26 Ocak 2016 Salı


Parantez...

Anlı şanlı hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş, “Silopi’de parantez kapandı” demiş...
*
Sur’da, Cizre’de hala “açık” ama olsun, sen kapanan yere bak...
*
Kurtulmuş’un söylediğine göre, Diyarbakır, Şırnak ve Mardin illerinde ilk yarıyılda eğitim öğretim yapamayan öğrenciler için düzenlenecek “telafi eğitimleri”, öğrencilerin, ailelerinden izin alınarak, öğretmenleriyle birlikte Milli Eğitim Bakanlığınca Diyarbakır, Batman ve Mardin’de belirlenen pansiyon imkanı bulunan bazı okullara gönderilmeleri suretiyle yapılacakmış...
*
Özeti, Koskoca dört aylık ilk yarıyıl, on onbeş günlük bir eğitim öğretimle “telafi” edilecek yani...
*
Eh artık ikinci yarıyıla da Allah kerim, yazın bi onbeş gün de onun için yapılınca eğitim işi tamamdır...
*
Kaldı geriye harabeye dönmüş, terk edilmiş okullar, mahalleler...
*
Olsun, Silopi’de “parantez kapandı” ya sen ona bak; bardağın dolu tarafını gör (!)
*
Böyle demeye getiriyor...
*
Madem öyle eğitim dediğin iş, badana boya işi gibi onbeş günde halloluyor, milleti sekiz ay niye yoruyorsunuz, bütün illerde toplayın çocukları üç beş okula, iki hafta hızlandırılmışını verip halledin bitirin eğitim işini; onca öğretmene, okul binasına, servise şuna buna ne gerek var...
*
Şimdi siz, sırf hiçbir şey aksamadı, devlet üzerine düşen bütün vazifelerini yaptı denilsin diye göstermelik “telafi eğitimi” verince, aylardır okullarına gidemeyen o çocuklar, eğitim öğretimini diğer bölgelerde süper donanımlı ateş pahası özel okullarda okuyan, üzerlerine titrenen çocuklarla aynı fırsatı yakalamış mı olacak?...
*
Siz kendi yalanınıza inanmaya devam edin...
*
Fırsat eşitliği, adalet ve barışın olmadığı, yerde parantezler kapanmaz, açılır...
*
Bugün yaşanılan sorunların temelinde de bu gerçek vardır...
*
O sorunlar ki, üstüne ne kadar toprak atsanız da bitti denilen yerde çok daha büyüyerek yeniden başlar...
*
Evler, okullar onarılabilir, hatta yeniden yapılabilir, mahalleler tekrar kurulabilir, ama barışı, huzuru, yıkılan umutları geri getirmek, ekilen acıları, yeşeren kin ve düşmanlık tohumlarını güvene dönüştürmek o kadar kolay mıdır?

                                                                      ***


15 Ocak 2016 Cuma


Manzara-i Umumiye...

 
Demokrasinin olmazsa olmazı laiklik ilkesi, türbanın meclise ve hükümete girmesinden sonra, Cuma namazları için düzenleme yapılmasıyla tamamen kağıt üzerinde kalmış, muhalefet partileri bu uygulamalara destek vermişse...
*
Yanlış ve hayal ürünü dış politikalar sonucu hemen bütün komşu devletlerle ilişkiler kopmuş, sınırların elek gibi olması nedeniyle ülke, yolgeçen hanına dönmüş,  IŞİD belasının hedefi haline gelmiş, canlı bombalar ortalıkta cirit atar olmuşsa...
*
Başbakan, “mahalle kabadayısı” mantığıyla misliyle karşılık verilip yüzlerce IŞİD militanının etkisiz hale getirildiğiyle övünebiliyorsa...
*
Barış içinde bir arada yaşamayı değil, aslında emperyalist “dostlarından” aldıkları destekle Cumhuriyetten rövanş almayı hedefleyenlerin, art hesaplarının ürünü olarak, önce “çözüm süreci”, sonra “yok etme ve inlerine girme süreci” şeklinde ortaya çıkan, birbiriyle taban tabana zıt günü birlik uygulamaları sonucunda ülke iç savaş noktasına gelmişse...
*
Güneydoğu’da, Orta Doğu ülkelerinde olduğu gibi hemen her gün onlarca insan çatışmalarda hayatını kaybediyorsa...
*
Bölgenin birçok şehrinde okullar kapanmış, hastanelerde hizmet “öylesine” yürür hale gelmiş, halk evlerini terk etmişse...
*
Devletin güvenlik elemanları, silahlı çatışmaların yaşandığı bu şehirlere ancak geçici görevle gönderilebiliyor, anlı şanlı generallerin yönettiği operasyonlara rağmen Diyarbakır’ın sokaklarına günlerce girilemiyor, anti-demokratik sokağa çıkma yasakları kaldırılamıyorsa...
*
PKK terörü, Kürt meselesinin parlamento zemininde konuşulmasını askıya aldırmışsa...
*
O parlamento, kan gövdeyi götürürken çok acelesi varmış gibi, başkanlık sistemi getiren yeni Anayasa yapma telaşına düşmüşse...
*
Bu gidişattan rahatsızlık duyan ve sayıları giderek azalan gazeteciler, akademisyenler, öğrenciler seslerini biraz yükseltme cesareti gösterdiklerinde takibata uğruyor, işinden gücünden oluyor, içeri atılıyor ve iktidar yalakası, güce tapan mafya babalarınca açıkça tehdit ediliyorsa...
*
Atatürk’ün koltuğunda oturan kişi, ettiği yemine rağmen her gün Anayasa’yı defalarca ihlal ediyorken, ona buna Anayasal ve Yasal görevlerini “hatırlatıyor” ve arkasından cadı avları başlatılıyorsa...
*
Milliyetçi geçinen sözde muhalefet partisi, ideolojisinin dar ufku nedeniyle iktidarın bastonu haline gelmiş ve yangına körükle gidiyorsa...
*
Bundan daha elim ve daha vahim olarak, Mustafa Kemal’in kurduğu ordu ve parti, kendisinin adını bile duymaya tahammül edemeyenlerle aynı yolun yolcusu olmuşsa...
*
Gelecek günlerin, bugünden daha karanlık olacağını; dolayısıyla demokrasiden, insan haklarından, özgürlükten ve aydınlıktan yana olanların, siyasi iktidarla birlikte, destekçisi “suni muhalefete” karşı da mücadele vermek zorunda kalacağını ve haliyle bu mücadelenin, önceki süreçlere göre çok daha çetin koşullarda gerçekleşeceğini söylemek, kehanet olmasa gerektir...

M.T.T

 

 

 

 

 

 

 

7 Ocak 2016 Perşembe


Kan Durmuyor...

 
İyi dileklerle yeni bir yıla daha girmiş olsak da ne yazık ki, Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde kan akmaya devam ediyor...
*
“Çözüm süreci” adıyla başlatılan ve silahlı eylemlerin belirgin şekilde azaldığı zaman diliminin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın,  AKP ve HDP temsilcilerinin Dolmabahçe Sarayında yaptıkları görüşmelerden sonra süreçte “son aşamaya” gelindiğini açıklanmalarına beklenmedik bir şekilde karşı çıkması ve onun bu çıkışına, HDP’nin de “seni başkan yaptırmayacağız” diyerek karşılık vermesi ile birlikte sona ermesiyle yeniden ivme kazanan ve 7 Haziran seçimlerinden sonra zirve yapan PKK ile güvenlik güçlerimiz arasındaki silahlı çatışmalar, bu defa dağlarda değil, kent ve ilçe ve merkezlerinde yaşanıyor...
*
Diyarbakır’ın göbeğindeki Sur ilçesiyle, Bitlis kırsalında, Şırnak'ın Cizre ve Silopi ile Mardin'in Nusaybin ilçelerinde PKK’lılarla güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar devam ediyor...
*

