1 Mayıs 2015 Cuma


Selam Olsun Mayıs Şehitlerine...

1 Mayıs 1977 günü, Saraçhane’deki su kemerleri önünden yürümeye başlayıp, Unkapanı Köprüsünü geçtikten sonra uzun bir süre yokuş tırmanarak Taksim Meydanına girdiğimizde, Devrimci İşçi Sendikaları Genel Başkanı Kemal Türkler, hararetle sürdürdüğü konuşmasının sonuna gelmişti...
*
Taksim’de toplanan yüz binler 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamalarını neredeyse bitirmek üzere olduğu halde, kortejlerin gelmesi hala devam ediyor, müthiş bir insan seli meydana doğru akıyor, kutlamalara katılmaya çalışıyordu...
*
Yanımdaki arkadaşımla el ele tutuşarak kalabalığın içinde birbirimizi kaybetmemeye çalışırken arka taraflarda, alana alınmayacakları günler öncesinden söylenen guruplar ile kutlamaları düzenleyen DİSK tarafından mitingin güvenliği için görevlendirilen işçiler arasında tartışmalar, itiş kakışlar yaşanmaya başlamıştı...
*
Hava çok gerilmişti ki o an, arkalardan bir iki el silah sesi duyulmuş, o iğne atsan yere düşmeyecek kalabalık, bir anda fırtınaya yakalanmış deniz gibi dalgalanmış, ilk silah sesinden saniyeler sonra, Sular İdaresinin çatısından ve meydandaki otelin üst katlarından da silahlar patlamıştı...
*
Bir anda, ortalık karışmış, alandaki herkes büyük bir telaşla sağa, sola kaçmaya başlamıştı. Kalabalık birbirini eziyor, tam manasıyla büyük bir panik yaşanıyordu...
*
O sırada Kemal Türkler, alandaki kürsüden mitinge katılanlara seslenmeye çalışıyor, kürsüye doğru ilerlemelerini söylüyordu. Ancak,  bir iki dakika sonra bu ses de kesilmişti...
*
Arkadaşımla beraber, en yakınımızdaki Kazancı yokuşuna doğru kaçmak üzereyken, garip bir şekilde Kemal Türklerin bu çağrısı kulaklarımda çınlamış ve benim yönlendirmemle ani bir dönüş yaparak, daha uzağımızdaki kürsüye doğru koşmaya başlamıştık...
*
Alandaki çiçeklik demirlerine, kaldırım taşlarına takılıp düşenlerin kah üzerlerine basıyor, kah üzerlerinden atlıyor, düşüp kalkıp kürsü istikametine koşuyorduk. Ama ortada kürsü namına hiçbir şey kalmamış, her şey tarumar olmuş, herkes kaderiyle baş başa kalmıştı...
*
Süratle ne yapmamız gerektiğini düşünmeye çalışmış, bir çıkış aramış sonunda, Gümüşsuyu yokuşundan aşağıya, iskeleye doğru yönelmiş olan kalabalıkla birlikte koşmaya başlamıştık...
*
Panik halinde iskeleye ulaşan herkes, kıyıda duran motorlara binip, karşıya geçmek için can atıyordu. Motorlar, neredeyse batma tehlikesi yaşayacak kadar doluyor ve karşıya hareket ediyordu...
*
Önce sakin bir yere ulaşmak ve ne yapacağımıza orada karar vermek için, hınca hınç dolmuş motorlardan birine son anda atlayıp karşıya hareket ettiğimizde, alandan silah sesleri gelmeye devam ediyordu...
*
Güçlükle bilet bulduğumuz ilk Ankara otobüsüne bindiğimizde yorgunluktan perişan vaziyetteydik. Kah sızıp uyukluyor, kah irkilip, uyanıyorduk. Otobüsün radyosundan dinleyebildiğimiz haberlerde, çok sayıda can kaybı olduğu söyleniyordu...
*
Ertesi gün, en çok can kaybının, kaçarken son anda sapmaktan vazgeçtiğimiz Kazancı Yokuşunda olduğunu öğrenip, ölümün bir nefes kadar yakınımızdan geçtiğini fark ettiğimizde, yitip, giden dostlar için yüreğimiz kanıyordu...
*
Tıpkı, emperyalistlerin tahakkümünden kurtulmuş, kendi halkının iradesiyle yönetilen, tam bağımsız ve gerçekten demokratik bir Türkiye istedikleri ve bir kişinin bile canına kıymadıkları halde 6 Mayıs 1972 de darağacına götürülen üç fidan’a kanadığı gibi...
*
Tüm 1 Mayıs şehitleri ile birlikte Deniz, Yusuf ve Hüseyin’e selam olsun!..

Mustafa Tuğrul Turhan / 04 Nisan 2011

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder