Gibi Gibi...
Anayasamıza
bakarsanız Cumhurbaşkanı tarafsızdır...
İcraata
bakarsanız bu lafta kalır...
Bir
partinin içinden gelip o partinin oyuyla Cumhurbaşkanı seçilen, tarafsız değil,
tarafsızı oynayandır...
Çünkü
tersi eşyanın tabiatına aykırıdır...
*
Cumhurbaşkanı
düşün...
Süresi
bittiğinde yeniden aday olacak...
Kendisini
o makama getiren partiye ters düşebilir mi?
Cumhurbaşkanı
düşün...
Kendisini
o makama getiren partinin lideri Cumhurbaşkanı olmak isteyecek, kendisi de tekrar siyasete dönecek...
O
partinin başına geçmek istemez mi?
İsterse,
o partiye ters bir icraat yapabilir mi?
*
Cevapların
evet olması mümkün değildir...
Nitekim
bunun somut cevabı, yaşananlardır...
*
On
yedi Aralıktan bu yana çok fazla konuşmayan, etliye sütlüye karışmayan Cumhurbaşkanı,
sular durulmaya başlayınca açıklama üstüne açıklama yapıyor...
Sanki
o makama dün çıkmış da olan biteni yeni görmüş gibi konuşuyor...
“Basın
eleştirmesin derseniz basın olmuyor.” Diyor...
Sanki
döviz alıp başını gitmemiş de Merkez Bankası müdahale etmemiş, ortada siyasi ve
ekonomik bir kriz yokmuş gibi,
“Ekonomimizde çok yüksek boyutu olmasa da ufak
bazı dalgalanmalar oluyor, bunlar gayet açık. Ama bütün bunlara rağmen
Türkiye'de siyasi istikrar var. İstikrardan dolayı yarın ne olacak diyen kimse
olmadığı kanaatindeyim. Uzun vade ayrı... Ekonomik istikrar açısından
baktığımızda, temel göstergeler ortada. Fransa Cumhurbaşkanı da göstergelerden
etkilendi. Bugünkü tabloda Türkiye ile ilgili bir tereddüt söz konusu değil.” Diyor...
Suriye’ye
giden TIR’lar meselesi apaçık ortada değilmiş gibi,
“İstihbarat
teşkilatının bu kadar ağızlarda, sayfalarda olmasının iyi olmadığı
kanaatindeyim. Hesaplarını vermeleri gereken makamlara verirler. Büyük
kırılmaların yaşandığı bir coğrafyadayız. Güney sınırlarımızın ötesi çok
değişmiştir. Türkiye'nin ileride kendisine tehditlerin ortaya çıkmaması için
MİT'e de görevler düşmektedir.”Diyor...
“ABD
ve AB’nin özellikle HSYK Yasasına ilişkin endişeleri ve tepkileri ortada
değilmiş gibi,
Bu,
AB için de böyle, ABD için de böyle, bundan 6 ay önce Amerika'da Başbakanımıza
en büyük ağırlamayı yaptılar. Avrupa ülkelerine baktığınızda Tayyip Bey
geçenlerde AB'de idi, görüş ayrılıkları olsa da gayet güzel, medeni bir şekilde
görüşüldü. Fransa Cumhurbaşkanı geldi, yeni bir dönem başlıyor.”Diyor...
Yolsuzluk
soruşturmaları yokmuş, şaibeler ayyuka çıkmamış, hükümetin dört bakanı istifa
etmemiş, on bakanı değişmemiş gibi,
“Türbülans
gibi bir tartışmanın içindeyiz. Türkiye'yi bu tartışmalardan süratli bir
şekilde çıkarmak da yine bizim elimizdedir, bize düşer. Hep beraber, burada
sadece siyasete değil, basın dünyasına da, yazarlara da, iş dünyasına, hepimize
de iş düşer. İşte türbülans gibi bir tartışma ortamı içindeyiz. Buradan hemen
çıkılması gerektiğine inanıyorum. Hak etmediğimiz bir ortam içindeyiz. Hak
etmediğimiz tartışmalar yaşanıyor. Nasıl kaynaklandı, ne oldu, bu ayrı bir
konu. Bu mikro detaylara girmek istemem.”Diyor...
Ve
çıkış yolunu da gösteriyor!
Önemli
bir şey olmamış gibi, bu işleri büyütmeyin demeye getirip,
“Türbülans
lafının boyutunu çok büyütmek kanısında değilim. Türbülansa girersiniz,
çıkarsınız. Şimdiye kadar türbülanstan düşen bir uçak yok bildiğim kadarıyla.
Ama yolcuları rahatsız eder. Boyutunu büyütmeyin, kasırga, fırtına esiyormuş
gibi almayın. Ama hepimiz görüyoruz, manşetlere baktığınızda, konuşulanlara
baktığınızda, demek ki keskin bir ortam var. Bundan çıkmanın yolu, konuşulan dil
çok önemli, hepimiz için... Söylem tarzlarımız biraz gözden geçirilirse, bu
birden havayı değiştirir kanaatindeyim. Hele şimdi seçime giderken bunun önemli
olduğunu düşünüyorum. Bakın geçenlerde bir kişi hayatını kaybetti.” Diyor...
Devletin
içinde paralel devlet olduğu, yargıda çetelerin bulunduğu açıklamaları bizzat
hükümetten geldiği halde, bu aslında kolayca çözülecek basit bir meseleymiş
gibi,
“Devlet
sistemi içinde bazı kurumlarda farklı dayanışmalar var, bunun bazı örnekleri
var. Bunlar hukuk çerçevesi içinde düzeltilebilir. Bunun düzeltilmesinden daha
normal bir şey olamaz... Hatta bu dayanışmalar dini olabilir, etnik olabilir,
dolayısıyla bunların bir hukuk devletinde devlette çalışanların hepsinin
sadakati önce Anayasa, kanunlar ve devlete olacaktır. Varsa alacakları bir
direktif, hiyerarşik bir sistem içinde, kanunlar içinde olmalıdır. Bunun
dışında başka bir şekilde dayanışma olursa, buna hukuk çerçevesi içinde müsaade
edilmez, hangi saikle olursa olsun.” Diyor...
HSYK
Yasa teklifinin görüşülmesinde mecliste neredeyse kan gövdeyi götürecek noktaya
gelinmemiş ve halen bu konuda bir uzlaşma sağlanmamış olduğu açık değilmiş
gibi,
“İktidarla
muhalefetin birlikte bir şey yapmaları ülkenin bu ortamdan çıkmasına da katkı
sağlayacaktır. Gördüğüm kadarıyla maksat hasıl oldu. Bu konu herhalde duruldu
diye görüyorum. Sayın Başbakan'ın son açıklamasından sonra diğer siyasi
partiler de memnuniyetle karşıladılar. Anayasa değişikliği hâlâ yapılabilir.”
Diyor...
*
Bu
açıklamalarıyla, söz de uzlaştırıcı, halkını yatıştırıcı, bunalımı önleyici
Cumhurbaşkanı görüntüsü veriyor...
Ama
aslında, içinden geldiği AKP hükümetinin yarattığı derin siyasal ve ekonomik
krizi gözlerden kaçırıyor...
Devletin
örgütlü çetelerce istila edildiğini açıklayan ve o çete dediklerine şimdiye
kadar ne istediler de vermedik diyen, iktidarı döneminde orduya kumpas
kurulduğunu itiraf eden, devletin yargı başta olmak üzere bütün kurumlarını
çökerten AKP hükümetinin nefes alması için uygun ortam yaratıyor...
Ne
kadar tarafsız olduğunu gözler önüne seriyor...
Böyle
olunca da geriye, Bekir usta misali,“o benim Cumhurbaşkanım değil.” demek kalıyor...
Mustafa Tuğrul
Turhan