Bu il ve ilçelerde sokağa çıkma yasağı uygulanırken, Van ve Hakkari'de esnaf, sokağa çıkma yasaklarını protesto etmek için kepenk kapatıyor, okullar kapanıyor, sağlık personeli görev yapamaz hale geliyor, son aylarda 11 binin üzerinde küçük işyeri ve 500’ün üzerinde şirket kapanıyor, halkın bölgeyi terk etmesiyle ciddi bir “iç göç” yaşanıyor, hayat felç oluyor; “bir iç savaş” tablosu ortaya çıkıyor...
*
Dergimizin Kasım ayı sayısındaki yazımızda, “Yeni hükümeti kim veya kimler kurarsa kursun, muhalefette kimler olursa olsun daha önce ne vaat etmişlerse bütün hepsi bir tarafa, öncelik, etnik köken ve mezhep farklılıklarının “kaşınmasının” önüne geçilmesi, iç barışın sağlanması olmalıdır. Ve bunun için de ilk iş olarak, ne pahasına olursa olsun mutlaka, ama mutlaka akan kan durdurulmalıdır...” dememiz, geçerliliğini hala korusa da 1 Kasım seçimlerinden yeniden tek başına iktidar olarak çıkan AKP, sanki “çözüm sürecinin” mucidi kendisi değilmiş, PKK ile “sarmaş dolaş” olan başkasıymış gibi 7 Haziran seçimlerinden sonra büründüğü “milliyetçi” rolü oynamaya devam ederek, yangına körükle gidiyor...
*
Türkiye, birilerinin “başkanlık” hırsı ve hayalleri uğruna, daha önce defalarca denenmiş olup, kalıcı bir netice alınamadığı görülen “silahlı çözüm” bataklığına yeniden saplanıyor...
*
“Çözüm süreci” denilen dönemde, PKK’nın silahlanıp güçlenmesiyle kent ve ilçe merkezlerinde organize olmasına seyirci kalan iktidar partisi, şimdilerde Kürt meselesini bir avuç “teröristten” ibaretmiş gibi göstermeye çalışarak, işi “silahla bitireceğini” söylese de PKK’nın süreç içinde “kitleselleştiğini” ve HDP’nin özellikle doğu ve güneydoğuda aldığı oylarla barajı geçmesinin bunun en somut göstergesi olduğunu kabul etmek gerekiyor...
*
Hal böyleyken, Kürt sorununu silahla çözmeye “kararlı” olduğunu iddia eden AKP iktidarından ve ona, her daim olduğu gibi bu politikasında da genel başkanlarının ağzından Davutoğlu, terörle ve nifakla mücadelede samimi olduğunuz müddetçe, endişeniz olmasın, Milliyetçi Hareket Partisi siyasi iradeyi yalnız bırakmayacak, şunun bunun ağzına baktırmayacaktır. Durmayın, yılmayın, dağdan, taştan, ovadan ve şehirden bu hainleri kazıyın, sökün, silin ve Türkiye’yi bu darboğazdan sağ salim çıkarın...” Diyerek koltuk çıkan MHP’den çatışmaların ve kanın durdurulması yönünde bir adım atmasını beklemek, “ölü gözünden yaş” beklemekle aynı anlama geliyor...
*
Bu durumda geriye, seçimlerden önce “Kürt sorununu PKK ile değil ama parlamentodaki temsilcileriyle görüşerek meclis çatısı altında çözeriz” diyen CHP’nin akan kanın durdurulması için bu politikasını hayata geçirmek adına, ortaya çıkabilecek “teröristlerle birlik oldular” türünden demagojilere aldırmaksızın HDP ile temas kurup inisiyatif alarak, hendeklerin kapatılması ve çatışmaların durdurması çağrısı yapmasını ve böylece,“çözüm sürecinin” mimarı AKP’yi, deyim yerindeyse kendi kurşunuyla vururken ortaya koyacağı bu “özgün” siyasetiyle barış için katkı yapmasını ummaktan başka çare kalmıyor...
*
Bir sonraki sayımızda huzur ve barış içinde buluşmak dileği ve umuduyla hoşçakalın sevgili okurlarım...

Mustafa Tuğrul Turhan