve orta
doğudaki BOP projesine ilişkin fikrini beyan etmelidir. Nükleer enerjiyle, ilgili
düşüncesini açıklamalıdır...
Netice
olarak; bütün bu değerlendirmeler ışığında, CHP’nin sağa açılması ile birlikte,
ortaya attığı ekonomik vaatleri ve projeleriyle bu seçimde başarı göstereceği görüşü
gerçekçi görünmemektedir...
Mustafa Tuğrul
Turhan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder